Hakan Akdoğan’ın ilk kitabını okuduğumda ne kadar heyecanlandığımı hatırlıyorum.
Büyülü bir dünyanın içine girmiştim. Sene 1998 yazı olmalı. Can Yayınları’ndan çıkmıştı. Peri güzelliğinde bir kız vardı kapağında. İlk önce ben mi okudum tavsiye ettim arkadaşlarıma? Hatırlamıyorum. Zaten bunun bir önemi yok çünkü yıllar, anılarımızı iç içe soktu. Artık anılarımızı anlatırken bile “O senin değil, benim anımdı ya!” diyecek kadar sarmalandık, birbirimize…
Selimpaşa günlerimizi yaşıyorduk. Hakan Akdoğan Nü Peride’yle Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almıştı. Yanımızda yönetmenlik okuyan bir arkadaşımız, senaryo yazan başka bir arkadaşımız… Arkadaşlarımızla kaynıyordu, Selimpaşa. Hepsine bulaştırmıştık Nü Peride filmi heyecanımızı. Kitapta, zamanların iç içe geçmiş olması bambaşka büyülüyordu, bizi. Bu heyecanımızı rahmetli Levent Kırca ile paylaşmıştık. Ondan tam destek alınca da Hakan Akdoğan’a maille ulaşmaya karar vermiştik. Bu görev, her zaman girişimci yapısından dolayı, Sevinç Erbulak’taydı. Ulaştık.
Hakan Akdoğan, bir yandan yazmaya devam ediyor, çeviriler yapıyor, bir yandan da geçimini sağlamak için özel sektörde değişik görevlerde çalışıyordu. Sosyal medya diye bir şeyin olmadığı zamanlardan bahsediyorum. Bir yazar yeni kitap çıkardıysa ya da bir seçki yaptıysa bunu anca kitapçı gezerken öğrenebildiğimiz zamanlardı. Ve sosyal medyayla çok zaman kaybetmediğimiz, okumaya daha çok zaman ayırdığımız zamanlardı.
Sahi, Nü Peride neden hala film olmadı?
Hakan Akdoğan Struma’ya dokundu. Sonra Varlık ve Piçlik’i yazdı. Pesso’dan alıntılarını yayımladı. Gölge Yaşatan romanını yazdı. Hep insan ilişkilerine değdi, kitaplarında.
Son kitabı Kirpi Mesafesi romanını yayımladı.
Kirpi mesafesi, nedir?
“Soğuk bir kış sabahı yerin altındaki dört kirpi, donmamak için birbirine sokuldu. Isınmak istediler. Dikenleri birbirine battı. Ayrıldılar. Üşüyünce tekrar yaklaştılar. Dikenleri batınca yine uzaklaştılar. Soğukta tek başına uyumak ile batan dikenlerin acısı arasında gidip geldiler uzun süre. Yaşadıkları bu ikilemi, aralarındaki uzaklık her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya gelinceye kadar sürdürdüler. Üşüdüler. Yaklaştılar. Dikenleri battı. Acı çektiler. Uzaklaştılar. Üşüdüler. Yaklaştılar. Dikenleri battı. Uzaklaştılar. Ne dikenleri birbirine batacak kadar yakın ne de üşüyecek kadar uzaktaydılar sonunda.”
“Kirpi mesafesi, gerçek sevgi mesafesidir.”
Sevgiyi kirpi mesafesiyle tanımlayan ve ötekileştirilen insanları yazmış, Hakan Akdoğan. Ötekileştirmeden kendini var edemeyenlerin hikayesi bu. Ötekileştirilenin anlattığı bir hikaye. Aslında hiç ötekileştirmediğimizi düşünen bizlere, farkında olmadan ne kadar ötekileştirdiğimizi gösteren bir roman. Her ötekileştirmenin insanı nasıl vahşileştirdiğini gözümüze sokan bir anlatı.
Her sayfasında altı çizilecek satırları var, Kirpi Mesafesi’nin. O güzel satırlardan bazıları…
Ama önce bir ricam var. Kitabı okumadıysanız, elinize aldığınızda ilk “Anneannem odasının ışıklarını açık bırakırdı geceleri.” diye başlayan 116. sayfayı okuyun.
Bence Kirpi Mesafesi’nin aforizmaları:
“Suskunluk kabullenmek değildir. Suskunluk itirazdır, güzel susabilirsen.”
“Artık önemli olan görünür olmak. Görünürlüğün bir ederi var. Suskunluğun ise bir bedeli.”
“Bir davranışı açıklamak ile onu mazur görmek arasındaki çizgide, vicdan durur.”
“Yüzeyin sığlığında boğuluyor herkes, derinliğin güzelliğine bakarak.”
“Kişi kendisini ‘ben’ diye oluştururken kaçınılmaz olarak ‘öteki’ni de belirler.”
“Çocuklar için yaratmak, masum kalmanın en iyi yolu.”
“Çocukluğun intiharı yetişkinlikte oluyor. Bir biçimde. Susarak.”
“Sınır çizmek şiddet uygulamaktır. Önce tebeşirle sonra yumrukla.”
“Yeni doğmuş bebekler dışında herkes lekelidir.”
“Artık bir iyilik yaptığınızda ortalama değerleri bozuyorsunuz.”
“İnsanlar kandırılmayı istiyorlar. Yaşama katlanmak için.”
“Sadece doğruları söylemek yeterince inandırıcı olmuyor.”
“Faşistlik çıkarcı vahşiliktir. Bu da basitliktir.”
“Gücü seviyor. Üzerinde uygulansa bile.”
“Şimdi ölmek için bile başkasına ihtiyacı var.”
“Toplumda yaşamak için vahşi olmak zorundasın. Ama insan toplumda kalmak için vahşileştikçe kendine yabancılaşıyor.”
“Biz dışarıdakiler olarak içeridekileri var ediyorduk. Başkalarının kendisini tanımlamaları için.”
“İnsan acıya mecburdur. Durumuna göre acı seçer.”
“İnsanlar geceleri daha cüretkâr oluyor.”
“İnsanın umutsuzluğunun kaynağı, tek başına, sessizce, yalnız kalmayı becerememesidir.”
“Kendimizi güvende tutmak için de mümkün olduğunca ötekileştirerek kendi safımızı kalınlaştırma eğilimindeyiz.”
“Acıdan kaçıyoruz. Acıdan kaçınırken yok ediyoruz.”
“Bu karanlığın içine bakmak, karanlığın kendisinden daha ürkütücü.”
“Kuyu çıkmak içinmiş. Sessizlik bağırmak için. Karanlık görmek için.”
“İnsan gövdesindeki en güçlü kas grubu çenedir. İnsan gövdesinde bir ucu bağlı olamayan tek kas grubu olan dil de bu çenenin içindedir. Bir çok sorunun bu kombinasyona bağlı olarak ortaya çıkması da şaşırtıcı değil.”
Ceren Erginsoy – edebiyathaber.net (24 Nisan 2019)