Aşağıda sözünü ettiğim kitapları, ilk gençlik yıllarımdan bu yana hayatımda yer eden, unutamadığım ve başkalarının da okumasını dilediğim edebi eserler arasından seçtim. Birçok değerli eseri rastgele liste dışında bıraktım. Liste üzerinden geçerken hatırladım: Bu kitapların bir kısmını yalnız, ancak bir çoğunu dostlarımla birlikte okumuşum. Okuma hatıralarım dostluk hatıralarımla el ele gidiyor.
Hamlet, William Shakespeare, çev. Sabahattin Eyüpoğlu, İş Bankası Kültür Yayınları
Liseye başladığım sene televizyonda Laurence Olivier’nin yaptığı Hamlet’i izledim (Hamlet’i Kerif Afşar seslendiriyordu). Peş peşe, çoğu Sabahattin Eyüboğlu çevirisi Shakespeare oyunları okudum: Hamlet, Macbeth, Romeo ve Juliette, Atinalı Timon, Kreal Lear, vs. Hamlet’te baba-oğul, ana-oğul meselelerinin hepsini bulabilirsiniz. İnsanların gündelik hayatın akışı içinde ilerleyen o pek normal ve sıkıcı konuşmalarına birden giren Hamlet’in hezeyanları o vasat akıl yürütmelerini altüst ederek taze hava gibi gelir. Hamlet gerçekten deli taklidi mi yapıyordu, yoksa aslında delirmiş miydi? Deliliğinde bir metod vardı, peki, metodunda bir delilik yok muydu? Shakespeare’in bunu ortada bırakmasını çok eğlendirici ve öğretici bulurum.
Dede Korkut – hazırlayan: Orhan Şaik Gökyay, Kabalcı Yayınları
Günümüzde Dede Korkut’un ciddi editoryal çalışmalar sonucu yayımlanmış versiyonları var. Benim gençliğimde okuduğum, kendisi de şair olan Gökyay’ın elinden çıkmış bir metin. Yalnızca eski Türkçe hayranlık ve zevk verdiği için değil, dönemin (metnin kaleme alınması 15. yüzyıl diye kabul ediliyor)insan ilişkilerine ilişkin varsayımlarımızı kırması nedeniyle de okunmalı. “Kedisi miyavladı” gibi deyişlerle, kadının arzusu metinde kendine ifade bulur. Tamam, sonunda yenilir ama kadın erkeğine “damağını emdiğim” diye şiirli sözler ederek meydan okur, güreşirler. Ölüm karşısında ana-babasının yalnız bıraktığı Deli Dumrul gibi kişilerin yer aldığı hikayeler ise, bildiğimiz geleneksel aile yapısına yönelik kuşkulu yönelimiyle okuru irkiltir.
Sezia Karakoç – Şiirler III, Diriliş Yayınları
Sartre’ı izleyerek sanatta biçim özden önce gelir diyen Sezai Karakoç, Müslüman duyarlığını her şeyden önce iyi şiirin içinden geçirerek ifade etti. İkinci Yeni’nin ihmal edilmiş bir yanı, sinemadan da beslenmiş olmasıdır. Sezai Karakoç bir görüşmede İtalyan Yeni Gerçekçiliği’ne işaret eder ama Liliyar gibi şiirlerde bir gözünün Hollywood’da olduğunu –Liliyar, Leslie Caron’ın canladırdığı Lili (1953) filminden mülhemdir – görmek mümkündür:
Ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris’nin
Sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili
Ekmek ne kadar Allahınsa Lili de o kadar Allahın Lili
Yüzün ruhun kadar aydınlık ya Lili
Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili
Anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
Olamaz Üsküdardan geçeriken bulduğun mendil
Cemal Süreya- Beni Öp Sonra Doğur Beni, Yapı Kredi Yayınları
“Bir kitap hakkında kapağına bakarak hüküm vermeyin” sözüne aldırmadan, birçok kitabı kapağına bakarak aldım. Tabii ki, Cemal Süreya’nın bir şair olarak değerini biliyordum ama E Yayınları’nın şiir dizisinde yer alan bu derleme, kapak tasarımıyla da olağanüstü albeniliydi. Süreya’nın şiirinde kelimeleri çakıştırarak yarattığı imgeler memleketin ruhunu yansıtır. Mesela:
Fatih Sultan Mehmed gemileri karadan yürüttü ya
Deniz kaçkını bir ulusun çocuklarıyız biz o gün bugün
Yine de dondurmacılarda bir ikinci kaptan donanma tavrı görür şair. Cemal Süreya bir görüşmede neden az şiir çıkardığı sorusuna “Bizde kötü mal yok” diye cevap vermiştir. Beni Öp Sonra Doğur Beni bunu doğrular.
