16. İstanbul Bienali kapsamında 2 Kasım Cumartesi günü, MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde düzenlenen “Özcan Yüksek’le Masal Konuşması” adlı etkinlikte masal araştırmacısı Özcan Yüksek, “Şehrazat’ın Sonsuz Gecesi” adlı konuşmasıyla dinleyicileri masalların arka bahçelerinde dolaştırdı.
“Şehrazat’ın Sırları, Cinistan” gibi kitaplarıyla tanıdığımız araştırmacı yazar; masal, insan ve toplum ilişkileri gibi konular üzerinde dururken öncelikle Binbir Gece Masalları’nda Şehrazat’ın anlattığı ilk iki masalı irdeledi.
Masalların henüz sırrına eremediğimiz bir dördüncü boyut olduğunu belirten yazar, onları ancak sanat yardımıyla anlayabildiğimizi söylüyor. Masalların başlangıç tekerlemesi olan “Bir varmış bir yokmuş,” cümlesinin altını çiziyor ve bir şeyin aynı anda hem var hem yok olabilmesi gibi bir düşünce tarzının mükemmeliyeti üzerinde durarak her daim bu şekilde düşünebilmemizin güzelliğinden dem vuruyor. “Diğer türlü cansızlaştırıyoruz her şeyi,” derken dinleyici kitlesini felsefi boyutta düşünmeye sevk ediyor.
Çocukların masalları rahatlıkla anlayabilmelerinin nedeninin de onların hayal güçlerini kullanarak diğer boyutu anlamlandırmalarının çok kolay olmasından kaynaklandığını hatırlatıyor. Binbir Gece Masalları’nı inceleyebilmek için masalların geçtiği rotaların çoğunu dolaştığını belirten Yüksek, Bağdat’ı masallardaki ütopyalardan 7-8 yy önce başlayan ilk ütopya olarak nitelendiriyor.
“Şehrin özgür kadını” anlamına gelen “Şehrazat”ın; hükümdara her gece onu oyalayacak bir masal anlatarak her öyküyle kendi ölümünü erteleyen bir kadın olması özelliğini vurguluyor. Bu masalların çoğu kelimesinin bir kez okunup çöpe atılamayacak kadar birden fazla anlam içerdiğini vurguluyor yazar. Böylece masalların gücü ve önemi bir kez daha çoğalıyor, büyüyor gözümüzde. “Masallar, binlerce yıllık onca toplumun yaşanmışlıkları onaylandığı için önemli. Oysa ne yazık ki geçmişte iyi anlama gelen masal kavramı, günümüzde kötü olarak anlamlandırılır oldu,” düşüncesiyle ne yazık ki gerçeği dillendiriyor Özcan Yüksek.
Şehrazat’ın ilk gece anlattığı masalın bu yılki bienalin temasına da çok uygun olduğunu vurgulayan yazar, “Tacir ile İfrit Öyküsü” adlı bu masalda yediği hurmaların çekirdeklerini fırlatarak görmediği dördüncü boyuttaki İfrit’in oğlunun ölümüne neden olmasıyla ilişkilendiriyor bienalin temasını. Bu ilk öykünün, üzerinde en çok düşündüğü öykü olduğunu belirten yazar, ifrit karşısında tacirin hemen suçu kabullenmesini; “Yaptığımız her şeyden sorumluyuz. Yapmamak da bir şey yapmaktır,” düşüncesiyle özetliyor.
Masalların değişmez özelliklerinden biri olan, her zaman iyilerin kazanmasını ise; “İyiler kazanmazsa herkes kaybeder,” düşüncesiyle mühürlüyor Yüksek. İkinci masal olan “Balıkçı ile İfritin Öyküsü” içinse balıkçının denize attığı ağı, herkesin herkesi belirlediği bir matrikse benzetiyor. “Balıkçı ile İfrit” masalında herkesin kendisine sorması gereken; “Neden yaşıyoruz?” sorusunun cevabını da bulduğunu belirtiyor yazar. “Balıkçının ölmeden önce İfrit’in anlatacağı hikâyeyi merak etmesi, yaşamın entelektüel kısmını ifade eder ve ’Ölüm olduğu için yaşıyoruz,’ cevabını verir bize,” diyerek masalların insan yaşamı ve psikolojisi üzerindeki etkilerini bir kez daha vurgulamış oluyor.
Özcan Yüksek, masallarla insan psikolojisi arasındaki bağı, Sinbad masalı üzerinden de örnekliyor. Bu örnekte, masalda gerçekte biri maceracı diğeri hamal iki Sinbad’ın bulunduğunu anlatarak maceracı olanın yerçekimine karşı duran, cesur yönüyle maneviyatı simgelerken, hamal olanın yerçekiminden çekinen, korkak yönüyle insanın bedensel ve maddi yönünü ifade ettiğini belirtiyor. Burada yazar; “Her zaman tek başımızayız; tekken de birlikteyiz,” mesajını vererek masal türünün psikoloji hakkında pek çok ipucu verdiğinin altını çiziyor.
Bu arada masallarda sıklıkla rastlanan mücevher kavramının erdemi, altının ise maddiyatı simgelediğini de öğreniyoruz. Ve masallarda vurgulanan önemli bir kavramı daha hatırlatıyor Özcan Yüksek; “Herkesin bulduğunu sandığı ama bulamadığı bir kavram; aşk..” diyor.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (4 Kasım 2019)