Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Irmak Zileli’yi, yakın arkadaşı Melisa Ceren Hasmaden’le konuştuk.
1) Yazılarını nerede oturup yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Irmak için yazmak törensel değil, doğal bir eylemdir. Dolayısıyla olmazsa olmaz bir konfor aramaz. Evdeyse çalışma masasında ya da mutfak masasında yazabilir. Dışarıda da defteri kaleminin ya da bilgisayarının yanında olduğu her yerde çalışabilir. Hele bir de kahvesi varsa değmeyin keyfine. Bence onun çalışma mekânı bizzat yazdığı metnin kendisidir.
2) Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Yazı okuma üzerine sık sık konuşuruz. Kurgusal bir metinden söz ediyorsak daha çok teknik meseleleri ele alırız. Yazar, neyi nasıl hangi perspektiften anlatmış, neden bu yolu seçmiş, aynı hikâye başka nasıl anlatılabilirmiş vs. Kuramsal metinleri ise içerik olarak tartışırız. Hele ki bu okumalar çalışılmakta olan bir metne ya da bir süredir kafa yorduğumuz bir meseleye isabet ediyorsa oldukça heyecanlı bir sohbete vesile olur.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Irmak yeni karakterlerini, hikâyesini ya da fikrini bulduktan sonra hemen yazmaya koyulmaz, başlamadan önce uzun bir mayalanma sürecini tercih eder. Hem hikâyenin ve karakterlerin olgunlaşması, hem de başka kaynaklardan beslenmek için yapar bunu. Bu süreçte ilgisini çekebileceğini düşündüğüm kitaplar öneririm. Kurgunun ve karakterlerin detaylarına ilişkin konuşuruz, böylece onlarda büyüyüp serpilirler. Bence bu konuşmalar bir fikir verme, öneride bulunmadan çok iki çocuğun birlikte oyun oynamasına benzer.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Bir kalemi vardır ki kaybolursa kıyametin kopacağından şüpheleniyorum. Bunun haricinde ritüel diyemeyeceğim ama bazı tercihleri vardır. Sabahları yazmayı sever. Yazmadan önce genellikle yürüyüş yapar. Bunun hem zihinsel hem de fiziksel olarak yazıya hazırlanma yöntemi olduğunu sanıyorum. Onun için kahve iyi bir yazı yandaşıdır. Ama bunlar olmazsa olmaz da değildir. Kızı ayağının dibinde oynarken de yazabilir örneğin.
Yazarken değil, ama yazmaya hazırlanırken vazgeçemediği şey ise günlük tutmaktır. Karakterlerini, kurgusunu, meselelerini bu günlüklerde uzun uzun tartışır kendisiyle. Günlükler, bu saydıklarımı olgunlaştırmasına ve içselleştirmesine yarar bence. Ancak ondan sonra yazmaya koyulabilir. Bu seferde tıkanıklıkları açmak, kafa karışıklıklarını çözmek, dağıldığında yeniden odaklanabilmek için günlük yazmaya başlar.
Bunlar haricinde bir ritüeli olduğunu söyleyemem. Daha önce de dediğim gibi yaşamın doğal bir parçasıdır yazmak onun için. Büyük hazırlıklara, törenlere gerek duymaz yazı başına oturmak için.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Irmak genellikle aynı anda üç kitap okur. Şöyle bir sistemi vardır: Okumayı uzun bir süreye yayacağı, okumadan da olmaz diyeceği metinleri sabah erkenden, güne başlamadan okur. Gündelik hayattan artan zamanları yazmayı planladığı hikâyeye katkısı olacağını düşündüğü okumalara ayırır. Bunları uzun bir liste halinde planlamış, sıraya sokmuştur zaten. Bir de otobüste, vapurda, metrobüste, kısaca yollarda okumak üzere yanında taşıdığı kitabı vardır; onları da genellikle öykü ya da denemeler arasından seçer.
Marcel Proust – Kayıp Zamanın İzinde
Margaret Atwood – Antilop ve Flurya
Sema Kaygusuz – Aramızdaki Ağaç
edebiyathaber.net (23 Mayıs 2019)