Hayat dediğimiz kaybolduğumuz bir orman, Cemil Kavukçu bizi ormanı izlemeye davet ediyor
Cemil Kavukçu’nun öyküleri 1980’den bu yana çeşitli dergilerde yayınlanıyor. 1995 yılından bu yana kitapları Can Yayınları tarafından yayınlanmakta. Kavukçu, 1987’de Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü (Patika), 1996’da Sait Faik Hikâye Armağanı’nı (Uzak Noktalara Doğru), 2009’da Simavi Edebiyat Ödülü’nü (Angelacoma’nın Duvarları) ve 2013 yılında da Erdal Öz Ödülü’nü kazandı.
Cemil Kavukçu’nun 21. kitabı olan Balyozla Balık Avı, Ağustos ayında yayınlandı. Kavukçu’nun yazını için sayısız methiyeler yazılabilir. 1951 doğumlu yazar kendi kuşağı yazarların arasında en iyi öykücülerden biri, lakin nedendir bilinmez hak ettiği ilgiyi göremeyen yazarlardan biri.
Balyozla Balık Avı, 12 kısa öyküden oluşuyor. Öykülerin arasında yer alan küçük çizimler ise Melih Kavukçu’ya ait. Cemil Kavukçu’yu bilenlerin yadırgamayacakları sade diliyle kimi anları anlatılıyor öykülerin içinde. Önceki kitaplarına kimi göndermeler de bulunuyor yazar. Eski dostlarını anıyor sanki öyküleriyle. Tek tek hayatımızdan çıkışlarını seyrettiğimiz kimi öte dünyalara, kimi yaban ellere, kimi insanlığın acayip hallerine geçen, giden arkadaşlıkları anlatıyor. Bir camın arkasına geçip sokağı seyretmeye dalmış bir insan anlatıyor sanki bütün öyküleri, yanında onu dinleyen birinin olup olmaması önemli değil. O kendiyle konuşuyor geçmişin geçmediğini her daim onunla birlikte olduğunu anlatıyor. Yitip giden insanların yanı sıra yitip giden dükkanlardan da bahsi açıyor Kavukçu, bir öyküsünde bir manifaturacıdan bahsederek.
Bursa, İnegöl’lü olan yazarın öykülerinde de taşranın havası bulunuyor. Küçük renksiz, sessiz sakin kasabalarda ya da küçük şehirlerde kendince hayatlarını sürdüren insanları anlatmayı seviyor Kavukçu. O sadeliğin içinde bir anda başa gelen anları biriktiriyor ve onları anlatırken hayalle-gerçek arasında kendince bir köprü kuruyor. Bu köprü okuru aslında yazar ile yan yana getiriyor. Kavukçu, öykülerini birinci tekil kişi dilinden yazmayı tercih ediyor. Ben diye okuduğunuz her şeyin içinde kendinizden bir şeyler bulmanızı daha da kolaylaştırıyor bu biçim. Bu kolaylık ise size korkularınızı, önyargılarınızı, kavga ettiğiniz pek çok şeyi getirip önünüze koyuyor. Evet, Cemil Kavukçu bildiğini değil gördüğünü yazan yazanlardan.
Kitaba adını veren öykü ile başlıyoruz okumaya, Balyozla Balık Avı. Şehirden köye giden biri anlatmaya başlıyor hikâyesini, önce etrafını resmediyor sonra yavaş yavaş insanları konuşturuyor. Tarlada bir ağacın altında köylüler yiyip içiliyor. İki Bulgar muhacirinin balık avını köylüden dinliyor. Sonrasında yer alan Anma Arkadaş, öyküsü ise aslında bu kitap genel haleti ruhiyesini yansıtıyor. Bir mezarlık sahnesi, çok eskiden tanınan bir arkadaşın cenazesi, artık birbirinin adını güç bela hatırlayan insanlar toplanmışlar, son vazifelerini yerine getiriyorlar. Çocukluk anıları, ilk aşklar, ilk evlenen ve hep bekar kalan arasındaki her daim yapılan espriler geliyor akla. Bir mezar başında bir kadının yüzüne bakarak anlatıyor Kavukçu.
Atbaba öyküsünde babasının yaptığı bir hata yüzünden gözünü kaybeden bir genç çıkıyor karşımıza. Ondan kalan dükkânda hiç görünmeden yaşıyor hayatını Tekfar, görülecek bir şey olmadığına çok küçük yaşta inanmaya başlıyor. Elifba, bize hayatta öğretilen ve hep hatırladığımız, zamanla inanmaktan vazgeçtiğimiz ilk korkuyu hatırlatıyor, Allah çarpar. Özel Gün öyküsü kendilerinden biraz büyük bir grup insanın hikâyelerini dinleyen Serkan ve Ersin’in hikâyesi. Şimdiki hallerine şükrederken aslında zamanın ne kadar hızlı aktığını düşünmeye başlamaları için gönderilmiş bir grup insan. Hayatta geçen zamanın bizden alamayacağı hiçbir şeyin olmadığını anlatıyor. He, bir diğer öykünün adı. Hayattan vazgeçmenin, artık kavgasını edecek bir şey bulamamanın, gününü beklemenin öyküsü.
Kuşun Kanadındaki bile isteye can yakılan bir rakı masasında geçiyor, sonrası pişmanlık ve derin bir uyku. Küçük Rastlantılar bir kasaba içerisinde birbirine değen çeşitli insanları bir anlığına sahneye alıyor. 21. Cadde evini arayan, bulamayan, bir ağacın dibine dönüp dolaşıp gelen bir adamı anlatıyor. Dışarısı bir çocuğun bir anlık korkusunu bir paragraf ile dile getiriyor. Bir An ya da Her An İçin, hastane odasında hayatta aradıklarını, bulamadıklarını, yitirdiklerini anlatan birinden bahsediyor. Huzur nerede, huzur yok. İprik kitabın son öyküsü. Rüya ile gerçek arasında bir yerde birbiriyle içiçe bir anlatı İprik, bize Kafka’yı hatırlatan. Kirpi olmak isteyen bir adamın çekildiği sorguyu anlatıyor.
Son altı öykü kitabın ilk öykülerinden daha kısa bir şekilde sadece beliren âna odaklanan öyküler. Hikâye kahramanlarının dünleri ve yarınları değil mesele, bugün ne aradıkları ve bulamadıkları. Cemil Kavukçu, yeni öykü kitabı olan Balyozla Balık Avı’yla bizi bir ormana davet ediyor. Gidenler, dönmeyenler, hatıralar ve aynaların olduğu bir orman orası. Başımız gökyüzünde ayağımızın bastığı yeri pek bilmeden ilerliyoruz okurken. Hayat dediğimiz şey belki de içinde kaybolduğumuz bir ormandır. Kim bilir.
Adalet Çavdar – edebiyathaber.net (17 Ekim 2019)