Matrakçı Nasuh’un bir minyatüründen ilhamla “Galata” adlı kitabını yazan İlhan Berk, mimari ve haritasal görüntü olarak İstanbul’a benzettiği Galata semtini okurlara nevi şahsına münhasır diliyle sunuyor. Kitap boyunca minyatürü âdeta satır satır okuyarak araştırmalarıyla harmanlayıp Abidin Dino’nun çizimleriyle zenginleştiren şairin destansı bir dille kaleme aldığı eseriyle karşı karşıyayız.
Ünlü şair, Kült Kitap’taki Galata Günlüğü’nde; “Matrakçı Nasuh’un Galata minyatürü olmasaydı ben belki de Galata’yı yazma işine girişmezdim, diyorum,” sözleriyle ilham kaynağının ne denli önem taşıdığını vurguluyor.
İçinde İstanbul ve Galata ile ilgili pek çok bilgiyi barındıran kitap, okura semtin neredeyse tüm sokaklarını adım adım gezdiriyor. 1940’lardan sonra şiir dünyasına konu olmaya başlayan kule, kitap boyu başkahraman rolünde diyebiliriz. Anlatımı boyunca şairliğini hissettiğimiz İlhan Berk, yeri geliyor caddeleri kişileştirerek sunuyor okura: “Bunlar İlkbelediye ve Şair Ziya Paşa Caddeleri: Tanzimat ruhu ile uyur, uyanırlar. Bu Küçükhendek Caddesi: Başı hep önüne eğiktir ve güneş yüzü görmez. Bunlar Lakerda, Galata Kulesi, Hacı Ali, Portakal Sokakları: Süryanice konuşurlar.”
Galata Kulesi’nin kitaptaki özel yeri, elbette kendini hissettirecektir: “Minyatürde İsa’ya benziyor Galata Kulesi. Uzun, mavi gözlü İsa’ya… Bir koni, köşksü cumbalı ve dönüp duran olduğu yerde ve öyle düşen… -Fatih’in- Elindeki Galata’nın anahtarlarıyla oynadığı, hızla çıktığı sonra taş merdivenleri. Ve onuncu kattan uzun uzun baktığı İstanbul’a, sonra hızla indiği yine…”
Kule ile ilgili tarihi anektodlara yer verdiği satırlarda İlhan Berk, misal IV.Murat’ın çocukluğunda gördüğü bir resimde Galata Kulesi’nin erkeklik organına benzetilmesine kızdığı için çıkmadığı veya o resmi kulenin asıl resmi diye çoğaltıp satan bir levantenin yapının iç planlarını da bulduğu gibi ilginç bilgilere de yöneliyor.
Yazarın kimi sayfalarda kullandığı yoğun şiirsel dil, sizde şiir dünyasına adım atmış duygusu da uyandırabiliyor:
“Resimde uzaklarda gök ağıyor/ Ve Karaköy önlerinde çıkmalar yapıp düşüyor/ Düşüp Horoz Sokağı’nda ilk molasını veriyor/ Ve hızla geçiyor Galata Kulesi’ni/ Şahkulu Sokağı’nda çamaşırlar kurutuyor/ Çocuklara, kadınlara gülüyor/ Bir adamla şakalaşıyor/ Yanlış uçan bir kuşu çeviriyor/ Bir bulutu düzeltiyor./ Ve nedense çıkmaz sokaklara bakmadan geçiyor/ Ve eski kitapçılarla selamlaşıyor/ Sonra sıkılmış gibi resimden çıkıyor”
Berk, kırmızı kiremitli, çıkmalı, saçaklı evlerin ve kulelerin tamamını minyatüründe yüzü dönük olarak sıralayan ilham kaynağı Matrakçı Nasuh’u sıklıkla anarken Matrakçı’nın Erkân-ı Harbiye Sokağı ile Galata Mevlevihanesi’ni görmezlikten gelmiş olması dikkatinden kaçmıyor. Yazar, usta bir haritacı gibi bir minyatürün izini sürdüğü sürece Galata Kulesi’nin çevresinden ayrılmıyor. Kule, yazarın gözünde âdeta büyük bir hazine görevi üstleniyor. Yeri geliyor, Matrakçı Nasuh’la; kuleler, mazgallar, burçlarla çevrelediği Galata Kulesi arasında kişisel bağlantı kuracak kadar içselleştiriyor konuyu: “Biliyor ki Galata kapalılığı sever. Kendi gibi. Hep içine baka baka, içini dinleye dinleye bugünlere öyle gelmemiş midir?”
