Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, okuma kitaplarını bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Senem Gezeroğlu’nu, kardeşi Kübra Gezeroğlu’la konuştuk.
1) Yazılarını nerede oturup yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazmak için özel bir yer aramaz. Yalnız yaşadığı için kendi evinde bütün odalar onundur zaten. Ama hangi şehre, nereye giderse gitsin evinin en büyük odasını kütüphane gibi düzenler. İçinde mutlaka okuma ve yazma köşeleri olur. Yazı masasını pencere önüne koyar. Yazacağı yerin etrafında çiçekler, kitaplar ya da ona iyi gelen şeyler olur. Varsa dağları, ağaçları yani dışarıdaki manzarayı seyrederek yazar. Bazen müzik açar, kafasına eserse tütsü yakar. Yani biz ablamın yanına gittiğimizde kendi evinde böyle yapıyor. Ama o bizim yanımıza geldiğinde işler değişiyor tabii. Bizde kaldığı zamanlar sabahları herkesten önce kalkar, evdekiler uyanana kadar mutfakta ya da balkonda yazar. Biz uyanınca da günü planlarız. Evde kalacaksak telefonu kapatır, akşama kadar yanımızda yazıp çizmeye devam eder, molalar verir, bize eşlik eder. Yani etrafta olan bitenler, ses, gürültü filan onu çok etkilemez. Dışarı çıkacaksak gideceğimiz yere göre değişir. Bazen bilgisayarını alıp çıkarız. Kafede, bahçede, piknikte, nerede olursa olsun yazar. Yazarken yalnızlığı tercih eder ama kalabalıktan da çok etkilenmez.
Denk geldiğim bir sürü anısı var, birçoğuyla iç içeyim. Ama beni en çok etkileyen şey, kitaplarının birinde karakter olarak yer almak oldu. Unuttum Yalnız’ın son öyküsündeki sonlardan biri bana ait. Arkadaşlarım da ablamın kitabını okuduğunda o bölümü çok sevmişlerdi hatta.
2) Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Neredeyse her şey. Çünkü ben de kitap okumayı çok seviyorum. Hem yerli hem yabancı edebiyatı takip ediyorum. Bu yüzden kitaplarla, yazarlarla, yayın dünyasıyla ilgili çok konuşuruz. Ablam sayesinde işin mutfağını az çok biliyorum, edebiyatçılar yayınevleri kitaplarla ilgili süreçlerden konuşuruz. Onlarla ilgili de fikir veririm, genellikle beni dinlemez. Sonrasında da moral veririm tabii.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yabancısı olduğu konular hakkında fikir ister. Ama yazıp bitirdikten sonra yazdıklarını acımasızca eleştirmemi ister. Bazen sadece kurguya bak der bazen karakterin olup olmadığını sorar bazen de hikâyenin dili güzel mi der. Sonra hepsini birden sorar. Bazen de hiç olmadık yerde tuhaf sorular sorar; bacağının biri olmasaydı ne hissederdin, 2090 yılına uyansan ne yapardın filan diye.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Kesinlikle içecek. Çay ve kahve vazgeçilmezidir. Gün içinde siyah çay, bitki çayı, meyve çayları, Türk kahvesi, neskafe, filtre kahve ve cappuccino içtiğine şahidim. Üstelik bazılarını art arda içer. Bunların sadece kalorisine dikkat eder. Bir de yazı yazarken saçıyla çok oynar, hatta bazen farkında olmadan koparır filan. Son olarak da, etrafında birileri varsa gözlerini dikip uzun uzun bakar ama aslında ona baktığının farkında değildir, o an yazacağı şeyi düşünüyordur. Ben küçükken böyle olduğunu bilmiyordum tabii korkuyordum ama şimdi alıştım. Ablam bana uzun uzun bakınca aha geliyor bir şeyler diyorum.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Ben kendimi bildim bileli ablamın elinde kitaplar olur. Onun bir parçası gibidir zaten. Çok sistemli, planlı okur. Geçmişe dönük okumalar yapar, çağdaş yazarları takip eder, dünya edebiyatını da. Bir yandan edebiyatla ilgili araştırma-inceleme kitapları okur, notlarını alır. Kendince listeler oluşturur. Şu sıralar yürüyüşler, yollar, yolculuklarla ilgili kitaplar okuduğunu biliyorum.
*Yolculuğa Övgü – Michel Onfray
*Yürümenin Felsefesi – Frederic Gros
*Doğa ve Yürüyüş Üzerine Seçme Denemeler – Henry David Thoreau
*Eve Dönmenin Yolları – Alejandro Zambra
*Seyahat Sanatı – Alain de Botton