Jale Sancak’ın Uyanan Güzel’i geçtiğimiz yıl kasım ayında Hep Kitap’tan yayımlandı. Ekim 2018’de ise, Attila İlhan ödülünü kazandı. Daha önce Haldun Taner Öykü Ödülü ve Duygu Asena Roman Ödüllerini kazanan Jale Sancak’ın son romanı.
Kazandığı ödülü takiben, henüz okumayanlar için kitaba dair bir hatırlatma notu:
Sancak, kanımca, bu romanda da olduğu gibi, kırık hayatları yazmayı seviyor. Belli belirsiz, dünyası küçük, izleri kendi ayak izleriyle sınırlı, gelişi de gidişi de sessiz insanları yazmayı titizlikle seçiyor.
Roman, muhtemelen Gezi ve sonrasında gitgide yükselen çevre bilinci ve paralelinde gelişen tepkilerin atmosferinde gelişiyor. Yazar, son derece içerden ve samimi bir dille, ana kahramanı; kırklı yaşların sonundaki bekar, hiç evlen-e-memiş, terzilikle, yatalak babasının ve ablasının -gri bir alanda bıraktığı- şüpheli ölümünden sonra bakımını üstlendiği yeğeni Deniz’in geçimini sağlayan Vahide’yi merkeze alıyor. Vahide’nin, Bosna savaşı sırasında yaralanıp ülke ülke dolaşıp çalgıcılık yaparak protez bacak parası biriktirmeye çalışan Adrian’la karşılaşmasıyla hikaye ilerliyor.
Vahide, despot, sevgisiz babasının baskısıyla gençliğini, coşkuyu, sevgiyi yaşayamaz. Önce ablasının ölümüyle Deniz’in, ardından yaşlanması ve felç olmasıyla birlikte nefret ettiği babasının fiziksel bakımını üstlenmek zorunda kalır. Artık hayatı kendisi için değil, Deniz’i yetiştirmek ve babasına bakmak için yaşamaya başlar, kendisiyle ilgili her şeyi, aşk dahil rafa kaldırır. Aşkı bir daha bulma imkanı yoktur, öyle düşünür. Adrian’la karşılaştıktan sonra işler değişir.
Neredeyse romanın tamamı, Beyoğlu’nda geçer. Beyoğlu’nun arka planda eski-yeni, iyi-kötü hallerinin, anlatılması, yaşatılması, her gününün, neredeyse her saatinin betimlenmesi bile yazarla Beyoğlu arasındaki sıkı gönül bağının ortaya koyması olarak algılanabilir kanımca.
Çölleşme, mevsimlerin, iklimin değişmesi, yaz ortasında bile neredeyse tropik denebilecek fırtınaların yaşanması, yeşil alanların yerlerine bina ve alışveriş merkezleri yapılması, etrafımızı betonla çevreleyen, doğayı ve tarihi önemsemeyen şehirleşme yaklaşımına rağmen genç kuşakta aksine yükselen çevre bilincini hikayeyle birlikte işler. Gençler, kentlerin dönüştürülmesi adı altında doğanın tahrip edilmesine tepki olarak sokağa dökülür. Olayların ardından, sokak çalgıcılarına bile yasak gelmesi ise hem Adrian’la Vahide’nin durumlarını güçleştirecek, hem de Adrian’ı bir karar vermeye itecektir.
Bakalım “Gri şehir” Vahide’yi, Adrian’ı, Deniz’i nasıl, nereye sürükleyecek?
Dilek Karaaslan – edebiyathaber.net (14 Kasım 2018)