Çehov, “Kara Keşiş” adlı öyküsünü “verimli yıllar” diye adlandırılan Moskova yakınlarındaki bir köy olan Melihovo’da bir malikânede yaşadığı dönemde, otuzlu yaşlarının başlarında yazmış. Kırk sayfalık novella denilebilecek öyküde genç bir bilim adamı olduğunu belirttiği öykü kahramanı Kovrin’in ölümüyle sonuçlanan hayatından kesitler anlatılıyor.
Her ne kadar çevre ve kişi betimlemeleri oldukça iyi yapılmış olsa da, bu öykünün Çehov’un diğer öyküleriyle kıyaslandığında bir sürü soru ve sorun içermesi nedeniyle en iyi öykülerinden biri olduğunu söylemek zor.
Öyküde Kovrin ile birlikte, Tanya ve babası Yegor Semyoniç ile öyküye adını veren hayali karakter “kara keşiş” olmak üzere dört ana karakter var. Baba-kız Pesotski’ler canlı, gerçek, anlaşılabilir insanlar. Kovrin ve kara keşiş için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Birçok yerde Kovrin’den genç bilim adamı, hatta sonlarda profesör olarak bahsediliyor, ancak ne ile uğraştığına değinilmiyor. Pozitif bilim dallarından biriyle değil de, felsefe ve psikolojiyle ilgilenen Kovrin’e Çehov’un bilim adamlığı sıfatını eğer çeviri hatası değilse nereden verdiği anlaşılmıyor. Kovrin’e bilim adamı değil olsa olsa düşünce adamı denilebilir.
Kovrin’in babasından hiç bahsedilmiyor. Annesi hakkındaki sınırlı bilgiyi de Semyoniç’ten kısa bir cümleyle öğreniyoruz. Nasıl bir çocukluk geçirmiştir? Himayesine alan, onu okula gönderen ve oğlu gibi seven Yegor Semyoniç ile çocukluğunda nasıl bir ilişkisi olmuştur bilmiyoruz. Kızı Tanya’ya dahi sert, kırıcı tavırlar gösterebilen Yegor’la Kovrin’in geçmişteki ilişkilerinden hiç bahsedilmiyor.
Sinirsel sıkıntıları olan Kovrin’i doktor arkadaşının tavsiyesi ve Tanya’nın daveti ile birden Pesotski’lerin köyünde buluyoruz. Bu bölümde Çehov, hayli uzun tasvirlerle evi, bahçeyi, meyve ağaçlarını anlatıyor. Piramit görünümündeki armutlardan, Pesotski’nin bahçıvanlığa merak sardığı 1862 yılının rakamları şeklindeki eriklerden bahsederek öyküye hiç katkısı olmayan saçma benzetmeler yapıyor.
Öyküleri fazlalıklardan arındırmanın ilk ve en büyük ustası kabul edilen Çehov’un “Kara Keşiş”i öyküde, uzun ve yer yer gereksiz betimlemelerin yapıldığı birinci bölümün ardından ikinci bölümde aniden çıkıyor karşımıza. Yazar, kahramanı Kovrin’in nerede duyduğunu veya okuduğunu hatırlayamadığı bir söylence anlatıyor onunla ilgili olarak. Akıllı, yaratıcı, deha sahibi olanlara görünen, sürü olan çoğunluğun göremediği yaşlı, ermiş biri bu keşiş. Dünyanın her yerinde dolaşıyor.
Semyoniç, Kovrin ile bir sohbeti sırasında, bahçelerine kendisinden sonra ne olacağı konusundaki endişelerinden bahsederken, ona sadece kendisini damadı olarak görmeyi istediğinden dem vuruyor. Bu konuşma sonrası Kovrin ve Tanya arasında hızla alevlenen aşk evlilikle sonuçlanıyor. Buraya kadar tarafların birbirleriyle ilgili olumsuz bir görüş ve tavrından bahsetmiyor Çehov.
