-Son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Onur Akyıl’ın Proleterler İçin Patafizik Dersleri. Sinan Fişek’in çevirdiği Malcolm Lowry’nin Yanardağın Altında romanı. Onur Akyıl’ın dil atmosferi, kurgusunun düşüncesi, anlatımı etkileyici. Yeni bir dille yeni şeyler söylüyor Akyıl. Genel geçerin tersine farklı algı biçimleri öneriyor okuruna. Yanardağın Altında’yı ikinci okuyuşum, her defasında kendindekini başka türlü gösteren büyüleyici bir kitap. Yanardağın Altında’yı okumak, ilkel atalarımızdan bugüne hayatın içinde ne varsa ona temas etmek; insanın en derinindeki ölümsüz hikâyeyle bütünleşmek demek.
-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Nedense bu, cümleleri yarıştırmak gibi gelir bana. Yine de rastgele birkaçını alıntılayabilirim. “Basit şeyleri anlamak imkânsızdır,” diyor mesela Akyıl.“Sonsuzluk bazen güneş ışıklarının içindedir,” diyor. Bir başka sayfada şöyle söylüyor: “Muhakkak iyi şeyler çıkaracaksınız, yeni şeyler bulacaksınız, yenileceksiniz. Yenilenme, bu çağın gözde eylemi; başka biri olmak için sıradan bir siz.”
Fişek’in dilimizde yeniden yarattığı Lowry’den bir alıntı: “Ta ötede, güneydoğuda, sabahki solgun dostları ay, alçalmış boynuzuyla nihayet batıyordu ve Yvonne seyrediyordu onu – dünyanın ölü çocuğu! – tuhaf, aç bir yakarışla – Elmas biçimli bereket denizi ve beş köşeli Nektar Denizi, kuzey duvarı yıkılmış Frascatorius, Eudymion’un, Batı dalına doğru elipsleşen dev surları; Güney boynuzundaki Leiznitz dağları ve Proclus’un doğusunda, Rüya Bataklıkları. Herakles’le Atlas duruyorlardı orda, afetlerin orta yerinde, bilgimizin ötesinde-”
Canlı bir resim; “Sessiz bir yer değildi oysa. Tıkırtılarla doluydu; saatin tıkırtısı, yüreğinin, vicdanının, bir yerlerde bir duvar saatinin…” Sonra, içine kocaman dünyanın sığdığı bir cümle; “düş yanıyordu.”
-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Üçü birden. Bazen de rastlantıyla keşfediyorum bir yazarı. Akutagava’yı bulmam öyle oldu mesela.
-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Yazmak istediklerimi yazıyorum. İlk okumadan sonra yeniden başka biçimlerde okuduğum, başucumdan eksik etmediğim kimi kitapları söyleyebilirim; Moby Dick, İlahi Komedya, Cesur Yeni Dünya, Ölüler, Zaman Hızla Yaşlanıyor, Döşeğimde Ölürken, Yanardağın Altında, Körlük ve İçgörü, İlkel Mitoloji/Tanrının Maskeleri, Yazı ve Yorum, Sözcükler Dergisi’nde İsimsiz’in şiirleri.
-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Eskiden Selanik Sokak’ta Neverland Kitabevi vardı, Türkiye’nin ilk çocuk kitapçısı. Sahipleri arkadaşlarım Bahri’yle Gonca Aydoğdu okumuştu bir şiirimi. Bahri’yle Gonca akşam olunca kepenkleri indirir, sonra içeride sohbet ederdik. Yıl 2004’tü.
-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Işığı iyi ayarlanmış, aydınlık ve temiz bir yerde yazmaktan hoşlanırım. Çalışma odamdaki düzeni severim. Bazen kurşun kalem çekici gelir, bazen dolma kalem. Öykünün ilk kıvılcımı, ilk sözleri her yerde doğabilir, her ortamda onun notlarını alabilirim. Tamamen öyküye teslim olabilmem ya da onun bana kendini bütünüyle açması için sessizliği ararım. Gece idealdir. Karanlık; seslerin boyutunu, görüntünün biçimini değiştirir bence. Gecenin sessizliğinde küçücük bir ağaç kovuğu bile derin bir mağara gibi görünebilir gözümüze, orada rüya gören bir sarı karıncanın iç çekişi de kulağımıza bir boz ayının homurtusundan farksız gelebilir. Gece muazzam bir gözdür, onun görüşü hiçbir şeyde yoktur. Çünkü karanlıktır. Karanlık ağır ağır açılmaya başlarken, sabaha karşı yazmaya devam etmenin hazzı ise tarifsizdir benim için.
edebiyathaber.net (23 Ağustos 2019)