Dag Solstad’ın romanı “Mahcubiyet ve Haysiyet” 2018’de rastladığım en iyi kitaptı diyebilirim. Uzun öykü mü, yoksa kısa roman mı bir türlü nasıl tanımlayacağımı bilemediğim Norveç edebiyatının bu özgün örneğini defalarca okuyarak kendimce içselleştirdim. Solstad, uzun cümleleri, klasik ama etkili anlatımı ile bize çok boyutlu ve katmanlı, gerçekçi bir romanın nasıl yazılacağını kanıtlıyor.
Norveç’te bir lisede edebiyat öğretmenliği yapan Elias Rukla’nın otuzuncu sayfada beklenmedik bir öfke anını deneyimlemesi ile dönüşüm yaşayan hayat hikayesi, kısa ama yoğun bir anlatıma platform sağlıyor. Hayatın sorumluluğunu taşıyan haysiyetli bir devlet memuru mahcubiyetini onunla birlikte deneyimliyoruz. Bu dönüşüm ve kırılma noktası aynı zamanda onun bir anlamda özgürleşmesi de demek. Daha sonraki sayfalarda, filoloji eğitimi sırasında, felsefe seçmeli dersini alarak “hayatta düzen” kavramını öğrenmeyi hedefleyen Rukla ve Marx/Kant bağlantısına ilişkin doktora tezi ile Rukla’dan oldukça farklı bir kişilik sergileyen Corneliussen arasındaki dostluk dikkatimizi felsefeye ait konulara yöneltiyor. Bu arada ikisinin de hayatını biçimlendirecek olan Eva Linde ile tanışıyoruz.
Romanın anlatıcısı Rukla karakteri, daha ilk başlardan itibaren ülkesindeki eğitim sistemi ve yirmi beş yıldır uyguladığı ders programı rutini üzerinden açılımlarla bizi önce kendi iç yolculuğuna, sonra da romandaki psikolojik boyutu ihmal etmeden, felsefi, edebi ve sosyal analiz boyutlarında başka yolculuklara çıkarıyor. Toplumsal gerçekçiliğin adeta İskandinav modeli denebilecek bu kısa anlatıda bütün bir hayatın ve toplumsal yapının sorgulanması süreci yüz altı sayfada başarıyla tamamlanıyor. Kitapta fark edebildiğim dört boyut mevcut:
- Bireyin bastırdığı ya da geri plana attığı, kendi temelini ilgilendiren önemli sorunların bazen sıradan bir olay ya da birikmiş can sıkıntısı ile aniden su yüzüne çıkabilmesi ve bu durumun başka duyguları tetikleyebilmesi
- Toplumsal gerçeklik ve sosyal yapının birey ile ilişkisi
- Felsefenin bireyin psikolojisi ve toplum gerçekliği ile ilişkisi
- Edebiyatın birey üzerindeki etkisi
Norveç’li ünlü oyun yazarı ve batı drama kültürü üzerinde önemli etkileri olan Henrik Ibsen, Dag Solstad’ın romanında geçen “Yaban Ördeği|” isimli oyununda, bireyin problemlerine yoğunlaşarak, ortalama bir insanın ayakta kalmak için ne tür yanılsamalara gereksinim duyabileceğini ve gerçekle yüzleşmek zorunda kaldığında ise bir ailenin başına neler gelebileceğini anlatır. Solstad’ın Ibsen’in bu eserine referansı, kitaba bambaşka bir entelektüel boyutu da armağan ediyor.
Yapı Kredi Yayınları’ndan yepyeni bir esere kavuşmanın hazzını duyumsuyoruz. Orijinal dilinden çevirideki titiz dil işçiliği de anlatıyı tekrar tekrar okumaya değer kılıyor.
Gamze Haklı Geray – edebiyathaber.net (11 Ocak 2019)