Necip Fazıl Kısakürek – Babıali, Büyük Doğu Yayınları
Cemil Meriç’in Türkçesini beğendiği ender yazarlardan biri Necip Fazıl’dır. Şair, erken dönem Cumhuriyet entelijansiyasını roman gibi sürükleyici biçimde anlatır. O zamanın aydınları entelektüel kriz yaşarlarmış ve tecessüs diye bir şey varmış.
Sanders, Nelson, Rosenthal – Chief Modern Poets of England and America, Macmillan, 1962
William Carlos Willliams, e. e. cummings, Ezra Pound, Wallace Stevens, MarianneMore, HildaDoolittle, T. S. Eliot gibi modern şairlerin icadı şiire bu kapıdan girdim.
Albert Camus – Yabancı, çev. Samih Tiryakioğlu, Can Yayınları
Lise yıllarında Yabancı’da Camus’nün önümüze koyduğu “saçma” ve “anlamsız” kavramları sıkı bir meydan okumaydı. O zamanlar her gerçek entelektüel önce bu meydan okumaya cevap vermeli diye düşünüyordum.
Franz Kafka -Dava, çev. Kamuran Şipal, Can Yayınları
Genç yaşta insan kafkaesk olanla evvela bir Kafka romanında tanışır, mesela Dava’da olup bitenler inanılacak gibi değildir. Sonra hayatın kafkaesk olanı taklit ettiğine tanık olursunuz. Kamuran Şipal’in çevirisiyle.
Kurt Vonnegut Jr. – Şampiyonların Kahvaltısı, çev. Algan Sezgintüredi, April Yayıncılık
İlginçtir; e Yayınları Kurt VonnegutJr romanları basarken Türkiye’de henüz postmodernizmin adı bile bilinmiyordu. Bol bol çizimin de yer aldığı romanın bir noktasında romancı da sahneye girer, anlatıya bir de kurmacanın içinden müdahale eder. İlk gençlik çağında romanın okura bu tür oyunlar oynamasına alışık değildik, yine de ciddi bir şeyler döndüğünü farketmiştik.
William Faulkner – Ses ve Öfke, çev. Rasih Güran, Yapı Kredi Yayınları
Ses ve Öfke’nin başlığı, “hayatın bir salak tarafından anlatılan hiçbir şey ifade etmeyen, ses ve öfke dolu bir hikaye” olduğunu söyleyen Macbeth’den alıntıdır. Zihinsel engelli Benjy, bir bardağı devirir, bardak yere düşerken, ondan uzaklaşır, küçülür, küçülür. Benjy’nin açısından/bilincinden anlatılan bölümler, önünden akıp geçen hayatın kaydı haline gelir.
Oğuz Atay – Tehlikeli Oyunlar, İletişim Yayınları
Nurdan Gürbilek’in nitelemesiyle “Cumhuriyet’in Delisi” Atay’dan önce Tehlikeli Oyunlar’ı okudum. Tutunamayanlar’da çağıldayan, yer yer çıldırmanın eşiğine gelen bir zekanın hakkını teslim etmekle birlikte Tehlikeli Oyunlar daha bir usta işi, kontrollü, edebi bakımdan olgun bir eserdir.
