Türkiye edebiyatının usta kalemlerinden Nedim Gürsel’in 40. kitabı “Bak Baba Deniz” geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Nedim Gürsel, “Bak Baba Deniz”de otobiyografik anlatı unsurlarıyla kurmacayı yan yana getirip, küçük kızı Dilay’ın dünyasını anlamaya çalışıyor. Sonra kendisine en zorlu sorulardan birini soruyor: “Baba olmanın anlamı nedir?”. Yazar, “Baba Bak Deniz”de edebiyattan yolculuklara, şehirlerin ruhuna, yine keyifli bir okuma serüvenine davet ediyor okuru. Gürsel’le son kitabını, baba olmayı ve kızı Dilay’la olan ilişkisini konuştuk:
Bak Baba Deniz! bir yazar olarak en kişisel kitaplarınızdan biri. Kızınız Dilay’a hitaben yazıyorsunuz ama kendi duygularınızı da açık seçik anlatıyorsunuz? Nasıl başladı kitabın hikayesi?
Bu kitabımın bir kaç çıkış noktası olduğunu söyleyebilirim. Küçük kızım Dilay’ın yanında yeterince olamayışının yol açtığı suçluluk duygusu bunlardan biri. Sık görüşemiyor olmanın getirdiği merak da bir başkası. Ona, bir bakıma, ilerde okusun diye hediye etmek istedim bu kitabı. Aslında yalnızca Dilay okusun diye değil elbette, tüm anne babaların okumasında yarar görüyorum. Bir başka çıkış noktası da şu : Küçük bir kızın şiirsel, o ölçüde de naif dünyasına nüfuz etmek, giderek baba-kız ilişkisi üzerine, buna edebiyattaki baba figürü de dahil, kafa yormak.
Kırk civarı kitabınız var yayınlanmış. Bu kitabı kendi külliyatınız içinde nereye koyuyorsunuz?
En başa koyuyorum, en sonuncu olsa da. Benim gözümde tüm kitaplarımın değeri aynıdır, ama ilk aşkım her zaman son kitabımdır. Ayrıca, Baba Bak Deniz’de otobiyografik bir anlatıyla kurmacayı birlikte yürütmeyi denedim, yer yer deneme havası taşıyan bölümlere de yer verdim. Melez bir tür çıktı ortaya anlayacağınız, bu nedenle okurun tepkisini özellikle merak ediyorum. Eleştirmenlerce çok iyi karşılandı bu girişimim.
İki anneden iki kızınız var. Leyla ve küçük kızınız Dilay. Nispeten ileri bir yaşta tekrar baba oldunuz. Kız babası olmak nasıl bir duygu?
Kız babası olmak özel ve güzel bir duygu, ama belli bir sorumluluk da getiriyor. Baba- kız ilişkisi de oldukça karmaşık bir ilişki diyebilirim. Bu ilişkiyi enine boyuna, işin içine yer yer psikanalizi de katarak ele aldığımı sanıyorum. Ama Baba Bak Deniz’in her şeyden önce bir yazınsal metin olduğunu anımsatmak isterim. Bu yönüyle okunması, tartışılması, gerekiyorsa çözümlemesi gerekir.
Bir yandan da hep uzaktaki bir baba var kitapta. Edebiyat ekseninde yolculuklarda bir baba… Kızınız, kızlarınız için uzakta olmanız ne hissettiriyor?
Onları özlüyorum, hem de çok. Ama öte yandan işimi de seviyorum. On beşe yakın yolculuk kitabîm var, bu kitapları yazmak için beylik deyimle “gezmedim” ama yolculuklara çıktım, manzaralar, insanlar, kentler, yabancı kültürler tanıdım. Diyeceğim, bu sakalı değirmende ağartmadım. Yolculuk öykü ve romanlarımda da temel izleklerden biridir. Baba Bak Deniz’de de anlatı dört kent bağlamında şekilleniyor : İzmir, Ankara, İstanbul, ve Bern. Adını andığım bu kentlerin ilk üçünde Dilay da yaşadı. Dolayısıyla onunla maceramın bir parçasına dönüştü bu kentler, ama Dilay dünyaya gelmeden önce de hayatımda önemli bir yerleri vardı.
Edebiyatçı babaların kızları hakkında ne söylersiniz? Neler anlatırsınız? Babalarını bir ikinci üçüncü kardeş olarak edebiyatla paylaşma zorunda mı hissederler?
Edebiyatçı demeyelim de, yazar kızları her zaman babalarıyla barışık olmayabiliyorlar. Şimdilik Dilay’la böyle bir sorun yaşamıyorum, ama şimdilik. Kafka boşuna yazarlara bekârlığı önermemiş. Hem iyi yazar, hem iyi koca, hem de iyi baba olmak kolay değil, hatta mümkün değil.
Dilay’ın yetişmekte olan bir kız çocuğu olarak size öğrettikleri neler?
Dilay’dan çok şey öğrendim. Onun varlığı dünyaya ve ülkeme bakışımı değiştirdi. Bu değişimi merak edenler sorularının karşılığını kitapta bulabilirler.
edebiyathaber.net (26 Şubat 2020)