Çocuklarımıza hayal kurmalarını öğütleriz her fırsatta. Hayallerini sınırlamamalarını söyleriz. Öyle ki ufukları genişlesin, hayal güçleri genişlesin diye de var gücümüzle çalışırız. Etkinlikten etkinliğe koştururuz. Çokça kitap okusunlar isteriz. Yeter ki hayalleri sınırlanmasın. Sonra o gelişen hayal güçleriyle kendilerine bir yaşam kurmak isterler. Beğenileri, istekleri, zevkleri bizimkilerden farklılık göstermeye başlar. Özgürleşmek isterler. Ve ne olursa burada olur işte. Binbir emekle yetiştirip geliştirdiğimiz bireyi, “bir dakika, dur!” diyerek egemenliğimizin, güvencemizin altına almak isteriz. Çünkü zarar görmesinden korkarız. Deyim yerindeyse yine kendi oluşturduğumuz seranın içinde tutmak isteriz. Bütün cesaretini yerle bir etme pahasına. Bir anlamda minik tohum Pino’ya benzetiyorum çocukları.
Minik tohum Pino’nun hayatı da sıcak ve güvenli bir serada başlıyor. Bu serada kendisi gibi pek çok tohumla birlikte mutluluk içinde yaşasa da Pino seranın dışındaki hayatı merak etmeye başlamıştır. Çünkü onun hayalleri vardır. Ve bu hayalleri onu bütün minik tohumlardan farklı kılar. Bu hikâye sanırım size de tanıdık gelmiştir. Hepimizin Behrengi Amca’sının Küçük Kara Balık’ı… Bir sabah annesini uyandırıp “Buralardan gitmek istiyorum, akarsuyun son bulduğu yeri görmek istiyorum” diyen Küçük Kara Balık.
Serap Şahin, Final Kültür Sanat Yayınları tarafından yayımlanan “Cesur Tohum Pino”da benzer bir hikâye anlatıyor bize. “Pika, haydi uyan artık! Güneş doğmak üzere, yine geç kalacaksın” diye neşeyle seslendi Pino. “Tamam, seni duydum Pino! Bağırma artık lütfen.” “Tembelliği bırakıp hemen bu tarafa yuvarlanmazsan çok geç olacak.” “Son kez söylüyorum, bırak beni de uyuyayım!” diye cevap verdi Pika. “Şu kocaman serada tek bir dileği bile olmayan ilk minik tohum sensin Pika. Başını kaldırıp etrafına bak, az sonra bütün minik tohumlar bu tarafa yuvarlanacak, sen ise hâlâ uyuyorsun!” (…)
Böyle başlıyor kitap. Pika ne denli dirense de Pino onu ikna etmeyi başarıyor ve serüven başlıyor. Küçük bir tohum için güvenli bir seranın dışına çıkmak elbette kolay olmayacaktı. Çeşitli tehlikeler ve güçlüklerle karşılaşıyor. Doğanın en vahşi canlıları olan biz insanlar için bile aynı şeyler söz konusu değil mi zaten? En güvenli ortamımız olan evlerimizden çıktığımız anda başımıza neler gelebileceğini hangimiz öngörebiliyoruz? O yüzden yaşlı karıncanın minik tohumlara öğütleri önemli. Belki bizim için de geçerli. “Biraz dikkatli ve cesur olabilirseniz, onlardan kurtulabilirsiniz. Aslında çok korkak canlılardır. Ama dikkatli olmalısınız çünkü aklınızla oynayabilirler. Karşınıza çıkıp açık açık savaşamazlar. Hep kandırmaca peşindedirler. Avlarını önce izleyip tanımaya çalışırlar, zayıf noktasını iyice öğrenirler. Korkak mı, neyi sever, ne ister, hepsini öğrenirler. Sonra yaklaşmak istediklerinde de kuyruklarıyla havaya çok güzel kokular yayıp avlarının kafasını karıştırır, başını döndürürler. Kokunun etkisiyle tuzağa düşenin başı döner, hayaller âlemine dalar, sağlıklı düşünemez(…)”
Serap Şahin, bir süredir okumak istediğim, ne yazdığını merak ettiğim bir isimdi. “Cesur Tohum Pino” ile bu merakımı giderdim. Sade bir anlatım ile çocuklara hayallerinin peşinden gitmeleri gerektiğini, cesur olmalarını anlatmış yazar. Çocukların hayal kurmada, cesaret sahibi olmalarında bir sorun yok aslında. Sorun biz ebeveynlerde. Bu noktada dönüp bakınca ebeveynleri de suçlayamıyorum aslında. En büyük sorun içine düştüğümüz ya da kendi ellerimizle çirkinleştirdiğimiz bu dünyada. Bir bayram geleneği olan, komşuyla bayramlaşıp el öpme sevincini yaşatamıyorsak çocuklarımıza hayallerin peşine düşme, cesur olma konularında çok da söylenecek bir söz yok aslında.
Yine de gelecek güzel günlere olan inancımızla, çocukları yarınlara hazırlamaya devam edelim.
edebiyathaber.net (12 Ağustos 2019)