Çocuklara yönelik yazan yeni isimlerin kitaplarına her zaman temkinli yaklaşırım. Çünkü bilirim, zordur çocuklar için yazmak. Onların hayal dünyasına girebilmek, konuştukları dilin sözcüklerini yakalayabilmek… Kurguda onları rahatlıkla dolaştırabilmek… Zordur! Hele ki kitabı yazan isim daha önce yetişkinlere yönelik olarak yazmışsa, şüphelerim daha da artar. Üslubu dönüştürmek gibi zor bir işi başarmak da gerek aynı zamanda.
Anıl Mert Özsoy’un “Yeniden Deniz Olmak” adlı kitabına da bu tereddütlerle yaklaştım. Bir kitaba önyargıyla yaklaşmak, önyargıların ardından değerlendirmek sağlıklı bir yaklaşımı ortadan kaldırabilir. Fakat son sözümü baştan söylemem gerekirse “Yeniden Deniz Olmak” önyargılarımı yıkan bir kitap oldu.
Kahramanımız on bir yaşındaki Gece. Gece’nin bir kardeşi olacak ve bu durumdan çok hoşnut. Yeniden başladıkları yaşamlarına yeni bir renk getirecektir, daha da renklendirecektir. Büyük şehrin karmaşasından kaçıp gitmişlerdir. (Gece’yi şanslı görüyorum bundan dolayı) Deniz kenarında sakin bir yaşam, temiz hava… O halde her şey güzel olacaktır Gece’ye göre. Aslında hangimize göre olmaz ki? Hemen hepimiz şehrin trafiğinden, yoğun çalışma koşullarından, çocukların okul-etüd-servis derdinden şikayetçiyizdir. Ve dilimizde her zaman, şöyle bir sahil kasabasına yerleşsek söylemleri. Küçük de olsa bir ev, mümkünse bahçeli olanından. İşe kolayca gidip gelelim, bahçemizi ekelim biçelim, çocuklar da oynarlar hem bahçede… Deniz kenarında uzun yürüyüşler. Oh ne ala hayat! Gece de tam olarak böylesini düşleyemese de yaşı gereği, güzel bir hayat olacağının farkındaydı. Ailece işletmeye başladıkları Fesleğen Lokantası, hayallerinin önüne herhangi bir engelin çıkmayacağının garantisidir de bir bakıma. Fakat Gece’nin hesaba katmadığı bir gerçek vardır. O da yetişkinlerin dünyasının çocuklarınki kadar basit olmadığıdır. Düşlerindeki güzel yaşamın yanında kafasında beliren soruların yanıtlarını aramaktadır Gece. Annesi niçin hep yorgundur ve yüzü gülmüyordur? Babası ile dedesi niçin sürekli tartışmaktadır? Gece bu soruların yanıtlarını ararken Can Adası’nın adı da daha çok anılır olmuştur evde. Peki, neden? Düşlediği mutlu yaşam, şehrin kargaşasından kaçmış olmalarına rağmen, niçin hâlâ gelmemiştir? Tüm bu soruların yanıtları kitapta yer alıyor. Anıl Mert Özsoy, sevgi ve umut dolu bir aile öyküsünü anlatıyor bize. Ve umutlu ailelerin her zorluğu aşabileceğini de…
Bu güzel romanın ardından yine başa dönersem, Anıl Mert Özsoy’u kutlarım. Zor bir işi hakkıyla başarmış. Fakat yine de her zaman böylesi örneklerle karşılaşmak olanaklı olmuyor. Çocuklara yönelik yazmak bir cesaret işidir. Çünkü zordur çocuklar için yazmak!
“Yeniden Deniz Olmak” geçmişin ve kırgınlıkların onarılabilir olduğunu, umulmadık dertlerin dayanışma ve karşılıklı anlayışla çözülebileceğini anlatıyor bize. Çünkü şu bir gerçek ki, deniz varsa umut da vardır!
Küçük Kaptan/Üçü bir arada
Hollandalı yazar Paul Biegel’in yazdığı, Carl Hollander’in resimlediği, Mustafa Özen’in dilimize çevirdiği Küçük Kaptan, üç kitabın bir araya getirilmesiyle oluşturulan tek ciltle sunulmuş bizlere. Yine Can Çocuk etiketiyle. Küçük Kaptan ve arkadaşları Marinka, Tombul Üzüm ve Korkak Toni, tekneleri Hiçbatmaz’a atlayıp Büyük Büyüme Adası’na yelken açıyorlar. Bir rivayete göre bu adada çocuklar bir gecede büyüyorlarmış. Çocukların aileleri ise onların böyle bir yolculuk yapmalarına karşı çıkıyorlar. Ki bir gecede büyüten bir adanın varlığına da inanmazlar. Fakat Küçük Kaptan ve arkadaşları kafaya koymuşlardır bir kere o adaya gidilecek. Tüm engellemelere rağmen yola koyulan çocuklar kendilerini akıl almaz bir serüvenin içinde bulurlar. Hem de ne serüven.
Çocukların yaşadığı serüvenden değil ama çocukların yaş grubundan olsa gerek Macar edebiyatının klasiklerinden Pal Sokağı Çocukları’nı da anımsattı bu kitap bana. Küçük Kaptan’ın yerinde hep Nemeçsek’i gördüm sanki. Ayrıca kitabın renkli ve dikkat çekici resimleri serüveni daha da keyifli hale getirmiş. Üç ayrı kitabın bir araya getirilmiş hali olsa da serüven birbirini takip ettiğinden farklılık hissedilmiyor. Tamamı tek bir kitapmış düşüncesiyle okunuyor. 480 sayfalık hacim çocukların gözünü korkutacak olsa da buna gerek yok. Çünkü yazarın anlatım dili ve çevirinin de buna uyum sağlamış olması zorluk çıkarmıyor. Küçük Kaptan, arkadaşlarımızdan biri gibi.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (28 Ocak 2019)