Bernard Malamud’tan yalnızlık halleri | Can Öktemer

Mayıs 31, 2019

Bernard Malamud’tan yalnızlık halleri | Can Öktemer

Bernard Malamud, Amerikan edebiyatının en önemli isimleri arasında yer alıyor. Rus Yahudi göçmeni bir aileden gelen Malamud, roman ve kısa öyküleriyle biliniyor ve Philip Roth ve Joseph Heller’le birlikte 20. yüzyılda Amerikan edebiyatının tarihinin en başarılı yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Malamud’un edebiyat dünyasındaki bilinirliği bir süre sonra sinemaya da taşınmıştı. Malamud’un romanlarından Beyzbol (The Natural) örneğin 1984 yılında Robert Redford tarafından sinemaya uyarlanmıştı. Yazarın, Rus İmparatorluğu’nun son yıllarındaki Yahudi düşmanlığını anlattığı Pulitzer ödüllü romanı  Tamirci (The Fixer)- 2013 yılında Kafka Kitap’tan yayımlanmıştı. Bu kitabın da sinemaya uyarlandığını hatırlatalım. Malamud, ağırlıklı olarak göçmenleri, yoksulları, yalnızları, yersiz yurtsuz olanları resmeden bir yazar.

Bernard Malamud’un  1950 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı Sihirli Fıçı, yakın zamanda Kafka Kitap etiketiyle, Seda Çıngay Mellor çevirisiyle okuyucuyla buluştu. Sihirli Fıçı, Malamud’un yazarlık kariyeri boyunca karşımıza çıkan temaların bir toplamı gibi durmakta. Yazar, Sihirli Fıçı’da daha sonra yazarlık kariyerinde sıklıkla tercih ettiği temaların ilk izlerini yer vermiş görünüyor.

Göçmenler, büyük buhranın yaratmış olduğu yoksulluk, yalnızlık halleri Sihirli Fıçı’nın ana hissiyatını oluşturuyor.  Bununla beraber, yazar kitap boyunca bizi hikayelerine ortak ettiği karakterlerin kederlerini, üzüntülerini ve düştükleri trajikomik durumları oldukça gerçekçi, yalın ve şiirsel bir dille aktarıyor. Bu hikayeleri edebiyat pozuyla değil, neredeyse bir gazeteci titizliğiyle aktarıyor. Zaten Philip Roth da onun için şu tarifi yapıyor: “Malamud ışığın, neşenin, birazcık umudum yoksunluğunu çeken, kuşatılmış hayatların hüzünlü vakanüvisi”.

Zorlu ekonomik şartlarla rağmen eğitim hayatlarını başka bir ülkede sürdürmeye çalışanlar, ülkesinde yaşadıkları savaş şartlarından kaçıp  Amerika’da kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışanlar ve tüm bu zorluklar yetmezmiş gibi bir de karşılıksız aşkın içinde kendisini bulanlar, tek göz bir odaya tüm hayal kırıklıklarını sığdırıp hayali bir kadına aşık olup, tüm yalnızlığını onunla gidermeye çalışan baştan mağlup yazarlar, ebedi bir yalnızlık içerisinde ömrünü tüketip olaylar canına tak edince yardımı çöpçatanlar bulanlar, Malamud’un kitap boyunca bizleri tek tek tanıştırdığı karakterler oluyor. Oldukça sıradan hayatlara  ve sıradan sayılabilecek hayatlara tanık oluyoruz Sihirli Fıçı’da.  

