Pınar Öğünç’ün yeni öykü kitabı Beterotu geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan yayımlandı. Beterotu, uzun yılladır gazeteci olarak tanıdığımız Öğünç’ün ikinci öykü kitabı. İlk kitabı Aksi Gibi 2015 yılında yayımlanmıştı. Pınar Öğünç, Aksi Gibi’de memleket hallerini, insan ilişkilerini gerçekçi ve yalın bir üslupla anlatıyordu. Kitapta en çok dikkat çeken husus ise yazarın farklı sınıfsal ve kimlikten gelen insan portrelerini muazzam bir gözlemle tarif etmeseydi.
Beterotu’nda da benzer bir atmosferin içerisindeyiz. Öğünç’ün son kitabında yeni farklı sınıf ve kültürden gelen insanların hikayelerini dinliyoruz. Bununla beraber yazarın hikayelerine konu edindiği kahramanlar kendilerini epik bir maceranın ortasında bulacak tipler değil. Bunun tam aksine günlük hayatta sıklıkla karşımıza çıkan mahalle esnafı, emlakçı, emekli gibi ‘sıradan’ karakterler. Kitaptaki kahramanların süper güçleri varsa da o da Türkiye gibi bir yerde hayatta kalmayı başarmaları olabilir. Dolayısıyla bu karakterlerin başlarına elen olaylar da son derece sıradan meseleler… Bu karakterlerin hayatlarını da alt üst eden durumlar en fazla kendilerinin rutinin bozulmasıyla oluyor; beklenmedik karşılaşmalar, dünyanın derdi tasası, hayatın ağrısı, yorgunluğu kahramanlarımızın ortak hissiyatı oluyor. Dar gelirli orta sınıfının sıkıntıları, dükkanın önünde efkarlı bir dumanı hava boşluğuna bırakıp siftah bekleyenler, tesisatçıya derdini anlatmaya çalışanlar ya da acımasız plaza patronuna karşı sinir harbinden çıldırmadan çıkmayı başaranlar; Öğünç’ün kahramanlarının kitap boyunca yaşadıkları maceralar olarak değerlendirilebilir.
Öğünç, kitap boyunca memleket hallerine bakıyor, sosyal medyanın büyüttüğü küçük hayatlara, aniden yükselen öfke patlamalarına, kolektif suç ortaklığına, hayal kırıklıklarını mercek altına alıyor. Yazar, özetle hayatın baş döndürücü ritmi içerisinde gözden kaçırdığımız detaylara bakıyor, önemsiz görünen karşılaşmalara, etkileşimlere yoğunlaşıyor…
İnsanlık halleri
Beterotu’nda Pınar Öğünç, memleketten insanlık manzaraları sunuyor. Türkiye’nin son yıllarda değişen, dönüşen tipolojilerine odaklanıyor. Devasa padişah yüzüğü takan ama yüzüğün hangi padişaha ait olduğunu bilmeyen lakin fırsat verilirse dünyaya haddini bildirecek mahalle esnafı, seri köz getircilerden hallice mahalle zibidileri, Instagram’a ‘haberi yokmuş gibi” çektirdiği fotoğraflarının altına hayat üzerine aforizmalar patlatan emlakçılar, iç çamaşırcıda çalışan genç kızla, moto kurye arasındaki ilişki, evlerinin yakınlarındaki boş arsada define arayıp, giderken yanlarında canlarından başka bir şeyi götüremeyenlerin toprak altında kalan mallarından kendilerine gelecek kurma hayalinde olanlar, büyük camlı, her hangi bir insani etkileşime kapalı çok katlı bir plazada “kendilerine ait bir oda” inşa etmeye çalışanlar, ışıltılı diplomaların, kabarık iddialı CV’lerin hayal kırıklığına dönüştüğü bir yerde hayal kırıklıklarını tamir etmeye çalışanlar, kentsel dönüşüme uğramış bir evin altına gizlenmiş işçi cinayeti ve apartmanda oturan herkesin bu cinayetten haberi olup derin bir sessizlikle hayatlarını devam ettirmesini, eski sevgilisini takıntılı bir şekilde sosyal medyadan takip eden ve bir türlü itiraf edilemeyen gerçekler, sokakta yerde gördüğü kağıtları okuyan emekli bir memurun yaşadığı ‘olağanüstü’ maceralar, hayatın ağrısını, sızısını bedenlerinden taşıyanlar, kek ve çayla gidilen uzun bir otobüs yolculuğunda dükkanını yakan adamla karşılaşanlar, nerede aniden patlak veren alarm sesiyle panik halde sokağa dökülen mahalleli; Öğünç’ün yalın ama etkileyici anlatımıyla vücut buluyor.
Yazar, kitap boyunca süslü cümlelere veya uzun betimlemelere yer vermiyor. Lafı uzatmıyor, küçük ve önemsiz gibi görünen ayrıntılara odaklanıyor. Bir otobüs yolculuğunda ekrandan izlenen diziler, tüketilen çay ve kekler, Afiyet Ev Yemekleri’nin buharlaşmış camları arasında sızan yemek kokuları, padişah yüzükleri, mavi tıklı okunmuş ama cevap verilmemiş Whatsapp mesajları, eski sevgilin Instagram hesabında kırık bir aşk hikayesini tamir etmeye çalışanlar gibi detaylar Öğünç’ün öykülerinin önemli bir arka planı oluyor.
Beterotu’nda Pınar Öğünç gazeteci titizliğinde memleketin yakın dönem ki fotoğrafını çekiyor, “biz bizi biliriz” hallerini, ironik bir dille anlatıyor daha da önemlisi “anlatılan senin hikayendir” diyor. Bununla beraber güncel siyasi mevzularda da topa giriyor; yanı başımızda işlenen suçların, kayıpların sessizlikle ört bas edildiğini, kolektif suçun nasıl devam ettirildiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. İş cinayetleri, her daim yüksek tansiyonla yaşayıp, yedi düvele haddini bildirmeye hazır “öfkeli kalabalıklar”, yasak aşk yaşadığı baldızıyla arası bozulunca, eşine ihbar edenler… Yalanlar, her daim pozcular, kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışanlar; Öğünç’ün kitap boyunca bize aktardığı memleketten aşina olduğumuz durumlar oluyor. Beterotu gündelik hayatın sıradanlığında, edebiyatın çarpıcılığında, son zamanların en iyisi mutlaka okunası…
edebiyathaber.net (27 Nisan 2019)