Söyleşi: Mesut Örs
Küçük Kara Balık başta olmak üzere Samed Behrengi kitaplarını Farsçadan çeviren Anooshirvan Miandji’nin yoğun ilgi gören ilk çocuk kitabı Samanadam’dan sonra şimdi iki yeni çocuk kitabı daha Bilgi Yayınevi tarafından yayımlandı: Filozof Meşe ve Muz Cenneti.
Kitaplarında öykülerle felsefeyi harmanlayan ve çocukları sorgulamaya yönelten Anooshirvan Miandji ile bir söyleşi yaptık.
Merhaba, öncelikle sizi biraz tanıyalım. Anooshirvan Miandji kimdir?
Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederim, adım ve soyadım anuşirvan miyancı şeklinde okunur. İran Azeri Türkü ve Tebrizliyim, Hz. Şemsin ve Behrengi’nin hemşerisidir diyenler var ve 1995 senesinden beri Ankara’da yaşıyorum, bir söylentiye göre hücreler yedi senede bir değişiyormuş, eğer doğruysa ben çoktan Ankaralı olmuşumdur. Eczacılık okudum sonra, Farmasötik kimya uzmanlığını 1.lik derecesiyle bitirdim. Şu anda Felsefe bölümü Bilim tarihinde doktora dalında adayıdır. Oxford Üniversitesinden 2016-2018 arası Bilim Felsefesi, Eleştirel Düşünme ve Bilgi Teorisi üzerine eğitimi aldım. Yazdığım kitaplar var, örneğin Modern Farsi (1994, İran), Digital konuşma sözlüğünü (1996,Türkiye), Beginner’s Persian (1997, ABD), Farsi-English/English-Farsi Concise Dictionary (2003, ABD), Tıbbi Bitkiler Atlası (2010, Türkiye), Süzme Felsefe (2012, Türkiye), Majistral Reçeteler (2013, Türkiye), Samanadam (2015, Türkiye), Eczacı Plan Defteri (2016, Türkiye), Filozof Meşe ( 2018, Türkiye) ve Muz Cenneti (2018, Türkiye). Bir de bildiğiniz gibi Samed Behrenginin kitaplarını çevirdim, örneğin Küçük Kara Balık (2014), Bir şeftali bin şeftali ( 2014), Sevgi masalı (2016), Püsküllü deve (2016). Aldığım birkaç ödül var ama en iyi ödül insanlardan gördüğüm itibar, onu kazanmak için çok uğraştım.
Neden çocuk kitapları yazıyorsunuz? Çocukların dünyasına girmek nasıl bir duygu?
Bir yazar demiş ki en iyi kitaplar, büyükler için çocuk dilinde yazılan kitaplardır.
Şimdi biliyorsunuz ben başta pozitif bilim okudum sonra da üzerine sosyal bilimlerde doktora yaptım. Pozitif bilimden yani ölçülebilir bir alandan ölçülmesi zor olan bir alana geçince ona da ölçü getirmek istersiniz, bu yüzden pozitif bilimcilerin sosyal yaklaşımları hep ilgi çekici olmuştur. Bir anonim söz der ki “bir şeyi ölçemiyorsanız, yönetemezsiniz.”
İnsanın üç kişiliği vardır, çocuk kişiliği, olgun kişiliği ve ebeveyn kişiliği. Çocuk kişiliği temel kişiliktir ve bu yüzdendir ki çocukları mutlu ve bilge olan toplumlar daha müreffeh olur. Düşüncelerimi insanlara aktarırken mümkün olduğunca sadeleştirmeye çalıştım, bunu yaparken çocukların dünyaya nasıl baktıklarını, daha doğrusu ben çocukken dünyaya nasıl baktığımı ölçü aldım ve fark ettim ki çocuklardaki sonsuz sorgulama ve merak duygusu itici güçtür.
Dünya bana şunu öğretti: “Vazgeçmeyenler için her zaman bir olasılık daha vardır.”
İlk çocuk kitabınız Samanadam’dan sonra, yine iki yeni çocuk kitabıyla karşımızdasınız. Yeni kitaplarınız Filozof Meşe ve Muz Cenneti için neler söylemek istersiniz. Çocuklar bu kitaplarınızda neler bulacaklar?