Berk’in üçüncü kişi olarak kendinden söz ettiği bölümler, otobiyografik özellik taşıması açısından ilgi çekiyor: “Hem sonra o zamanların İlhan Berk’i -Salâh Birsel’e göre- ‘Giresun’dan vapura atlayıp İstanbul’a indiğinde hemen İstanbul’la kucaklaşır, Beyazıt Meydanı’ndan geçerken çığlıklar atar, Edirnekapı tramvaylarında kendinden geçer, Gülhane Parkı’nda güneş altında uyur, Tünel’deki vagonların ışığını görünce irkilir.”
Satırlar birbiri ardına aktıkça anlıyoruz ki yazar, aynı zamanda Galata’nın edebiyat haritasını çıkartmış. Misal, Eski Kamondo Hanı’ndan veya Serdar-ı Ekrem Sokak’tan yolu geçen yeni Türk yazınının ve yeni resmin isimleri hakkında ayrıntılı olarak bilgileniyoruz. Yazar; Sait Faik, Orhan Veli, Ahmet Hamdi, Mina Urgan, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Abidin Dino gibi isimleri ağırlamış bu mekânların tarihi özelliklerini vurguluyor. Kendi deyişiyle, yazılan sokaklar bir yazarın yaşamına karışmışsa yazmak işi güçleşir fakat görüyoruz ki o, bu sorunu aşmış ve yazdıklarıyla yaşamış olduklarının çatışmasına engel olmuştur.
Galata elbette yerüstünden ibaret değildir. Tünel’in semtin dokusundaki önemini İlhan Berk de yadsımaz ve semtin yeraltına da değinir. Tünel’in yapımıyla (1871-1875) başlayan Galata’nın yeraltı dünyasından geçen edebiyatçılar arasında Sait Faik de vardır. Berk, Tünel’de vagonun kalkmasını beklerken gözüne çarpan çocuğu yazdığı hikâyesiyle ( Tüneldeki Çocuk) anar ünlü yazarı.
“Rıhtım Caddesi’nden Gümrük Sokağı kaç adım mıdır? 77 adım. Ordan Necatibey Caddesi’ne kaç adımdır? 68 adım…Peki, Alageyik Sokak’tan Galata Kulesi kaç adımdır? 201 adım. Artık toplayalım: 647 adım.” Galata ve Karaköy semtlerini adım adım sayacak, kapı numaralarına dek ezberleyecek kadar İstanbul âşığı şair, kenti sil baştan sevdiriyor okurlarına. Üstelik bir de sözlük düşüncesi koyuyor ortaya. Bir gün birinin çıkıp İstanbul sokakları sözlüğü yazabilme ihtimalini düşünerek mutlu oluyor.
Kitabı sonlandırmadan hemen önce “Minyatüre Çıkmayan Galata Sokakları Baladı” başlıklı bölümde ise sokakları teşhis ve intak sanatıyla sunan İlhan Berk’in kalemi, hoş dakikalarla başbaşa bırakıyor okuru:
“Bir bulut üstüme üstüme geliyor diyor Bergamut Sokak.
Baş döndürücü bir hızla aşağılara doğru kayıyorum diyor Erkân-ı Harbiye Sokak, aşağılara aşağılara doğru.
Bir deniz kuşu olmak istiyorum diyor Gümrük Sokak, bir deniz kıyısında tek başına duran.”
“Galata Günlüğü”nde “Galata bir gün yıkılınca bu kitaba göre kurulsun,” diyecek kadar semtle özdeşleşmiş; Behçet Necatigil’in deyişiyle “şiirimizin Evliya Çelebi’si”nin “Galata”sı hafızalarda iz bırakacak kadar özel bir eser.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (26 Nisan 2019)