Livaneli ile Sevdalım Hayat (Şarkıları & Öyküleri) Konseri, Rengim Gökmen yönetimindeki Livaneli Filarmoni Orkestrası’nın, Zülfü Livaneli’nin de anlatıya ve müziğe katıldığı, izleyicinin üzerinde, aslına bakarsanız kelimelerle yeterince anlatılamayacak bir etki bırakan performansı. Hayattan, ‘sevdalım’ diye söz edecek kadar yaşamayı seven, zamandan herkes gibi geçip giderken, yaşama anlam ve güzellik katmanın, yaşadım diyebilmek için emek vermenin, özgürlüğün, bir aradalığın tasasına düşmüş bir kuşağın sözcüsü Livaneli’nin şarkıları ile yakın tarihimizin öyküsü. Anlatı ve görsel zenginlikle, sadece konser tanımı kifayetsiz kalmış.
Tıpkı Sevdalım Hayat şiirindeki gibi, ölüm kimbilir ne zamandır gözüne sadece bir arpa boyu uzakta görünürken, dostlarını karanlıklarda göz göre göre yitirirken, çocuk sevincini, coşkusunu, gözlerindeki parıltıyı yitirmemiş Livaneli. Uzun, sağlıklı bir ömür onun olsun.
Bugün yetmiş dört yaşındaki Livaneli’nin ses olduğu kuşaktan izleyiciler ve Livaneli şarkıları ile büyüyen çocukları salonu tamamen doldurmuştu. Tüm salon, tüm şarkı sözlerini tek tek ezbere biliyordu.
Sahne ardındaki teknik donanım Yaşar Kemal’i, Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi, Orhan Veli’yi, Abidin Dino’yu da sahneye taşıdı. Neredeyse bir şeyler söyleyeceklerdi.
Oğuzhan Nazım’ın Livaneli Üvertürü ile başladı konser. Öncesinde şehitlerimiz için saygı duruşu. Üç bin kişilik salonda sonsuz bir sessizlik. Konser boyunca, soprano Görkem Ezgi Yıldırım, mezzosoprano Zeynep Halvaşî ve bas Teyfik Rodos, Livaneli şarkılarını bir kez daha ruhumuza işledi. Erdem Şimşek’in bağlaması, Serkan Mesut Halili’nin kanunu ve orkestranın 1. Kemancısı’nın Viyola Solo’su sanatçının yıllara uzanan emeğinin getirdiği noktada, sanatın, müziğin paha biçilmezliğini koydu ortaya. Merhaba şarkısı ile, büyük bir coşkuyla katıldı Livaneli. Yalnız İnsan, Gözlerin, İstanbul’u Dinliyorum, Gün Olur, Bulut mu Olsam, Sevda Değil, Özgürlük, Sevdalı Başım’ı solistlerle birlikte söylerken, hepsini daha önce yüz kere de dinlemiş olsak, o an ilk kez duyuyor da sözlere ve müziğe hayran kalmış gibiydik.
Bugünkü kuşaklara Cumhuriyet’in, nasıl zor koşulların eseri olduğunu anlatabilmenin çabasıyla yazdığı Kuruluş Senfonisi ile birlikte Yiğit Aslan’ın hazırladığı arşiv görüntülerini bence okullarda tarih derslerinde izletmeli.
Stockholm’de karlı bir günde bestelediği Karlı Kayın Ormanı, Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı Memetçik Memet, Bulut mu Olsam Nazım Hikmet’in bestelediği yirmiden fazla şiirinden birkaçıydı konserde seslendirilen.
İsveç’ten ülkeye dönemeyip Yunanistan’a konser için gittiği bir günde yazdığı Kardeşin Duymaz El Oğlu Duyar; Bedri Rahmi’nin Nazım Hikmet’e yazdığı mektuptan bestelediği, seksen üç yılında Paris’te birlikte dinledikleri sırada Uğur Mumcu’ya göz yaşları dökdüren Yiğidim Aslanım; Nazım Hikmet’e, ‘ben mutluluğun resmini yapamadım ama Livaneli müziğiyle mutluluğu yakaladı’ diye yazan Abidin Dino’nun Paris’teki resim sergisi için yazıp bestelediği Kan Çiçekleri, Sabahattin Ali’nin Ses öyküsünden Leylim Ley, her biri anısı, anlatısıyla paylaşıldı.
Bu konser anısını, ‘yaşadım’ diyebilmiş, yaşadığını bildiğimiz, bileceğimiz, bilecekleri Nazım Hikmet’le bitiriyorum;
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için… (1948 )
Konserde söylediği gibi, güneş toplamaya devam etmeliyiz evet, hep birlikte, sanatı, müziği, emeği baş tâcı etmeliyiz, özgürlüğün coşkusuyla tutunmalıyız hayata. Gerçi şu gök kubbenin altında söylenmemiş söz yokmuş ya, yazılmayan da kalmamıştır belki, üç bin kişi ayakta dakikalarca alkışlamak yetmez, şu toza dumana karşın, bu geceyi yazmasam olmazdı. ( 22 Şubat 2020-Ankara )
Emel Bayrak – edebiyathaber.net (12 Mart 2020)