Teşekkür ederim. Biliyorsunuz Samanadam aslında gündelik dilde sorgulamayı aşılayan ve bir yerde de farkındalıkların zenginlik olduğunu hatırlatan bir kitaptı, orada elmas samanadamı reddettiğinde, samanadam sevmekten vazgeçmiyor, şimşekten sonra yanıyor ama hikâye paradoksal bir şekilde devam ediyor. Filozof Meşe’de toplumsal ataletin yol açacağı sorunlar ve bireylerin sorumluluk alma bilincini sorgulamak istedim. Muz Cenneti ise tam bir distopya örneği. Bir muz için aya kadar giden bir maymun, gitmeden önce, giderken ve dönerken neler yaşıyor, ne dersler çıkartıyor, bunu bir bilimkurgu hikâyesi şeklinde aktarmaya çabaladım. Her üç kitap yani Samanadam, Filozof Meşe ve Muz Cenneti çocuklar kadar büyüklerden de ilgi gördü, bu bana farklı bir bakış açısı kattı.
Samanadam kitabında olduğu gibi Filozof Meşe ve Muz Cenneti kitaplarında da anlatılan hikâyelerin içinde felsefe temel bir yer tutuyor. Bu durumun sizin için özel bir anlamı var mı?
Felsefe bir eski yunan etkinliğidir ve Latincede düşünmeyi sevme anlamına gelir. Ne gariptir ki antropolojide bizim insan türü olarak adımız da Homo sapiens sapiens yani düşündüğün düşünen insan türü demektir.
Bakın ne diyeceğim; dağları, denizleri, ormanları sevenlere sözüm yok, ama bunları biz var etmedik. Evrene karşı çaresizliğimizi teselli edecek tek savımız nedir, belki düşünce üretme olasılığımızdır, bizi ayıklayan tek gücümüz. Bu yüzden ben, kitabevlerini ve kütüphaneleri dolduran kitapları seviyorum.
Eğer her şeyi insan yapıyorsa, insanı ne insan yapıyor, çünkü insan kalitesi değişince işin de kalitesi değişiyor. İşte bunu sınırlarını çizen felsefedir.
Yazmaya devam ediyor musunuz? Yeni projeleriniz varsa bunlardan bahsedebilir misiniz?
Açıkçası ben Samanadam’ın bu kadar başarılı olacağını hiç öngörmemiştim. Düşünün bir okulda öğrenciler kendi kendilerine onlarca samanadam yapmaya karar vermişler, herkes kendi samanadamını yapmış ve onun için kendi hikâyesini yazmış. Eski montunu pabuçlarını samanadamına giydirenler vardı.
çocuklarla buluştuğumda gözlerinde ve sorularında ne gördüm biliyor musunuz? Bir kere hikâyenin yazarını görmek istediler, yani yazar ile eser arasında bağ kuruyorlar, buda şu demektir; güzel şeyler yazmanız yetmiyor, gerçekten ve gerçekten güzel insan olmalısınız yoksa çocuklar bunu anlıyor, saf olanla saf olmayanı ayırt edebiliyorlar.
Başka bir okulda neredeyse sınıftaki tüm çocuklar filozof olmak istiyordu. Böyle olumlu tepkiler gelince sağ olsun yayınevi beni yeni eserler yazmaya teşvik etti ve tüm imkânları ile arkamda durdular. İlk aşamada eser sayısını üçe çıkardık, şu anda bilim felsefesi ve dil felsefesi üzerine yeni hikâyeler yazıyorum, olgunlaştıkları zaman onları da yayınlayacağız.
Neler yapmamamız gerektiğini önce bilmeliyiz, bunlar sağlıklı bir toplum için etik değerlerdir. Kısmet olursa, yeni eserlerde de mümkün derecede yalın bir dille aklın ve gönlün sınırlarını sorgulamaya devam edeceğim.
Çocuklara diyecek son sözüm şudur: Sizi seviyorum, sevgiyle kalın.
edebiyathaber.net (24 Eylül 2018)