“Hayal kırıklığına uğrayanlar” 

Bernard Malamud, Sihirli Fıçı’da 1930’lı yılların zorlu zamanlarında Amerika’da, İtalya’da hayata tutunmak isteyenleri, öğrencileri, göçmenleri, yaşlıları, küçük esnafı, işsiz gençleri ve ebedi yalnızları konu ediniyor. İlk Yedi Yıl’da Polonyalı göçmen Sobel’in çalıştığı ayakkabıcı dükkanında patronun kızına karşılık bir aşk beslemesine, Hayalimdeki Kız’da başarısız ve yalnız bir yazar olan Mitka’nın gazetede okuduğu bir öyküden sonra, hikayenin yazarına aşık olmasını, onu hayalinde canlandırmasına, Melek Levine’de hastalık, yaşlılık ve zorlu yaşam koşullarıyla mücadele etmek durumunda kalan terzi Manischevitz’in ve onu kurtarmak için gökyüzünden inen kanatsız melek Levine’nin hikayesine ortak oluyoruz, Anahtar’da Roma’da doktora yapan Carl Schneider’in karısı ve çocuğuyla başını sokacak bir ev aramasını ve  bu sürede emlakçı Vasco Bevilacqua’yla giriştiği mücadelenin tam ortasında buluyoruz kendimizi. Gölün Hanımı’nda azılı çapkın Henry Levin (namı diğer Henry R. Freeman)’in İtalya’da yaşadığı ve sonu pek de mutlu bitmeyen bir çapkınlık macerasını dinliyoruz. Son Mohikan’da ressam Fidelman ve Yahudi göçmen Susskind’in kibir, umursamazlık ve vicdan azabı dolu hikayelerine şahit oluyoruz. Kitabın adını veren Sihirli Fıçı’da ise, yalnızlıkla dolu hayatını sona erdirmek isteyen hahamlık öğrencisi Leo Finkle’ın Salzman isimli çöpçatandan yardım istemesi ve işlerin bir noktadan sonra karışmasına tanıklık ediyoruz.

Malamud, Sihirli Fıçı’da II. Dünya Savaşı’nın bitiminin ardından yaşanan zorlu hayatları, Amerika’nın ve İtalya’nın kenar mahallerinin, sıvaları dökülen, rutubetli, soğuk evleri, 18 yaşında geleceğini kaybeden işsizleri, turistleri, evinin yolunu bulamayanları, yalnızları, evini kaybedenler, göçmenliği ve mülteci olmanın tüm zorluklarını gerçekçi bir şekilde resmediyor özetle. En çok da yalnızlık hallerini anlatıyor. Kutu gibi odalarda, kendi gölgesinden başkası olmayanlar, bir mektubun satırlarında yalnızlığını gidermeye çalışanlar da kitabın başrollerinde yerlerini alıyorlar.

Bernard Malamud
Bernard Malamud

Malamud’un uzaktan kasvetli gibi gözüken insanlık hallerini, her şeye rağmen bir doz umut serpiştirmekten de kaçınmıyor. En zorlu anda bile “karakterin” kaybedilmemesini, kuyruğu dik tutmayı öğütlüyor. Bununla beraber hayal kırıklıkları yaratmış olduğu hüsranlar ve tamiri zor gönül yaraları da bizlere eşlik ediyor kitap boyunca. Zamanla geçip gidileceğinin sanıldığı lakin geçen her saniyede daha fazla artan kalp kırıkları ve aşk acıları Malamud’un şiirsel diliyle satırlara düşüyor.

Sihirli Fıçı, Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından Bernard Malamud’un kendisini edebiyat dünyasına takdim eden ilk kitabı. Malamud, ilk kitabında insanlık hallerini yalın, gerçekçi ama çarpıcı bir üslupla anlatıyor. Zorunlu göçü, göçmenliği ve bir toplumda öteki olmayı ve zorlu hayat şartlarında her şeye rağmen hayatta kalmaya çalışanlara projeksiyon tutuyor. Hikayesine konu ettiği yaşamları asla sömürmüyor, onları edebiyatın bir malzemesi haline getirmiyor. Bunların tam aksine Malamud, hayatı olduğu gibi aktarmaya çalışıyor. Doğal olarak da yarım kalan hikayeler, hayal kırıklıkları, ufak beklentiler karşısına çıkan büyük sorunlar ve her şeye rağmen umutla bekleme… Sihirli Fıçı’dan dökülen hikayeler oluyor özetle.

edebiyathaber.net (31 Mayıs 2019)

Yorum yapın