Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir.
Furuğ Ferruhzad’ın haykırışı, karlı bir akşamda başlar. Babası, Şah Rıza’nın ordusunda yer alan sert bir askerdir. Gün doğmadan, çocuklarını uyandırıp sıraya dizer. Sabah jimnastiği adı altında eziyet eder onlara. Hatalarından bir ev kurup, evdekilere odalar boyu korku ve şiddet bırakır. Babasının sesini duymak dahi Furuğ’un ürkmesine neden olur. Babasının Furuğ’a tek olumlu katkısı, büyük kütüphanesi sayesinde onun kitaplarla iyi ilişki kurmasına yol açmasıdır. Füruğ, yedi kardeşin üçüncüsüdür ama hepsinden farklıdır. Duyarlılığı onu isyana sevk eder. Defalarca şiddet görür. Bedeninde biriken izler, ruhunu parçaladıkça insan yerine koyulmadığını anlar. Kendini değersiz hisseder. Babasının katı tavırlarına, annesinin anlayışsızlığı da eklenince evden kaçmak için duyduğu istek giderek artar.
Füruğ, lise çağına geldiğinde sanata yönelir. Resim bölümüne gider. Öğrenciyken kendisinden on beş yaş büyük olan Perviz Şapur’a aşık olur. Bu aşkın altında biraz da baba sevgisinin eksikliği ile evden kaçma isteği vardır. On altı yaşındayken evlenip Ahvaz kasabasına taşınan Füruğ, evlilikte beklediğini bulamaz. Kocası entelektüel çevreden olsa da, aralarında gerçek bir iletişim yoktur. Perviz Şapur, kadınlara değer vermediğini Füruğ’a açıkça yazar. Perviz görevdeyken, Perviz’in ailesi, Füruğ’a şiddet uygular. Sonunda Füruğ bir mektubunda artık saçlarımı başkasının ellerinde görmek istemiyorum yazarak isyan eder.
Perviz de, şairin babası gibi ataerkil bir adamdır. Füruğ ise ele avuca sığmayan, geleneğe baş kaldıran, hassas bir kadındır. İkisinin beklentileri kesişmez. Füruğ, evliliğinin ilk senesinde edebiyat konusunda Perviz’den bir şeyler öğrense de artık ondan alacağı bilginin de tükendiğini görür. Perviz, ne Füruğ’u ne de onun şiirlerini anlıyordur. Perviz yokken Füruğ’a lamba bile verilmez. Bir odaya kapatılır. Karanlıkta kalan bir şair nasıl yazacaktır? Furuğ, tekrar gitme isteği ile dolar.
Müstehcen bulunduğu için tepki gösterilen Günah şiiri yayımlandıktan sonra şairin annesi ve babası Füruğ’a tamamen sırt çevirir. Füruğ ise bunun üzerine babasına yazdığı mektupta şöyle der: Şiir benim tanrımdır, siz benden vazgeçin, siz bırakın ben sizce mutsuz ve aylak olayım, ancak ben hiç bir yaşadığımdan yakınmayacağım. İlk şiir kitabı Tutsak yayımlandıktan hemen sonra oğlu Kamyar’a hamile kalır. Fakat evli kalmaya devam ederse huzur bulamayacağından ve şiirinde ilerleyemeyeceğinden emin olup boşanma kararı alır. Şeriat yasalarına göre çiftler boşanırsa çocuk babada kalır. Perviz, oğlunu hayatı boyunca Füruğ’a göstermez. Füruğ ise şiiri için oğlunu görmemeyi göze alır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, Ataol Behramoğlu’na sorduğu, Şiir için ne feda edebilirsin? Mesela kolunu kesebilir misin? sorusunu akla getiren bir şey yapar Füruğ, şiir için yüreğini keser. Ölene dek bir daha oğlunu göremez.
Ahvaz’ı terk edip Tahran’a döndüğünde yanında duran kimse yoktur, yapayalnızdır. Oğluna duyduğu özlem, ruhunda tahribata yol açar. O ise, durmadan şiir yazar, başka çıkış bulamaz kendine. Şiirlerinde aşktan, acıdan, ölümden, kadın olmaktan, eşitsizlikten, kırgınlıktan bahseder. Kısa süre sonra ikinci kitabı Duvar yayımlanır. Duvar’ı, her şeye rağmen onu anlamayan Perviz Şapur’a ithaf eder.
Erkeklerin aktif olduğu bir alanda, kadın olarak yer almak için çok mücadele verir. O dönemin İran’ında genç ve güzel bir kadın olmasına, bazı şiirlerinin toplum yapısına uygun bulunmaması da eklenince yorulur. Bir süre psikiyatri kliniğinde yatar.
Birkaç sene sonra, İran’lı yönetmen İbrahim Gülistan ile tanışır. Onunla herkesin eleştirdiği bir aşk yaşar. Çünkü İbrahim Gülistan evli, iki çocuk babasıdır. Füruğ ile beraber dokuz ay Avrupa seyahati yaparlar. Bu seyahat süresince üçüncü kitabı İsyan’ı tamamlar. Füruğ, seyahatte bile ailesine mektup yazmaya devam eder. Kırgınlığı ise dinmez. Babasına yazdığı şu satırlarda yaşadıklarını unutmadığı apaçık bellidir:
Ne zaman geçmiş yaşantımı, sizin evinizde geçirdiğim son bir yılı hatırlasam ödüm kopar. Bir hırsız gibi, iyisi ve kötüsü her şeyim gizlice. Özgürüm, bana vermekten korktuğunuz özgürlük ve benim sizden gizli olarak elde etmek istediğim, bu nedenle de hatalar yaptığım özgürlük. Halbuki, benim bu özgürlüğü elde etmem de bana yardımcı olmalıydınız, doğru olan buydu. Artık kimsenin nefret ve aşağılama dolu gözleri üzerimde değil.
Füruğ ölene dek İbrahim Gülistan ile çalışır. 1963’te çektiği, cüzzamlı hastaları konu alan Kara Ev adlı kısa film ile Almanya Oberhausen Film Festivali’nde ödül alır. Bu filmin, şairin hayatına önemli bir katkısı daha vardır. Film çekimleri sırasında cüzzam hastası olan Hüseyin adlı bir çocuk ile tanışır, onunla farklı bir bağ kurar. Özlediği, hiç göremediği oğlunu düşünüp Hüseyin’i evlat edinir. 1964’te içinde çok iyi şiirlerin yer aldığı, söyleyişinin güç kazanmasıyla önceki kitaplarından ayrılan Yeniden Doğuş yayımlanır. 1967 yılının karlı bir gününde, geçirdiği trafik kazası sonucu vefat eder. Yazmakta olduğu son kitabı İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına yarım kalır. Füruğ, ölümünden önce kız kardeşine yazdığı mektupta ilk ben gideceğim der ve ilk giden o olur. İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına adlı şiiri ise kendi ölümü hakkında kehanettir adeta: Bitti artık dedim anneme/ hep düşünmeden önce olur olanlara/ gazeteye başsağlığı ilanı vermeliyiz.
Kısacık ömrüne çokça şey sığdıran, cesur, kararlı, sanata tutkun, duygularının şiddeti asilik zannedilen bir kadındı Füruğ. İki karlı günün arasında, huzursuzluğuyla yaşadı. Dünyaya inanmayı hiç istemedi, pişman olmadı yaşadıklarından, yakınmadı. Geliyor soğuk mevsim, inandım başlangıcına.
edebiyathaber.net (11 Mart 2020)