Doktor Ox’un elinde oyuncak olan insanlığımız | Şule Tüzül

Nisan 3, 2019

Doktor Ox’un elinde oyuncak olan insanlığımız | Şule Tüzül

Jules Verne, hem çocukluğumuzun hem yetişkinliğimizin vazgeçilmez yazarı. Balonla Beş Hafta, Dünyanın Merkezine Yolculuk, Deniz Altında Yirmi Bin Fersah ve hele de Seksen Günde Dünya Gezisi (benim zamanımda Seksen Günde Devrialem ismi ile ünlüydü), iyi bir okur olalım ya da olmayalım, eminim hepimizin yaşamında yer etmiş eserler. 1828’de Fransa’nın Nantes kentinde doğan Jules Verne, hukuk öğrenimi görmesine rağmen edebiyata yönelmiş, iyi ki de öyle yapmış.

Ülkemizde ilk baskısı 2001 yılında İthaki Yayınları, sonraki baskıları 2017 itibari ile İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yapılan Doktor Ox’un Deneyi, onun keyifli bir novellası. Jules Verne 90 sayfalık bu kısa romanında, ince ironi ve hicvini ustalıkla kullanırken, kahramanları, hikayeleri, tarih, müzik, sanat, edebiyat alanından yaptığı eklemelerle müthiş zenginlikte bir hikâyeye imza atıyor.

Hikâye Quiquendone isminde hayali bir kentte geçiyor. Kurgudan kahramanlara her şey hayali zaten. Gerçeküstü ve fantastik bir romanın içine çekiyor bizi Jules Verne. Quiquendone öyle bir kent ki, yüzyıllardır neredeyse hiçbir sorun yaşanmıyor. Her şey çok yavaş, çok sakin, çok huzurlu ve inanılmaz bir rutin içinde gerçekleşiyor. Öyle ki kentin belediye başkanı ve ileri gelenleri bir karar almak için aylarca bazen yıllarca bekliyorlar ve sonunda da karar almaktan vazgeçiyorlar. Evlenecek çiftler on sene bekliyorlar. Zaten kimin kiminle evleneceği de belirli, bunun için bile insanın karar vermesine gerek duyulmuyor. Bu sakinlik ve rutin öyle abartılı ki bazı bölümlerde insan okurken bile çıldırıyor. Bu sakinlik sadece insanlara özgü değil, kentte yaşayan tüm hayvanlar ve doğa da bu sakinliğe sahip. Yüzyıllardır ne bir fırtına ne bir doğal afet ne de yüksek sesle bağıran ya da kavga eden bir hayvan görmüş bir kent Quiquendone.

Elbette bu düzeni bozacak bir şeyler olmalı. Bunu da yüzyıllardır bir sokak aydınlatma sistemine sahip olmayan kente bu sistemi kurma vaadiyle gelen Doktor Ox sağlıyor. Doktor Ox’un kentin havasını deney tahtasına çeviriyor, işler fena halde karışıyor. Okuru gülümseterek ve düşündürerek…

Kısacık olan roman yine kısacık on yedi bölüme ayrılmış. Bölüm başlıkları bile kendi başına bir hikâye ve Jules Verne bu başlıklarda neredeyse o bölümde neler olacağını söylemekten hiç çekinmemiş. Çünkü roman boyunca bir sonraki sahnede ne olacağı az çok tahmin ediliyor ve görüldüğü kadarı ile yazar bunu hiç önemsemiyor. Hatta bazı yerlerde anlatımı kesip okura bir şeyler söylediği bile oluyor. Buna rağmen kurgu, kahramanlar, olaylar ve diyaloglar o kadar keyifli ki roman akıcılığından ve okur ilgisinden bir şey kaybetmiyor.

Quiquendone kentinin ve hikâyenin özellikleri basit cümlelerle o kadar iyi veriliyor ki, hikâyede birçok karakter yer almasına rağmen, sadece bir iki cümle ile o karakteri, mekanları gözümüzde canlandırabiliyoruz. Zaten hikâyenin kendisi kadar görselliği de öyle güçlü ki, Alman asıllı Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Doktor Ox isimli operasına konu olmuş, librettonun yazımına Jules Verne de katkıda bulunmuş.

Peki ironi ve hiciv yüklü bu fantastik öykü aslında ne anlatıyor? Jules Verne okura bunu da doğrudan söylüyor: “Erdem, cesaret, yetenek, zekâ, hayal gücü gibi bütün nitelik ve özellikler yalnızca bir oksijen sorununa bağlı olabilir miydi?” Verne soruya cevap verse de asıl cevabı okura bırakıyor. İnsanı insan yapan özellikler, hırs ve kişisel çıkarlar için kolayca harcanabilir mi? Vicdanın karşısına zekâ ve bilimi koyarsanız hangisinin peşinden gidersiniz? Üstün zekâ ve bilim vicdansız kişilerin elinde büyük bir tehlikeye dönüşebilir mi?

Diğer yandan, baştan aşağı huzur ve sakinlik dolu, sorunsuz bir yaşam mutluluk için yeterli olabilir mi? Verne hiç de öyle olmadığını anlatıyor. Yaşamın ve insani değerlerin kıymetini anlamamız için karşımıza her zaman Doktor Ox gibi sorunlar çıkmayabilir, ya da bazı şeylerin kıymetini anladığımızda her şey için çok geç kalmış olabiliriz. Jules Verne tüm bunları okuru gülümseterek anlatıyor.

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (3 Nisan 2019)

Yorum yapın