Graham Greene – The End of The Affair, Audible Studios
Can sıkıntısından casus olmayı deneyen safkan İngiliz yazar Graham Greene hızını alamaz, Katolik olmuştur, o nedenle yalnızca istihbaratın değil, inancın da tehlikeli kıyılarında gezinmekten çekinmez. Oturma Odası adlı oyunda – ilk gösterimde Jane Birkin de rol almıştır- sevgilisinin hayata dönmesi için Tanrı’yla pazarlık yapan baş karakter ona en kıymetli varlığını sunar: inancını. Tanrı ona sevgilisini iade eder, şimdi sıra inancını feda etmeye gelmiştir. TheEnd of theAffair de yine Tanrı’yla yapılan bir pazarlık üzerine kuruludur. Güçlü inançları olan kadın, birlikte olduğu erkek,yattıkları otel odasında bombardıman sonucu enkaz altında kalınca, eğer sağ kalırsa onu terk edeceğine söz verir. Erkek canını kurtarıp da kadının karşısına çıktığında onun neden sevinçten çıldırmadığına bir anlam veremez.
Gabriel Garcia Marquez – çev. Seçkin Selvi, Yüyzıllık Yalnızlık, Can Yayınları
Marquez bu eseriyle bir merkezkaç güç yaratarak, Amerikan ve Avrupa-merkezli edebiyat dışında bir roman olabileceğini gösterdi. O dönem harıl harıl, sadece Borges değil, diğer Latin Amerika yazarları da Türkçeye çevrildi. Bambaşka bir esintiydi.
Bilge Karasu – Göçmüş Kediler Bahçesi, Metis Yayınları
Türk romanı, daha doğrusu anlatı sanatları, hala Bilge Karasu’ya borcunu ödeyebilmiş değil. İkisi de roman olan Gece ve Kılavuz’dan önce,öykülerden oluşan Göçmüş Kediler Bahçesi kendi metinsel gerçekliğini öne çıkara çıkara, birbiri içine giren ama bu sırada başına tuhaf işler gelen (örneğin: “Masalın da Yırtılıverdiği Yer”) örgülenmesiyle okuru çarpmıştı. Şansımıza, o dönemlerde, seksenli yıllardan söz ediyorum, Yazı ve Oluşum gibi edebiyat dergileri bu gibi metinlerle nasıl başa çıkacağımız konusunda bize yol gösteriyordu.
Selim İleri – Bir Denizin Eteklerinde, Everest Yayınları
Selim İleri’nin o çok ünlü Her Gece Bodrum ve Ölüm İlişkileri gibi eserlerinden çok daha önemli bu kitabı yazarlık kariyerinde bir dönemeç sayılır. Metinlerden biri, “Kapalı İktisat”, Fatih Altuğ’un derinlemesine bir çözümlemesini içeren Everest’ten çıkan kitabı Kapalı İktisat Açık Metin ile birlikte okunmalı.
Latife Tekin – Sevgili Arsız Ölüm, Metis Yayınları
Latife Tekin, tam Marquez’e hayran olduğumuz bir dönemde, onun bizi hazırladığı büyülü gerçekliğin içinden, özgün bir dil, özgün bir imgelemle, taptaze bir romanla çıkageldi.
Orhan Pamuk – Kara Kitap, Yapı Kredi Yayınları
Orhan Pamuk’a burun kıvırmanın moda olduğu bugünlerde, 90’lı yıların başında Kara Kitap’ın nasıl bir edebiyat femoneni olarak ortalığı kasıp kavurduğunu ve Türkçe romanda yeni bir çığır açtığını hatırlamak zor gelebilir. Bugün bile, boğazın sularının kuruduğu bir İstanbul imgesi geçer akçedir.
Safiye Erol – Kadıköyü’nün Romanı, Kubbealtı Yayınları
Safiye Erol 1938’de yayımladığı bu ilk romanıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarının bir edebiyat klasiğini yaratmış. Tek başına, erkeğine duyduğu tutkuyla başı dönen bir kadını anlattığı sahne bile, yazarın insan ruhunu romanın imkanlarıyla dile getirmekte nerelere vardığını göstermeye yeter.