-Son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi. Kitabı hem sevdim hem de kitaptan ürktüm. Birinin beni bu denli tutkuyla ve takıntılı bir şekilde sevmesinden duyduğum bir korku değildi bu. Kısacık bir an, tam olarak bu noktada durabileceğimi, birilerini çok sevebileceğimi, çok sevdiğimde kendi sınırlarımı fazlasıyla zorlayabileceğimi hissettim. Sevginin şiddetinin,tıpkı Kemal’e olduğu gibi bana da yanlış kararlar aldırabileceğini görmek sarsıcıydı.Tutkunun en tehlikeli yanını -yanlış olana asla karşı koymak istememeyi- Kemal ile beraber, en az Kemal kadar ve belki de Kemal’den biraz daha fazla yaşama ihtimalim içimde küçücük filizlendi. Sanırım kitaptan en çok etkilenme sebebim bu.
-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
Kitabın ilk cümlesi. “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Mutluluğun tanımını her zaman sorgulayan biriyim. Hatta ikinci kitabım Homologlar Evi’nin ilk öyküsü de bu konuya göz kırpıyor. Tüm mutlu anlarımı “Acaba bu hayatımın en mutlu anı mı?” sorusunu sormadan yaşayamıyorum. Hayatımın çok mutlu anları var, yaşadığım şu süre zarfına kadar en mutlu anım da belli, ama kim bilir belki bir beş yıl sonra en mutlu anım değişir ya da hayatımın sonuna kadar en mutlu anım “o an” kalır. Bu bilinmezlik, muazzam.
–Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Aslında bu yöntemlerin üçünü de kullanıyorum. Arkadaş önerisiyle aldığım kitaplar olduğu gibi aklımda hiçbir kitap yokken bir kitapçıya gidip saatlerce dolaşarak seçtiğim kitaplar da var. Kitap eklerini (matbu olanları) çok takip etmiyorum ama internetten yeni çıkan kitapların detaylarını elimden geldiğince takip ediyorum. Oradan görüp aldığım kitaplar da mevcut. Yine de kapaklara, arka kapak yazılarına aldanmadan sezgilerimde aldığım kitapların yerinin başka olduğuna inanıyorum.
-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Birkaç kitap için bunu söyleyebilirim ancak tek bir kitap seçmem gerekirse Ingeborg Bachmann’ın Malina kitabı. Bugüne kadar en çok altını çizdiğim ve en cümlelerini not aldığım kitap Malina. Okurken derin nefesler aldırdı, uzun uzun düşündürdü, yazdırdı, hem bir an önce bitsin hem de hiç bitmesin dedirtti. Üzerinden yıllar geçse de Malina’yı düşüneceğim.
-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Yazdıklarımı hiçbir zaman saklamadım. Hayatımda o dönemde en yakınımda kim varsa yazmak konusunda uzman olsun ya da olmasın okuttum, paylaştım. Profesyonel yorumlar ve yönlendirmeler almak istediğimde ortaya çıkardığı eserlere, edebi duruşuna saygı duyduğum kişilere okuttum yazdıklarımı. Zaten bu insanların sayısı iki üçten öteye geçmiyor. Ancak dosya oluşturma sürecine girdiğimde daha ketum ilerliyorum. Bu süreçte yazdıklarımı editörüm ve yazdığımı içtenlikte okuyacak ve bana yön verecek birkaç arkadaşım dışında kimseyle paylaşmıyorum.
-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Herkesin kendine ait bir odası kesinlikle olmalı. Yazar olsun ya da olmasın. Ancak yazarların yazma sürecinde çok büyük ahşap masalara, rahat sandalyelere, çok sessiz odalara, çok gürültülü evlere, yalnızlığa ya da kalabalığa ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Yazarın tüm dünyası kafasının içinde. Dünyanın bir ucuna da gitse, evinden sadece birkaç sokak uzaklaşsa da yazma eylemi kafasının içinde dönüp duruyor. Benim için mekanlar, sesler, görüntüler, eylemler,kurgu dünyamın vazgeçilmezleri. Gerçek dünyamda özellikle aradığım şeyler değiller. Yazarken ihtiyaç duyduğum tek şey bilgisayar. El yazımın kafamın içinden geçenlere yetişmesi mümkün olmadığı ve yazarken temiz ve düzenli bir şekilde ilerlemeyi, yazdığımı bir bütün halinde görmeyi sevdiğim için tek yazma alışkanlığımı, yanımdan asla ayırmadığım bilgisayarım olarak nitelendirebilirim.
edebiyathaber.net ( 3 Ekim 2019)