Öykünün beşinci bölümü en önemli bölümü. Çehov asıl anlatmak istediklerini ve öyküyü yazma amacını bu bölümde belli ediyor sanki. Hayalle gerçek arasında gidip gelen Kovrin’e kara keşiş: “Ne fark eder? Söylence, serap ve ben… Bütün bunlar senin yıpranmış hayal gücünün ürünüdür. Ben bir hayaletim. Senin hayalinde yaşıyorum,” diyor. “Senin düşlem gücün doğanın bir parçasıdır. Demek ki, ben varım ve doğanın içindeyim,” diyerek kendi varlığına bir açıklama getiriyor. Kovrin ile kara keşiş bu bölümde “sonsuz yaşam” ve “sonsuz gerçek” kavramları ile ilgili sohbet ediyorlar. Kovrin’in “Sonsuz gerçekle neyi kastediyorsun?” sorusu cevapsız kalıyor. Çehov’un hayalle gerçeğin birbirine karıştığı dünyada bu sorunun cevabını aradığını, öyküde de soruyu sorduğunu ama kimsenin cevaplayamadığı bu sorunun cevabını kendisinin de veremediğini görüyoruz. Varoluşa ilişkin soruları, düşünen her insanın aklını meşgul eden soruları Çehov da cevap bulamasa da Kovrin aracılığıyla soruyor. Kara Keşiş binlerce yıldır dünyanın her yerinde insanların merak ettiği, cevabını bulamadığı soruları cevaplayabileceği ümit edilen ama can alıcı soruları kısmen cevaplasa da tüm cevapları veremeyen felsefi bir simge. Kara olması da zihinleri tam aydınlatamaması ile ilgili olsa gerek.
Kovrin’in hastalığının ne olduğu uzun öykü boyunca anlaşılamıyor. Ruh hastalığı denilerek geçiştiriliyor. Şizofren mi, depresyonda mı ne ile muzdarip bilemiyoruz. Sadece ölüm şeklinden ruhsal hastalığı ile ilgisi olmayan, annesinin de ölümüne neden olan verem hastası olduğunu anlıyoruz.
Öyküde kara keşişin ortaya çıktığı anlar ve sonrası, Kovrin’in kendini en mutlu hissettiği anlar. Dolayısıyla, kara keşişi Kovrin’e kendini kötü hissettiren hastalık yapan bir şey olarak göremiyoruz. Ayrıca Kovrin, kara keşişin gerçek olmadığını, hayal gücünün ürünü olduğunu biliyor. Akıl hastası, ruh hastası olsa bu ayrımı yapamazdı.
Kovrin ve Tanya’nın evlenmelerinin anlatıldığı kısa bir altıncı bölümün ardından, öykünün yedinci bölümünde kahramanları birden kente taşınmış buluyoruz. Ne kadar süre geçtiğini anlayamıyoruz. Bölüm Kovrin’in yatak odasında karyolanın yanı başındaki koltukta oturan kara keşişle başlıyor. İkili bu defa şöhret ve mutluluk gibi kavramlar üzerinde konuşuyorlar. Uyanan Tanya Kovrin’in kendi kendine konuştuğunu görünce “Sen hastasın sevgilim” diyor kendisinin de babasının da uzun zamandır onda bozukluklar olduğunu fark ettiklerini söylüyor. Çehov, öykünün gelişimi içerisinde Pesotski’lerin bunu ne zaman, nerede fark ettikleriyle ilgili bir ipucu vermiyor. Bu durumla ilgili bir sahne olmadığı için Tanya’nın bu hızlı farkındalığı havada kalıyor. Kovrin’in hemen hasta olmasını kabul etmesi de inandırıcı olamıyor. Ruhsal hastalığı olanlar çoğu zaman kendi durumlarının farkında değildirler. Çehov, Kovrin’in hastalığının ne olduğuna, nerede, ne zaman, nasıl başladığına ilişkin okura bir şey söylemiyor. Altyapısını hazırlamadığı için, Kovrin’in kaynatasına söylediği “Ben aklımı kaçırdım, kutlayabilirsiniz,” gibi ifadeler yerini bulup, anlam kazanamıyor.
