Behçet Çelik’e 6 soru | Can Öktemer

Temmuz 27, 2018

Behçet Çelik’e 6 soru | Can Öktemer

Hazırlayan: Can Öktemer

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz? 

Son okuduğum kitap Javier Marias’ın Acı Bir Başlangıç Bu adlı romanı (YKY, çev: Seda Ersavcı, 2018.) Marias, bir dönemin ruhunu kişisel hikâyeler üzerinden anlatmış romanında. Franco’nun ölümünün birkaç sene sonrasında yaşananlar romanın temel olay örgüsünü oluşturuyor, ama bu olaylar Franco dönemiyle, roman karakterlerinin geçmiş yaşantılarıyla ve Franco’nun ölümünün ardından insanların faşizmi her ne pahasına olursa olsun bir an önce unutma çabasına girmeleriyle de yakından ilgili. Dolayısıyla romanda kişisel hikâyelerin toplumsal olaylarla nasıl iç içe geçtiğinin anlatıldığı söylenebilir. Hatırlamak, unutmak ve unutamamak üzerine bir roman – hem kişisel hem de toplumsal anlam ve boyutlarıyla. Acı Bir Başlangıç Bu, insanların iç dünyalarındaki karmaşa, karanlık ve çelişkilerle deyakından ilgili. Bunların yanı sıra, Marias’ın upuzun cümlelerine de hayran oldum okurken (aynı zamanda bu cümleleri ustalıkla çeviren Seda Ersavcı’ya da elbette). Cümleler uzayıp anlatılanlar ayrıntılandırıldıkça konunun dağıldığını sanıyoruz, ama roman ilerlediğinde bu ayrıntıların önemi yavaş yavaş ortaya çıkıyor; üstelik konu dağılmıyor, çeşitleniyor, birbirinden farklı durumların, hallerin ortak bir çatısı bulunduğu duygusuna, belki de sezgisine varıyoruz. Marias, kimi ayrıntıları daha sonra yeniden hatırlatmaktan geri de durmuyor, bunları “tekrar” olarak değerlendirenler olabilir, ama bu aynı zamanda “okur dostu” bir tutum bence. Kaldı ki anlatıcının zihninde bazı meselelerin sürekli dönüp durduğu, hatırına geldiği, unutamadığı anlamına da geliyor.

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir? 

“[İç Savaş esnasında Franco cephesinde savaşmış, Franco rejimini desteklemiş, kariyerlerini de kısmen onlar sayesinde yapmış] bu fırsatçılar, kazanan tarafın mutlak hâkimiyet sürdüğü, muhalifin yahut dağılan ya da yıpranan kalıntılarının yerle bir edildiği bir durumda bile herkesle arayı az çok iyi tutmanın veya herkesin az çok kendilerine borçlu olmasını ya da en azından kimsenin kendilerini azılı bir düşman olarak görmemesini sağlamanın kendi menfaatleri olduğunun farkındaydılar. Bu tür insanlar geriye kalanların er ya da geç yeni bir grup oluşturacağını, toparlanıp yeniden yapılanacağını ve tiranın ne halt etmesi gerektiğini bilmediği için hor görüp boş bıraktığı alanları yeniden fethedeceğini bilirler; İspanya’da mesela bu durum kültür ve sanat alanında yaşanmıştır.” 

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz? 

Arkadaş tavsiyelerini çok önemserim, daha önceki tavsiyeleriyle okuduğum kitapları sevmişsem, yeni tavsiyelerini mutlaka kaale alırım, bazı yazarların kitap değerlendirmeleri için de geçerlidir bu. Kitabı elime alıp karıştırmak isterim, giriş cümleleri önemlidir mesela (bilhassa öykü kitaplarında) ya da rasgele açıp birkaç cümle okumak az çok bir ipucu verir. Bazı kitaplarıysa sadece yazarını hiç tanımadığım için, yazdıklarını öğrenebilmek için alırım.”

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı? 

Çok sevdiğim bazı kitapları okumuş olmak bende o kitabın neden olduğu türlü çeşit duygunun yanında müthiş bir sevinç yaratır, onları okuduğum için çok şanslı sayarım kendimi, minnet duyarım desem abartmış olmam, ayrıca o kitapları yazmış olma isteği duymam pek. Şunu da eklemek isterim; severek okuduğum kitaplar yazma isteğimi kışkırtır, o kitapları değil ama onlar gibi başka kitaplar yazma isteği duyarım yoğun biçimde. Geçmişte Oktay Rifat’ın Bir Kadının Penceresinden romanıyla Selçuk Baran’ın Solgun Bir Adam’ının bende bu duyguyu tetiklediğini çok net hatırlıyorum.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz? 

Lisedeyken Milliyet Sanat ve Varlık dergileriyle YeniAdana gazetesine yazdıklarımı göndermiştim. O yıllarda çok yakın bir-iki arkadaşıma okuturdum yazdığım öyküleri, yazıları, sağ olsunlar, üşenmez okurlardı, nasıl bulduklarını sorduğumda da, “İyi, iyi,” derlerdi, başka bir şey demezlerdi. En azından, “Bırak yahu sen bu işleri, yazdıkların bir şeye benzemiyor,” demedikleri için minnettarım onlara.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız? 

Evde küçük bir odam var, orada yazıyorum çoğunlukla. Mutlak sessizlik aramam, ama televizyon sesi vs varsa odaklanmakta zorlanırım; okurken de böyledir. Müzik çalmasıysa beni rahatsız etmez. Dışarıda, başkalarının gözü önünde pek yazamıyorum. Sıkışık zamanlarda da yazamıyorum, önümde şöyle birkaç saatim olmalı yazmaya ayırabileceğim, tabii, çoğu zaman bu birkaç saatin sadece on on beş dakikasında dişe dokunur bir şeyler yazarım – o da her zaman değil üstelik.

edebiyathaber.net (27 Temmuz 2018)

Yorum yapın