Söyleşi: Merve Koçak Kurt
“Çağdaş fotoğrafçı klasiklere nasıl bakar?” bir proje başlığı. Can Yayınları tarafından okura sunulan “Klasikler” arasından seçilen yirmi kitap, Türkiye’den yirmi çağdaş fotoğraf sanatçısıyla eşleştirilmiş. Fotoğrafçılar, bu klasikleri yorumlamış ve ortaya çıkan fotoğraflar da kitapların kapaklarında kullanılmış. Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Cem Akaş’la projenin detaylarını konuştuk.
Projenin ortaya çıkış hikâyesini alsak sizden…
Kitaplarla görsel sanatçıları buluşturma fikrini uzunca bir süre konuştuk, sonra aklımıza bir fikir geldi: Can Yayınları’nın çok güçlü bir Klasik dizisi var. Bu dizide yer alan kitaplardan farklı farklı bütünlükler oluşturmak mümkün. Bunların arasından 20 tanesini seçip 20 çağdaş fotoğrafçıyla eşleştirmeyi, onların yorumlarını kapak görseli olarak kullanmayı düşündük.
Projeye hangi fotoğrafçılar –nasıl– dahil oldu, hangi kitaplara kapak fotoğrafı çektiler? Kitapları neye göre belirlediniz?
Fotoğrafçı kitap eşleşmeleri şöyle oldu:
Ali Taptık Genç Werther’in Acıları (Johann Wolfgang von Goethe)
Aslı Narin Büyük Umutlar (Charles Dickens)
Dilara Arısoy Karamazov Kardeşler (Fyodor Dostoyevski)
Ege Kanar Emma (Jane Austen)
Ekin Özbiçer Goriot Baba (Honoré de Balzac)
Görkem Ergün Frankenstein (Mary Shelley)
Hasan Deniz Prens (Niccolò Machiavelli)
İrem Sözen Beyaz Geceler (Fyodor Dostoyevski)
Laleper Aytek Zamanımızın Bir Kahramanı (Mihail Lermontov)
M. Cevahir Akbaş Yeraltından Notlar (Fyodor Dostoyevski)
Metehan Özcan Karanlığın Yüreği (Joseph Conrad)
Okan Bayülgen De Profundis (Oscar Wilde)
Onur Girit Michael Kohlhaas (Heinrich von Kleist)
Orhan Cem ÇetinKomünist Manifesto (Friedrich Engels, Karl Marx)
Özgür Atlagan Vahşetin Çağrısı (Jack London)
Selim Süme Babalar ve Oğullar (İvan Turgenyev)
Sevim Sancaktar NotreDame’ın Kamburu (Victor Hugo)
Silva Bingaz Savaş ve Barış (Lev Tolstoy)
Sinem Dişli Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen (Sappho)
Yusuf Sevinçli Çılgın Kalabalıktan Uzak (Thomas Hardy)
Kitapları yeni baskı zamanı gelmek üzere olan başlıklardan seçtik temel olarak.
Bir ihtiyaçtan mı hasıl oldu bu proje? Yani şöyle soralım: Ne gerek vardı?!
Hiç gerek yoktu tabii. Güzel kapaklı kitaplar yapmanın ötesine geçen bir iş oldu bizim için ortak bir çalışma düşünme alanı ortaya çıktı, projeye katılan sanatçılar da bizim heyecanımızı paylaştı; hem onlardan böyle bir şey istenmiş olması ilginç geldi onlara, hem de normalde klasik yapıtlarla hiç ilgisi olmayan bir çizgide fotoğraf çektikleri için, bir klasiği (yeniden) okuyup fotoğrafçı gözüyle ve özgün bir yaklaşımla okumak onları cezbetti benim gördüğüm kadarıyla.
Kapak fotoğrafları siyahbeyaz gördüğüm kadarıyla… Siyahbeyaz tercihi bilinçli gibi duruyor. Bu durumun nasıl bir avantajı ve dezavantajı olabilir? (Özellikle alışık olmayan okurlar açısından soruyorum.)
Çok farklı yaklaşımlara sahip fotoğrafçılar söz konusu olduğu için, siyah beyaz onları ortak bir noktada buluşturdu, 20 kitabın bir seri oluşturduğu hissini görsel olarak yaratmak daha kolay oldu böylece. Aralarından bazıları siyah beyaz çalışmadığı için zorlanmış da olabilir.
Fotoğrafçılar, birçok kare çekmiş olmalılar kitaplar için. O “son” kareler nasıl belirlendi? (Zor olsa gerek mutabık kalmak…)
Yayınevinde sanat yönetmeninden satıştaki arkadaşlara kadar kalabalık bir ekip olarak toplantı masasının başına toplandık, fotoğraflar masaya serildi. Hepsini öyle yan yana görünce işin güzelliği daha iyi ortaya çıktı bence – teker teker bakıldığında da iyi fotoğraflardı hepsi elbette, ama birlikte görüldüklerinde daha büyük bir etkisi oluyor. O zamana dek nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını gözünde canlandıramamış arkadaşlar da o noktada meseleyi daha iyi idrak etti. Bazı seçimlerde zorlandığımızı itiraf edeyim; bazı seçimlerimiz beni de şaşırttı hatta. Sonrasında Utku Lomlu’nun bu fotoğrafları kitap kapağına dönüştürme aşamasındaki dokunuşları, estetik bütünlüğün ortaya çıkışında çok belirleyici oldu.
Kitaplardaki atmosferlerin tam anlamıyla yansıtılması mümkün olmasa gerek… Belki bir an’dan geriye kalan tek kare… Bu, büyük bir risk değil mi?
Kitabın atmosferini tam anlamıyla yakalamak peşinde olmadık zaten; fotoğrafçılar da öyle. Çağrışımlarının da istedikleri kadar dolaylı olabileceğini özellikle belirttik ve kendilerini serbest hissetmelerini istedik. Nerelere gideceklerini merak ettik. Bence bu işe 20 katılımcılı bir sanat projesi olarak baktığınızda ortaya çıkan da bu – “bir klasiğe yaklaşmak için ondan ne kadar uzaklaşmanız gerekir?” sorusuna her sanatçının verdiği kişisel yanıtların toplamı.
“Klasik metinlerin günümüzde de yaşadığını ve günümüz sanatçılarına esin kaynağı olabileceğini gösteren bu benzersiz seri, okurlarla buluşmaya hazır.” denmiş tanıtım metninde. Bu seriyi “benzersiz” kılan özellikler sizce neler?
Benzerinin pek olmaması.
Bu projeden okurun belleğinde nasıl bir iz kalsın isterdiniz?
Yalnızca okurun değil, sanatseverlerin de belleğinde, bu dönemin hayhuyu içinde yapılmış farklı ve ciddi bir iş olarak iz bırakabilirse çok sevinirim.
edebiyathaber.net (6 Aralık 2018)