Sekizinci bölümün başında Kovrin’in Tanya ile beraber köye döndüğü, hastalığının epeyce düzeldiği, kara keşişi görmez olduğu söylendikten hemen sonra, izleyen satırlarda pejmürde, saçları kazınmış, sarsak sarsak yürüyen bir Kovrin anlatılarak çelişkiye düşülüyor. Sonraki sayfada süt içmeyi reddeden Kovrin “Cumadan beri yarım kilo almışım, kutlarım sizi” diyerek şaşırtıyor. Hasta olduğu ileri sürülen bir insanın o devirde yarım kilo aldığını fark edebilmesi bana ilginç geldi doğrusu.
Öykünün en önemli yerlerinden biri de sekizinci bölümde bulunuyor. Hastalığını ve tedaviyi kabul etmiş olmaktan pişmanlık duyan Kovrin, Buda, Muhammed ve Shakespeare’in ne kadar talihli, kendisinin de ne kadar talihsiz olduğundan bahsediyor. Delilik ve dahiliğin birbirine yakın ve kolay ayırt edilemeyecek kavramlar olmasıyla ilgili düşünceleri tarihten verdiği örneklere uysa da kendi durumuna uymuyor. Çünkü Çehov bize Kovrin ile ilgili olarak dahilik denebilecek bir örnek sunmuyor.
Sekizinci bölümden çıkarılabilecek bir diğer sonuç: Bu bölümde Kovrin ve Pesotski’ler artık birbirlerini sevmiyor, tavırları itici, yüzleri çirkin geliyor birbirlerine. Ayrıca Kovrin’in, eskiden zevk aldığı şarap ve puro içmekten artık hoşlanmadığını da görüyoruz. Çehov burada sanki, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, her şeyin gelip geçici ve göreceli olduğunu anlatmak istiyor.
Dokuzuncu ve sonuncu bölümde anlatmak istediklerini zaten anlattığına karar vermiş, hızlı anlatıma geçerek bir an önce öyküyü bitirmek isteyen bir Çehov var karşımızda.
Bölümün başında Kovrin’in profesör olarak üniversitede bağımsız bir kürsü elde ettiğini öğreniyoruz. Ancak, hastalığı nedeniyle bir türlü vereceği dersleri veremiyor. Çehov bize Kovrin’in ne yaptığını, nasıl yaptığını anlatmadığı için bu kürsüde nereden çıktı şimdi diyoruz.
Yine bölümde çok hızlı ve ani bir geçişle Kovrin’in Tanya’dan boşandığını, kendisiyle bir çocuk gibi ilgilenen, ondan iki yaş büyük Varvara Nikolayevna isimli bir kadınla yaşamaya başladığını öğreniyoruz. Nerede, ne zaman tanıştılar, kadın Kovrin’de ne buldu da beraber yaşamaya karar verdiler anlayamıyoruz.
Öykü, Kovrin’in Tanya’dan gelen nefret dolu mektubun tamamını okumadan yırtıp atması, kendini yalnız, kötü hissetmesi ve ağzından kan gelerek ölmesiyle bitiyor. Ölmeden önceki paragrafta “geliştirdiği bilim” ifadesi yer alıyor ama öyküde bu bilimin ne olduğuyla ilgili bir ifade bulunmuyor. Son anlarını yaşarken değişken ruh haline tanıklık ettiğimiz Kovrin’in öldüğünde yüzünde donup kalan mutlu gülümsemenin nedenini de anlayamıyoruz. Acaba kara keşişin de cevaplayamadığı sorularına bulacağı yanıtın ümidini mi taşıyor?
Ahmet Erdemli – edebiyathaber.net (13 Mayıs 2019)