Yazlıkçıların gelip geçtiği kaldırımda yanan sokak lambaları,karanlığa meydan okumaktan aciz görünüyor. Cılız ışıkları ancak kaldırıma sıfır park etmiş arabaların tepelerini aydınlatıyor. Güzel, sakin bir gece. Denizden esen rüzgâr önüne çıkan hanımeli ve yasemin kokularını çekip üflüyor ortalığa. Bahçe duvarlarında, arabaların altında cirit atan kedilerin kuyrukları bir görünüp bir kayboluyor. Nadiren,tatilcilerin çektiği bavulların tekerlek sesleri bozuyor sokağın sessizliğini.Balkon kapılarının, pencerelerin çoğu açık. Evlerin ışıkları gitgide azalıyor. Ara sıra gür bir erkek sesi, kesik kesik, hırıltılı bir kadın kahkahası duyuluyor.
Karanlık çöktükçe göz kapakları ağırlaşanlar, bedenleri denizle, güneşle yorulanlar yataklara kıvrılıyor. Altmış yaşlarında bir adam hâlâ oturuyor balkon köşesinde. Gözbebekleri karanlığa tutunmuş. Uykuyla barışık değil. İçtiği sigaranın ateşiyle yaşam alanını çiziyor. Önünde yükselen palmiyenin kocaman yaprakları yeterince gizliyor dumanını. Yılların alışkanlığıyla penye pijamasını giymiş. Bir an, oturduğu yerde ne kadar dirense de,uykuya yeniliyor. Başı öne düşerken tangır tungur büyük bir gümbürtü kopuyor sokaktan,sıçrayıp açıyor gözlerini. Sağlı sollu araçların park ettiği dar sokakta bir adam,motosikleti ve arkasına taktığı küçük römorkla birlikte yere devriliyor. Yerden zor kalkıyor motosikletli, oldukça zayıf ve çelimsiz. Ayakta duramıyor, sallanıyor. Sarhoş. Ağzını yayarak söylediği sözcüklerle ne anlattığı belli değil. Yoldan geçen genç bir adam yardım ediyor ona. Bazı evlerin ışıkları yanıyor. Sokağa, araçlarına bakanlar zarar ziyan görmeyince umursamıyorlar olanı, biteni.
Sol bacağı yaralanmış adamın. Sırtını bir bahçe duvarına verip oturuyor yere. Acıyla inliyor. Yalvaran ses tonuyla, ona yardım eden genç adamdan motorunu kaldırıp kenara çekmesini istiyor. Kot pantolonunun ön cebinden çıkardığı eski model telefona bakınca küfrediyor. Şarjı bitmiş. Genç adam “Numarayı söyle abi, ben arayım,” diyor. Bir süre tepki vermeden, başı önde düşünüyor yaralı. Artık evine gitmek isteyen genç adam sabırsızlanıyor. “Ambulans çağırayım, onlar yardım ederler,” diyor. “Yoook, gerek yok. İyiyim ben. Polis molis uğraştırma kardeşim.” “Ne iş yapıyorsun sen abi?”Söyleyeceklerini toparlamak için bekliyor önce, yutkunuyor. “Plastik,eee kâğıt, hurda falan toplarım.” İsyan eder gibi bağırıyor sonra, “Çok şeyim vardı eskiden, çok. Hep sattım. Sevdiğim kadın için. Her şeyi yaptım.”Bir “Of” çekip telefonunu yanında duran genç adamın eline tutuşturmaya çalışıyor. “Şu telefona bir şarj bul ya, bulabilir misin kardeşim? Allah senden razı olsun. Yaşar’ı aramam lazım. O gelir alır beni.”
Olayı balkonunun köşesinden izleyen pijamalı adam, daha fazla dayanamayıp aşağı iniyor. Yanlarına gelince “Geçmiş olsun,” diyor. Yaralı adam sol bacağını tutup epeyce inledikten sonra telefonunu kullanamadığını anlatmaya çalışıyor. Bu sırada karşı pencereden kadın gülüşmeleri duyuluyor. Üstüne alınıyor yaralı. “Benden beter olun inşallah,” diye bağırıyor. Ardından küfrediyor. “Hişt sus,” diyor pijamalı adam. Genç adamın, elinde ne yapacağını bilmeden tuttuğu telefonu isteyip “Evde uyan şarj aleti var mı, bir bakayım,”diyor. Çatık kaşları gevşiyor yaralının. “Sağ ol ağbim, Allah dilediğini versin. Maddi, manevi ne istersen iste bu kardeşinden,” diyor. Pijamalı adam giderken yolda ezilmiş bira şişesini kenara tekmeliyor.“İçme bu kadar şu zıkkımı.”
