Bir hışımla iniyor arabadan, şoförü de arkasından. Tam da bozulacak zamanı bulan arabaya saydıra saydıra karısını arıyor. Şehir dışına çıkıyorum, acelem var. Araba lazım. Mümkünü yok. Çocuğu okuldan alacak. Ondan önce kuaför randevusu var. İkisinin arasında arkadaşlarıyla buluşacak. Veremez arabayı bugün. Ama otogara bırakabilir isterse. Kapatıyor telefonu. Elinde günlerdir hazırladığı dosyalarla, ağırlığını vücudundan alıp koluna verdiği ceketiyle, ondan bağımsız hareket eden kravatını savura savura ilk bulduğu taksiye atladığı gibi doğru otogara. Hemen arkasında aynı taksiyi durdurmak için kaldırdığı kolu havada kalan yaşlı adamı fark etmeden.
Aradan geçen zamanla dünyanın ritmine dönmeyi başarmış, rahatlamış. Mola. Kahvesini alıp en köşedeki masanın metal sandalye serinliğine yerleştiriyor bencil ruhunu. Karşısındaki masaya allak bullak suratıyla gelip oturacak adamdan, adamın bezgin ifadeli karısından habersiz. Kadının elinde, çantasından çıkardığı simit. Adamın midesi bulanıyor. Sebep otobüs değil. Metres tuttuğu o pavyon karısının yarı çıplak yığıldığı kucağın en yakın arkadaşı olduğunu suratına çarpan fotoğraflı mesaj sebep. Midesine yerleşen kızgınlık mı iğrenmek mi bilemediği o duyguyla boğuşuyor adam. Uzattığı simit yenilmedi diye bozuluyor bezgin karısı.
Kahvesini yudumluyor, ciddi. Öğleden sonraki toplantı ve yapacağı sunum o kadar önemli olmasa, aklı, kredisini kendisinin ödediği, ihtiyaç anında karısından alamadığı arabasında takılı kalacak
Otobüse biniyor. Sinsi bakışları sağ çaprazında yalnız oturan kadının derin yırtmacında. Naylon çoraplı bacaklara tutuna tutuna, nefesini hızlandıra hızlandıra tırmanmakta. Kadının aslında kadın olarak doğmadığından, coğrafyasından kaçıp çok acı, çok yokluk, çok kayıptan sonra kendini bulduğundan habersiz. Tek başına yolculuk yaparken iki kişilik bilet almak zorunda hisseden bir tür olmanın kanırtıcı ıstırabı emsalsiz.
Otobüsten inmek üzereyken toplantının akşam saatine alındığını öğrendiğinde sinirleniyor. Akışa ket vuruluyor çünkü. Çünkü bu erteleme, gece dönmek zorunda olması, dönmezse bir otelde kalması, otelde kalacaksa yanında yedek kıyafet, diş fırçası, pijama olmadığından kendi bedeninden tiksinmesi demek. Akışta olmak konforlu. Sürprizlerse zaman kaybı. Karısının uzunca bir zamandır zaten tiksindiği bencil vücudunu geriyor. Karısının buluşacağını söylediği‘arkadaşlar’ın aslında bir‘erkek arkadaş’ olduğundan ve karısının o adamdan hiç tiksinmediğinden habersiz. Tiksinmeden sevişmenin hazzı eşsiz.
Bozulan arabanın başında, özel şoförünün, taksiciliği gece vardiyasından bıktığı için bırakıp bu işin de ondan beter olduğunu anladığından ama işsizlik korkusundan gıkını bile çıkaramadığından habersiz. Büyük patronun ona en zor işleri verdiğinden, sonra da onun getireceği başarıdan emin, güvenle ve biraz da keyifle onun çırpınışlarını izlediğinden de. Daha altı ayı bile doldurmamış sekreterinin onun sinsi bakışlarından bıkıp CV’sini çoktan üç beş yere gönderdiğinden de. Kendini bilmezliğin okşayan dikliği, bildiğini sanmanın tatlı cahilliği benzersiz.
Her an parçacığında bambaşka hikâyeler anlatan hayata sağır, her çeşit duygunun devşirildiği bakışlara kör. Kimsenin yüzüne bakmayan, gözlerini okumayan, ruhuna dokunmayan, hırsından hiçbir şey görmeyen, başkalarının omuzlarına basarak yükselmeye çalışan insanların bu güzelim dünyanın kara deliği, lağım çukuru olduğunu anlayamayacak kadar akışta; onlardan biri olduğundan habersiz.
Çilem Dilber kimdir:
Marmara Üniversitesi İngilizce öğretmenliğinden mezun oldu. Dokuz yıldır İngilizce öğretmeni olarak çalışıyor. Evli, iki çocuğu var. @metaforcadilari adlı hesaptan kitap yorumları yapıyor.
edebiyathaber.net (11 Ekim 2018)