Şimdi sizden gözlerinizi kapatmanızı, 9 yaşında olduğunuzu, görme yetinizin yavaş yavaş kaybolacağını ve sonsuza kadar karanlıkta kalacağınızı hayal etmenizi istiyorum.
…
Ne yapardınız?
En çok nelerle ve kimlerle vakit geçirirdiniz?
Bu durumla nasıl başa çıkmaya çalışırdınız?
En fazla neyi görmek isterdiniz?
Karaları bağlayıp pes mi ederdiniz yoksa hayata umutla sarılmaya devam mı derdiniz?
Mafalda, 9 yaşında bir kız çocuğu.
Ona hayatının gidişatını belirleyecek belki de en önemli haber “yanında sarılacağı bir kedisi” yokken verildi; görme yetisini 6 ay sonra kaybedeceği gibi.
Bu haberi alır almaz Mafalda görme yetisini kaybetse de yapabileceği şeylerin listesini çıkarmaya başlıyor.
Ve en nihayetinde kuvvetli bir bağ kurduğu, onu sarıp sarmaladığını düşündüğü kiraz ağacında yaşamak istiyor.
Kiraz ağacı aslında Mafalda’nın özlediklerini sembolize eden bir ağaç.
Örneğin artık hayatta olmayan babaannesinin de orada yaşadığını hayal ediyor. Tüm sevdiklerini, özlediklerini kiraz ağacıyla kurduğu dostluğa dahil ediyor.
Kiraz ağacını ona daha da yaklaştıkça görebilmesiyle aslında görebilme yeteneğiyle de vedalaşmaya başlıyor.
Paola Peretti tarafından kaleme alınan, Genç Timaş Yayınları etiketiyle ve Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle okuyucuyla buluşan Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe, incelikli bir dostluk öyküsü.
Üstelik bu dostluk ilişkisi kişinin hem kendisiyle hem de ötekiyle dost olmasına ve kendisini tüm yönleriyle kabul edebilmesi ve bunlarla barışık olabilmesine dair.
Bu aynı zamanda bir cesaret öyküsü de…
Kişinin her şeye rağmen hayatla bağlarını sıkı tutması ve hayattan pes etmemesine dair.
Kitabın çok dokunaklı ve gerçekçi bir şekilde ilerliyor olması kuşkusuz yazarın da Mafalda’yla aynı dertten muzdarip olması.
Paolo Peretti, on beş yıl önce, gözlerinde görme kaybına sebep olan sonra da tamamen körlükte sonuçlanan, Stargardt genetik hastalığı olduğunu öğreniyor.
Eminim ki birçok zorlu süreçten geçtikten sonra var olan durumu kabullenip buna ilişkin şunları ifade ediyor;
“Hayatta bir şeyi kaybetmek genelde başka bir şeyi elde etmek demektir.”
Mafalda’nın öyküsünü okuduktan sonra dışarıya dair görme duyusunun kaybedilmesinin içeriyi belki de daha iyi görebilmeyi sağladığını düşündüm. Kişinin farklı bakış açılarıyla kendisini nasıl derinleştirdiğine dair düşünceler uçuştu zihnimde.
Bu otobiyografik roman, konusu itibariyle epey duygusal bir tonda ilerliyor olsa da mizah duygusunu da sayfalarından eksik etmiyor. Bir çocuğun bakışında doğal oluşun getirdiği o spontanlık ve naiflik yüzünüzde kocaman gülümsemeler bırakıyor.
Kitapta Küçük Prens, Çocuk Kalbi gibi kitaplara yapılan göndermeler ise kendi çocukluğumuzdaki bazı uğrak noktaların getirdiği tanıdıklık duygusuyla sarmalanmamızı ve Mafalda’yı daha iyi kavramamıza olanak veriyor.
Kitabın özetini tek bir cümleyle ifade edecek olsam, kitabın da Küçük Prens’ten alıntıladığı şu cümleyi buraya bırakmak isterim;
“İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. Gerçekte önemli olanı gözler göremez.”
Tuğçe Isıyel – edebiyathaber.net (28 Kasım 2018)