Elinde yaralının telefonuyla evine girip ışığı açıyor pijamalı adam. Salondaki televizyon dolabının çekmecelerini karıştırıyor. Yatak odasından merakla seslenen karısına “Yok bir şey, sen uyu,” diyor. Birkaç eski şarj aleti bulup deniyor. İçlerinden biri uyunca prize takıp bekliyor. Gidip mutfakta bir bardak su içiyor. Ne diye bu sarhoş adam için uğraştığını düşünüyor. Bir an için pişmanlık duyuyor.Belki de bu adam başına geleni hak etti; bıraksa,cezasını çekseydi keşke, diye içinden geçiriyor.Böylelerinin etrafın huzurunu bozmaktan, zarar vermekten başka işe yaramadığı takılıyor aklına. Ders almadan akıllanmayacağına, polisi araması gerektiğine karar veriyor.Yine de içinde ince bir sızı. Adamın minnettar bakışları gözünün önünde. Garibanın teki, diye acıyor haline. Yeteri kadar şarj olmuş eski model telefona bakınca biraz da utanıyor, yumuşuyor tekrar. Polisi aramaktan vazgeçiyor. Telefonu alıp aşağı inerken son anda kendi telefonunu da yanına almayı akıl ediyor.
Yaralı adam yalnız kalmış, uyukluyor. Genç adamın nöbeti kendisine devrettiğini anlıyor pijamalı. Sızmasın diye omzundan dürtüklüyor. Gözlerini açınca telefonu gösteriyor ona, şarj ettiğini. Yaralı bir şeyler mırıldanıp alıyor telefonunu. Arayamıyor bir türlü. “Ağbiii, kontörüm bitmiş, Allah rızası için sen ara, kurban olayım,” diyor. “Kimi arayım?” “Yaşar’ı ara.” “Yaşar kim?” “Benim patronum, hem de arkadaşım.” “Senin adın ne?” “Ömer.”
Pijamalı adam rehberden baktığı Yaşar’ın numarasını kendi telefonunda tuşlarken tedirgin. On yıldır görüşmediği kardeşi Yaşar aklına geliyor. Kim bilir nerede, ne yapıyor hayırsız?Düşünmeden edemiyor. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra açılınca, boş bulunup “Yaşar?” diyor. Karşıdaki bir süre sessiz kalıp “Buyurun, benim,” diye cevap veriyor. Sesteki tını yabancı değil.Yüzü allak bullak oluyor ama ihtimal vermediğinden üstünde durmuyor. Olayı anlatıyor, Ömer’in sol bacağının yaralandığını, ambulans istemediğini, bulundukları yeri. Karşıdaki ansızın “Ağbi, sen misin?” deyince eli ayağı boşalıyor. Bu arada Ömer istiyor telefonu. Bağıra çağıra anlatıyor başına geleni. “Motorda bir şey yok gibi, hemen gel, bekliyorum,” diyor.
Pijamalı adam Ömer’in yanına çöküyor. Ömer kotunun arka cebinden ikisi için çıkardığı sigaraları yakıyor çakmağıyla. Bekliyorlar. Biri kurtarıcısını, biri miras kavgası yüzünden hayatından çıkardığı kardeşini. Yaşar’ı ne zamandır tanıdığını soruyor pijamalı. Ne iş yaptığını, karısı, çocuğu olup olmadığını. Onun nasıl bir adam olduğunu bir sarhoşun ağzından dinlemek tuhafına gidiyor. Hayatta olan tek kardeşini bir yabancı gibi dinlemek. Zaman geçmek bilmiyor. Kaçıp evine gitmeyi, bu olayı yaşanmamış saymayı düşünüyor. Yanındaki adam anlattıkça anlatıyor. Bırakamıyor onu.
Eski model Ford’la geliyor Yaşar. Saçları kırlaşmış. İçtiği günlerden kalma göbeği duruyor. Numaralı gözlük takmış. Onlara hayretle bakıyor. Ayağa kalkıyor pijamalı. Küskün bakışlarını sağda solda gezdiriyor. Yaşar önce ağabeyinin yanına gidiyor. İki kardeş sarılıyor birbirine. Hiçbir şey olmamış gibi hâl hatır soruyorlar. Ömer şaşkın. Oturdukları evlerin yerini tarif ediyorlar birbirlerine. “Ne oluyor yav?” diye bağırıyor Ömer. Gülümseyip onun arabaya binmesine yardım ediyorlar. “Görüşürüz,” diyor Yaşar giderken.
Sokak iyice sessiz, sakin. Koyu gecenin serinliği iç ferahlatıyor.Sokak lambalarından biri pır pır etmeye başlıyor. Evine dönmek istemiyor pijamalı adam. Deniz kenarına yürüyor. Bir banka oturup telefonunda son aradığı numarayı rehberine kaydediyor. “Kardeşim” yazıyor isim kısmındaki boşluğa.
TijenErgönen kimdir?
1965 yılında Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi mezunu. Bir devlet hastanesinden emekli. Değerli yazarlarla öykü atölyelerine katıldı. Öyküleri, 2016 İbni Sina Öyküleri kitabında, Oggito.com’da, edebiyathaber.net’de yayınlandı.
edebiyathaber.net (11 Temmuz 2019)