Başka kitap yokmuş gibi: Machiavelli’nin Prens’i | Aysu Arslantürk

Mart 18, 2020

Başka kitap yokmuş gibi: Machiavelli’nin Prens’i | Aysu Arslantürk

Bazen, insanlar bazı kitapları yeniden okurlar. Bunun üzerine düşünüldüğü zaman birden çok gerekçe ve sonuç ile karşılaşabiliriz. Bunlara biraz bakalım mı?

Anlar, elimizden kaçıp gidiyor ve asıl felaket bunu fark ettikten sonra bu anların daha da hızla kaçışlarına şahit olmamızla başlıyor. Bir yerde, bir anda, avucumuzdan kayarak uzaklaşan bir zaman zincirine sahip olduğumuzu fark ediyoruz. Yıllar önce okuduğumuz bir kitabı tekrar okumak, yitirdiğimizi zannettiğimiz bir zincir halkasını yeniden kavrayabilmemize yarıyor. Geçici bir sahiplik duygusu bu. Fakat hepimizin bir son halkası olduğunu düşünürsek, hiç yoktan iyi.

İnsan zihni, hatıraları birer gize dönüştürüp depolama konusunda tam bir usta. Sadece küçük bir bölümünü yahut genel hatlarını anımsadığımız bir kitabın başına tekrar oturduğumuzda, o kitabı okuduğumuz döneme dair karşılaşacaklarımız bu gize bir örnek. Sanat eserleri, düşünce doğurduğundan ve duygu yoğurduğundan, unuttuğumuz satırları okuduğumuzda, kitabı okuduğumuz döneme dair belirecek eski düşünceler ve hisler, tanıklık etmek isteyeceğimiz anlardan. Tabiatıyla, bazı görüşlerin yavaş yavaş belirişi yahut parçalanıp yitişi de bu anlara dahil.

On yıllık bir zaman dilimi sonrası yeniden okuma yapılan bir anı ele alalım; artık hayatımızda olmayan kişilerden bir kısmı o anlarda yanımızda, bir kısmı ile yollamızın kesişmesinden henüz pek uzaktayız. Bizi şu an saran düşüncelerin varlığından belki de haberimiz dahi yok, bir yandan şimdi vakıf olduklarımızın temelleri o zamanlardan atılmış gibi. Meğer şöyleymiş meğer böyleymiş derken rekrospektif (öncezan) bir bakış açısı yakalayabiliyoruz. Bir çekiş kuvvetine yenik düşerek elimizden kayıp gitse bile, zincir bizim. Evirip çevirebilmek, halkaların arasında kayabilmek insanı afiyette tutuyor.

Bu öncezan bakış açısını yakaladığımız zaman, konuyu daha da deşersek ulaşacağımız veriler sadece kişisel veriler olarak kalmıyor ve parçası olduğumuz toplumsal hafızaya dair kırıntılar da barındırıyor. Çünkü toplum kavramı, soyut bir nitelik taşıması amaçlansa da elle tutulur bir yapıya sahip, çözümlenebilmesi düşünüldüğünden kolay. Dikkat edilmesi gereken husus, tam bu noktada, nostaljiye tutulmamak. Toplum demişken, yıllar içinde tekrar tekrar açıp baktığım kitaplardan bir örnek paylaşmak isterim. Machiavelli’nin Prens kitabı. İktidar yolunda ahlaka aykırı da olsa her yolun mübah olduğunu örneklendiren bu kitabı okulda işlediğimiz vakit, hocamıza şunu sormuştuk: “Hocam biz tiran mıyız? Bir korku imparatorluğu kurmanın yollarını neden öğreniyoruz?” Cevap tahmin edeceğiniz gibiydi, kendimizi koruyabilmek için. Yerelde ve dünya siyasetinde sinsi bir gölge gibi barınan Makyavelciliğin özünü iyice sindirmek gerekir. Bu, toplumun bir parçası, bir yurttaş olarak; toplumu kendine köle edinme gayesi taşıyan siyasi edimleri çabukça kavrayabilmek ve teşhis edebilmek için gerekli. Kısacası Machiavelli’nin tabiriyle ‘aldatılmaya hazır biri’ konumunda kalmamak için Prens’in okunması mühim. Prens, çok severek okuduğum bir kitap değil fakat mutlak bir hükümranlığa dair sunduklarını bilmenin yararı göz ardı edilmemeli.

Yeniden okumaya dönecek olursak, evet yitirdiğimiz anlara hayretle tekrar tanık olabiliriz. Güncelde hakim olduğumuz zaman aralığı genişleyeceğinden ötürü, parçası olduğumuz topluma dair biriktirdiğimiz noktaları da daha rahat birleştirebilir hâle geliriz. Bir de okur niteliğimizin farklılaşması konusu var. Bir eseri yeniden okuduğumuz zaman, eserin şaşırtıcı elementlerini yitirmiş oluruz. Konuyu, belki de olay örgüsünü, kitabın sonunu az çok hatırlıyoruzdur. Yazarın bizleri şaşırtmak, örgüsünü tahminlerimizin dışında ilerletmek ve kitabını takip edilebilir kılmak için yakaladığı fikirlere ortak olmuşuzdur bile. İşte burada, eseri okurken yazarın bizi şaşırtma amacı ile eklediklerini silkelemiş olur ve yazara yaklaşırız. Bu sayede eserin yazılış amacı önümüze daha net serilir. Bu aynı zamanda, okur yönümüzün gelişmesine büyük katkı sağlar. Bu katkı üzerine konuşmayacağım, tatbik ile ulaşılabilen bu kavramı yalnızca bildirmek kanımca yeterlidir. İşin ilginç yanı ise, bu süreçte bazı kitapların tekrar tekrar okunmak üzere yazıldığını fark etmek. Bazı eserlerin yazarları bu yazıda bahsedilen gerekçelerin farkında ve bunun bilinci dahilinde yazıyorlar/yazmışlar. Bizleri, yeniden hoş geldin diyerek karşılayabilecek bilinçte ve dolulukta eserlerle karşılaşma umudu ile, hepimize iyi okumalar.

Aysu Arslantürk – edebiyathaber.net (18 Mart 2020)

Yorum yapın