Baş döndüren bir hız çağının içerisindeyiz. Ne yaparsak yapalım, ne kadar koşarsak koşalım yetişmek olanaklı değil. Ne yapmak gerek? Her zaman her yere yetişemiyorsak, hayatımızı biraz kısıtlamak gerek. Öyle de yapıyoruz sanırım. Aksi takdirde yaşanacak olan stres, gerginlik bir süre sonra psikolojik sorunlara neden olabilir. Vazgeçtiklerimizi saymaya gerek yok. Herkes yaşantısına göre bir şeylerden vazgeçiyor. Gözlemlediğim, ortalama okurlar kitap okumaktan vazgeçmese de kalın kitaplar okumaktan vazgeçebiliyorlar. Her şeyi hızla tüketme isteğimiz okuma konusuna da böyle yansıyor kanımca. Kafalarda onca iş, onca düşünce varken kolayca okunabilecek, zihni yormayacak kitaplar tercih ediliyor. Romanların hacmi küçülüyor, öyküler mikrolaşıyor.
Çocuk edebiyatında henüz yaygınlaşmasa da birkaç örnek var mikro öyküde. Bernard Friot’un “Şipşak Hikayeler”i örneğin. Bu alanda ilk karşılaştığım kitaplar. Tudem Yayınları tarafından çocuklarla buluşturulmuş dört kitaplık bir diziydi. Acaba ülkemiz yazarları ne zaman soyunacaklar bu türe diye düşünüyordum zaman zaman. Hazırlık yapanlar olduğunu da biliyordum. Ama beklemediğim bir isimden geldi kitap. Elif Yonat Toğay’ın “Bir Şeyler Yapmam Gerek” adlı kitabı bu konuda başarılı bir örnekti. Burada kitaba değinmiştim. Bugünlerde yine Elif Yonat Toğay imzalı “Atıştırmalık Öyküler” geldi önüme. Yine kısacık, hızlıca okunan keyifli bir kitap. Yazarın dingin ve mizahi bir kalemi var. Kahkahalar attırmasa da mutlaka bir tebessüm yerleştiriyor yüzümüze. On minik öyküden oluşuyor kitap. Resimleri de var. Tam, çocukların okumak isteyeceği gibi. Öyküler başladığı gibi aynı çizgide sonlanıyor. Böylesi anlatımları okumaya doyamıyoruz aslında. O yüzden güzel bir tat bırakıyor. Hani “zirvede bırakmak” deyimi vardır ya… Yazar da anlattıklarından alınacak tadı zirvede bırakıyor. Ve her bir öyküde şaşırtıcı bir sonla yapıyor bunu. Sorgulatmadan, yormadan. “Bir Şeyler Yapmam Gerek”ten sonra acaba yeni kitap ne zaman çıkar, diye sormuştum kendi kendime. Şimdi “Atıştırmalık Öyküler”den sonra yine aynı soru kafamın içinde. Elif Yonat Toğay, bu kitabıyla çocuklar için mikro öyküde iddialı olduğunu ortaya koymuştur. Ve bildiğim kadarıyla çocuklara mikro öykü yazan tek isim ülkemizde. (Umarım hafızam yanıltmıyordur.)
“Atıştırmalık Öyküler” günlük yaşantımızda fark etmediğimiz ayrıntıları aktarıyor bize. Ve yine çocukların gözünden. Çocuk gözüyle olunca da doğallık, doğasına işliyor öykülerin.
Arka kapaktan da alıntılayarak öykülerle ilgili ipucu vereyim biraz. Merak edenler öyküleri kendisi okusunlar. “Odasında hoplayarak zıplayarak terleyen, vücut ısısını yükselten, ateşli bir hasta olduğuna inandırmaya çalışan çocuk, anne ve babasını biraraya getirebilecek mi? Yatağın ıslanmasına neden olan, bir kedi… İyi de evde hiç kedi yok ki! Peki, yeni doğan kardeşe ne demeli?”
Atıştırmalık Öyküler, Maria Brzozowska’nın renkli çizimleri ve Tudem etiketiyle…
Hoş gelsin 2019
Ve sevgili dostlar, geldik koca bir yılın sonuna. 2018’in bu son yazısıyla birlikte dönüp ardıma bakınca çok zor bir yılı geride bıraktığımı görüyorum. Hayatımın en zor yılıydı bir bakıma. Geride kaldı kalmasına da çok da eksiltti beni. 2019’dan iyi şeyleri dileme hakkımın fazlasıyla doğduğuna inanıyorum. Bu yıl ve sonrasındaki yıllarda bir daha böylesi bir yıl yaşamak istemiyorum. En azından bunu getirmesi bile yeterli olacaktır benim için. Ve hepimiz için temennim; önce sağlık; sonra barış, sevgi, mutluluk, özgür bir dünya… El açtırmayacak, muhtaç etmeyecek kadar ekonomik güç. Çocukların mutlu olmaları, mutlu bir şekilde büyümeleri… Bunları sağlayabilecekse hoş gelsin 2019. Hepinize/ hepimize mutlu yıllar…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (31 Aralık 2018)