Alice Munro ve Boyutlar | Naki Selmanpakoğlu

Mayıs 31, 2019

Alice Munro ve Boyutlar | Naki Selmanpakoğlu

Çizer: Alp İz

Kanada doğumlu olan Munro, kazandığı bir bursla 1949 yılında Batı Ontario Üniversitesi’ne girer. Burada öğrenciyken ilk öyküsü Dimensions of Shadows (Gölgelerin Boyutları) yayımlanır. Ardından öğrenimini yarıda bırakarak evlenir, Vancouver’da bir banliyöye taşınır ve burada senelerce bir kitabevi işletir. İlk öykü derlemesi Dance of Happy Shades (Mutlu Hayaletlerin Dansı) 1968’te yayımlanır ve Kanada Edebiyat Ödülü’ne layık görülür.

2009 yılında kanser tedavisi gördüğünü ve by pass ameliyatı geçirdiğini söyleyen yazar, bundan üç yıl sonra yaşam dolu bir kitap olan Dear Life ile yeniden yazım dünyasına girer.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin “Çağdaş hikâyenin ustası” sözleriyle tanımladığı Alice Munro, taşra yaşamına odaklanan öyküleriyle tanınıyor. 2009’da Man Booker Uluslararası Ödülü’ne de değer görülen Munro’ya 2013 Nobel Edebiyat Ödülü, “Duruluk ve psikolojik gerçekçiliğiyle öne çıkan, incelikle işlenmiş hikâyeleri nedeniyle” verildiğini açıklandı.

Munro’nun belki de en dikkat çekici yanı öykü türüne gösterdiği özen, ısrar ve devamlılıktır. On beş öykü kitabına ( bir de roman) imza atan Munro, sadece öykü yazılarak da dünya çapında bir yazar olunabileceğini ispatlamıştır. Bu nedenle onun öykücü kimliğiyle Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması anlamlıdır.

Bazı Kadınlar ve Boyutlar Üzerine

Kitabın özgün adı “ Too much Hapyness” olsa da “Bazı Kadınlar”içindeki öykülere daha uygun isim olmuş.
Kitaptaki on farklı öykü on farklı kadınla bizi tanıştırıyor, onların yaşamına sokuyor. Tümüyle kadın erkek ilişkilerine odaklanıp, kadınların penceresinden bu ilişki hikâye edilirken, onların dünyası öykülerde incelikle işleniyor. Bize yabancı olmayan sahneler, davranışlar ve insan halleri öykülerde Munro’nun kendine özgü polisiye tadı veren gerilimle sürdürülüyor. Bir söyleşide, neden daha çok kadın? Sorusuna yanıtında, onlar mutfakta daha çok zaman harcadıkları için konuşacak çok şeyleri var”,  tümcesiyle açıklanacak kadarbasit olmasa gerektir. Belki yazarın kadın olmasının da bunda rolü vardır. Ancak Munro’nun kadınları yaşamlarında sıradan görünselerde onlar hangi yaşta ve değişik kültür/sorunlara sahip olsalar da gelenek ve alışılmış yaşam ve düşünce tarzını hemen kabul etmeyip sorgulayan tiplerdir. Bu kadınlar kaderlerini de yaratabilecek güçtedirler. Öykülerde yazar, bunları sahneleme ve diyaloglarla başarmış olup olay örgüsünün bir yerinde degeçmişle yüzleşme vardır mutlaka.

“ Munro’nun kurgularında, öyküyü kimin ve nasıl finale taşıyacağı belli değildir. Kartlarını tek tek açar, yazar. Başta birbiriyle ilintisi yokmuş gibi görünen her kart, öykünün tamamlanmasıyla anlam kazanır. Belirsizliklerle olasılıkların kol gezdiği, bağlantıların kesinliğinin ortadan kalktığı bir anlamdır bu. Yazar, şüphenin tohumlarını atıp filizlenmesini sabırla beklemiş, yerleşip boy atmasını izlemeyi ya da hasat almayı okuruna bırakmıştır” * diyen Cemil Kavukçu’nun bu saptaması Çehov’a kimi özellikleri benzeyen yazarın kendine özgü üslubudur. Ayrıca, Mundro olayları değil insanları, dönemleri değil anları yazar. Uzun ve sadedir öyküler. Dili ve temposu buna rağmen yormaz insanı.

Öykümüzdeki olay Kanada’nın Londra yerleşkesinin çevresinde değişik semtlerinde geçer. On altı yaşında annesini hastanede ziyaret ettiği sırada tanıştığı,annesinden birkaç yaş küçük hademe Lloyd’la arkadaş olan Doree, ondan hamile kalmasını takiben evlenirler. Öykü bu çiftin tanıştığı tarihten itibaren geçen yedi yılı kapsar. Öyküde şimdiki zamandan sık sık geri dönüşler yapılarak olay örgüsü tamamlanır. Bu üslup yazarın diğer öykülerinde de görülen süregiden yaşam sırasında pek de beklenen değil okurun tahmin edemeyeceği tarafa doğru olayların evrilmesine de uyar. Öykülerde hep bir beklenmediklik vardır.Sık olsa da, geçiş bölümleri başlı başına okurun ilgi odağı olur.

Çocuklarına evde ders verip, coğrafya, güneş sistemi, arabaların nasıl çalıştığı hakkında bilgi veren, her bir şeyden anlayan becerikli bir insan – Llyod- , eşinin çok basit bir tartışma sonucu evini terk etmesini takiben çocuklarını öldürmesi, görünenden çok öte bir nedene dayansa gerektir. Ve daha ilginci gece öldürüp sabaha kadar karısını beklemesi anlaşılır bir ruh hali olmasa gerek.  Her ne kadar çocuklara düşkünlüğündeki anormal davranışları, Doree’nin süslenmesine izin vermemesi,  Maggie ve diğer kadınlarla arasının iyi olmaması, Doree ile tartıştığı konular pek de normal olmasa da bildik ev içi tartışmalar gibi görünmektedir.

