İnsanların bazı özelliklerini hayvanlara benzetirim. Bence Elif Şafak sarman bir kedi.
Sarman kediler çok çok sevgi dolu olur. Güvendikleri insanın eli, sürekli üstünde olsun ister. Ona sokulur. Boynuna kafasını sokar. O insanın kokusuyla kendi hayal dünyasına dalar. Asla ama asla ‘gel’ deyince gelmez. Kendi zamanları vardır. Bir kenara geçmiş hayal kuruyorsa, o işi bitene kadar ortalıkta gözükmez.
Elif Şafak’ı çok iyi tanımıyormuşum gibi mi oldu?
Hayır, hiç tanımıyorum. Sadece bir kere, yaklaşık yirmi yıl kadar önce, bir kahvaltıda aynı masada oturmuştuk. Mahrem ve Pinhan kitaplarını okumuştum. Herkes Pinhan’ı çok beğeniyordu. Bense Mahrem’i aklımdan çıkaramıyordum. Mahrem hakkında konuşmak istemiştim. Ama Elif Şafak annesinin boynuna kafasını sokmuş sarman kediydi. Konuşmadık. Bense hep o sırada bu sarman kedinin aklındakileri merak ettim…
Elif Şafak’ın yeni kitabı On Dakika Otuz Sekiz Saniye…
Kitabın arkasına baktım. Ki itiraf etmeliyim, kitap alırken arkasını okumam. Etkilenmek istemem. Ama ismi çok ilginç olduğu için baktım arka kapağa.
Leyla bir genelev çalışanı. Beş kadim dostu ve müşterileri ona Tekila Leyla diye sesleniyor. Ama kalbi az evvel susmuş, bir çöp tenekesinin içinde cansız bedeni. Beyni henüz durmamış, çalışıyor. Hem de on dakika otuz sekiz saniye boyunca.
Aklıma 21 Gram filmi geldi: Her insan kalbi durduktan bir süre sonra, son bir nefes verirmiş. Bu nefes vücuttan çıktıktan sonra, ölen kişi 21 gram daha hafiflermiş. Ölüm o zaman tam olarak gerçekleşirmiş. Filmden bir detay sadece. Ben de ‘Tekila Leyla’nın 21 gramı, on dakika otuz sekiz saniye sonra çıktı.’ diye düşündüm.
“Böylece bu kadının hayatı, Anadolu masallarını başlatan o meşhur cümlenin bir yansıması olacaktı: Bir varmış, bir yokmuş…” Elif Şafak’ın bu satırıyla, 21 Gram filminden, 10 Dakika 38 Saniye kitabına döndüm.
Kalbi durmuş. Kimseyle konuşamaz, kimseyle iletişime geçemez. Ama beyni hala çalışıyor, Tekila Leyla’nın. “Hafızasını bir mezarlık gibi görürdü; hayatının farklı bölümleri gömülüydü orada.” Şimdi tamamen kendiyle baş başa Tekila Leyla… “Sanki geçmiş, insanın canı istediğinde çekip çıkarabileceği bir yüzüktü, öyle algılıyordu; bilmiyordu ki etinden et koparmak demekti geçmişi silmeye çalışmak.”
“Zaman dediğin çözülmüş bir yün yumağı gibi geriye sarılamazdı.”
O kadar çok düşündüm ki, bu cümle üstüne. Belki de geriye saramadığımız zaman nedeniyle dostlarımız var. Çünkü Tekila Leyla’nın dediği gibi “Arkadaş dediğin karanlıkta beraber yürüyebildiğin, sana çok şey öğreten biri değil mi?”
Onun beş kadim dostu… Bambaşka dünyalardan gelmiş Tekila Leyla’yla yürüyebilen beş kadim dost: Sabotaj Sinan, Cemile, Zeynep122, Nostalji Nalan, Hollywood Hümeyra…
Elif Şafak’a göre ezelden beridir dişi bir şehir olan İstanbul’da geçiyor roman. Ama “Tekila Leyla’nın bildiği ve yaşadığı ve sırtlandığı İstanbul, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yabancılara göstermek istediği bir İstanbul değildi zaten.” Çünkü “Paris aşkın, Kudüs Tanrı’nın, Las Vegas günahların şehriyse dedikleri gibi, İstanbul da aynı-anda-birkaç-iş-birden-yapmanın şehriydi.”
Ama aşk da vardı…
D/Ali…
Devrimci ve ressam D/Ali…
Tekila Leyla ve D/Ali…
“Aşık olmayagörsün insan, atağa kalkar zaman. Eskisi gibi olmaz artık hiçbir şey, başlar dünya daha hızlı dönmeye.” Zaten “Eğer başkasının hüznünü, kederini adeta kendi acınmış gibi saklayıp korumak değilse ya neydi aşk?”
“İnsan hafızası, eğlenirken içkiyi biraz kaçırmış birine benzerdi: Ne kadar gayret etse de dümdüz yürüyemezdi.” Özellikle aşkın büyüsüne kapıldıysa insan, zaten dümdüz yürümesin…
Ama aşkında başka dünyaların gözü olabilir. Kayabilir elinden aşk. “Yas dediğin bir kırlangıç. Bir gün uyanırsınız ki yok. Gitmiş sanırsınız ama meğersem başka yöne göç etmiş, tüylerini ısıtmaya. Er ya da geç geri gelir, gene konar kalbinizin üstüne.”
Okurken müthiş bir keyif aldım. On Dakika Otuz Sekiz Saniye’nin üstüne düşünürken ise keyfim katlanıyor.
Tekila Leyla, Sabotaj Sinan, Zeynep122, Hollywood Hümeyra, Cemile, Nostalji Nalan, D/Ali ve sağır kedileri…
Daha uzun süre benimle olacak bu karakterler. Teşekkürler Elif Şafak…
Tırnak içinde yazdığım On Dakika Otuz Sekiz Saniye kitabından diğer aforizmalar aşağıda. Ama özellikle 232. sayfada 5 sayısının gizemi, 173. Sayfadaki Nalan’a yazılmış mektup beni çok etkiledi.
Diğer aforizmalar:
“Değişmeyen tek şey insanın insana duyduğu bağlılıktı.”
“Bazen en alışkın hissettiğin yer aslında en az ait olduğun yerdir.”
“Belki de sadece yarı ehlileştirilmiş bir atım ben. Belki fırlayıp gidemeyecek kadar aksak, cesaret edemeyecek kadar korkağım ama özgürlüğün tadını hatırlayabiliyorum, unutmadım. Hala özgürlüğü arıyorum.”
“Hayat denen şu çölde aptal tek başına seyahat edermiş, akıllıysa kervanla.”
“Geçmişin açılmamış kapılarına seneler sonra üzülmekten fayda gelmez insana.”
“İnsanlar doğanlara benzerlerdi: Göklere çıkacak, özgürce ve zarafetle ve sınırsızca uçacak güç ve beceriye sahiptiler ama öte yandan nedense esarete de razıydılar.”
Ceren Erginsoy – edebiyathaber.net (5 Ağustos 2019)