Öykünün kahramanlarından biri olan Lloyd’un, yaptıklarını haklı göstermeye çalıştığı en azından kendisini inandırmış olduğu söylem; ”… deliliğimden sıyrıldım. Eğer bunu beceremeseydim, Sasha, Barbara An ve Dimitri ( öldürdüğü çocukları) ile yeniden bağlantı kurma yeteneğini edinemezdim.” Dir. Bu tümce ve devamı üç çocuğunu boğarak öldüren Lloyd’un bir kompanzasyon mekanizması ( bir acısını, bir yetmezliğini telafi etmek için başka dallara tutunup onlarda başarılı olmaya çalışmak, çalışmayan bir organın görevini başka bir organın alıp daha çok çalışması gibi) geliştirdiği ve ruhunu korumak için bu yolu seçtiğini düşündürtüyor.

Lloyd’un yazdığı mektupta – yazarın kimi  öykülerinde olduğu gibi burada da olay kahramanının mektupla düşünce ve psikolojik yapısını ortaya koyar – çocuklar hakkında rüya mı gerçek mi ayırt edemediği “Sana yaşıyorlar demiyorum, sadece varlar diyorum, çünkü yaşıyorlar senin şahsi boyutunda yaşıyorlar demek, ben oralarda olduklarını söylemiyorum…Ama var olduklarına göre başka bir Boyut söz konusu olmalı, ya da sonsuz sayıda Boyut, ancak şuna eminim ki, her neredeyse de ben o boyuta geçtim.” Sözlerine karşı Doree, onun deli olduğuna inanmaz. Ve bu kendini rahatlatıcı yoruma giderek hak verip inanmaya çalışır. Bu da cinayeti takip eden iki yılda fiziksel ve ruhsal dağılmışlığını, Mrs. Sands’ın ( Social Worker olsa gerek) da desteği ile biraz daha toplamasına neden olur. Çocukların kendi boyutlarında olma fikriilk defa içini hafifletmiştir. Doree’de, Lloyd’la buluşurken, oda hizmetçisi olarak çalışırken, seyahat ederken bir anlamda meditasyon yaparak anılarını silmeye yeni bir boyuta geçmeye çalışmaktadır.Böylece geceleri de uyuyabilmektedir.

Yazarın diğer öykülerinde veya bildik yorumlarda olduğu gibi öykü kadın/kadınlar arasında değil de bir erkeğin değişik ruh yapısı ( yazar Lloyd’un ailesi hakkında biraz bilgi vermiş olsaydı onun ruh halini anlamamız daha kolay olurdu. Bu denli karmaşık yapısı olan bir kişinin mutlaka çocukluğunda yaşadığı travmaların rolünü akla getirmek gerek.) üzerine oturmuş görünüyor. Öykünün temelini Llyod’un karakteri oluşturmaktadır. Yazarın diğer öykülerindekigibi bu öyküde de kahramanlar hayatın en ucuna gelmiş insanlardır.  Dolayısıyla kendilerine dayatılan hali hazır yaşam biçimlerini, toplumsal dayatmaları, yerleşik anlayışları reddederler. Yaşanmış bir geçmiş tüm geleceklerini belirler.

Yolculuk yaptığı otobüsün önünde kaza geçiren gencin kazayı geçiriş hali, yerde yatarken ki pozisyonu da Doree’nin yavaş yavaş bu boyuta geçtiğini göstermek için olsa gerektir. Nitekim ümitsiz görünen yaralı gence ilk yardım yapıp onu kendi haline terk etmemekle de Doree suçluluğunu biraz olsun ruhunda hafifletebilmek için kompazasyon mekanizmasını kullanmıştır. Bu bir anlamda eşiğin aşılmasıdır. Bir yerde de insan evladının nasıl acılara dayanabildiğinin, ölüm ve yaşam arasındaki boyutlarda gidip gelen birisinin nasıl dayanma gücü bulduğunun kanıtıdır. İşte, gence verilen bu nefes- özellikle nefes sözcüğüne vurgu yapılmış öyküde- Doree ‘yi de yaşatacak nefes olmuştur. Öykü bittiğinde kendi kendimize “sakın hemen yargılama” uyarısını yapmamız gerekir diye sonuç çıkartıyorum.

Not: Yazar, kadınların yaşam içindeki ruh halleri ve davranışları üzerinde yaptığı yorumlarla tanınıyor. Ne ki öyküdeki çalışma yerinde veya bir otobüste hiçbir erkeğin bulunmayışı veya söz konusu edilmeyişi yadırganabilir özelliktedir. Bunu, ancak yazarın kadın veya kadınlık imgesi üzerine kafa yormasına ve onların toplumda yaşanmışlıklarıyla nasıl başa çıkabileceklerini ve var olma mücadelelerini göstermesiyle özdeştirmek mümkündür.

Yazarın Türkçe’ye çevrilmiş diğer kitapları:

1.Çocuklar Kalıyor, 2012

2.Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik, 2013

3.Firar ( Kaçak), 2014

4. Sevgili Hayat, 2014

5. Castle Rock Manzarası, 2016

6. Gençlik Arkadaşım, 2016

7. Açık Sırlar, 2017

*: Cemil Kavukçu, Örümcek Kapanı, Deneme. 2.Baskı. Can Yayınları. s.89. 2013.

edebiyathaber.net (31 Mayıs 2019)

Yorum yapın