Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Nilgün Çelik’i, ablası Nesrin Çelik’le konuştuk.
1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Duvarları kitaplarla dolu çalışma odasında, masasında yazar. Ama evinde muhtelif yerlerinde yazmak için küçük defterleri var. Onlar da aldığı notlarla dolu. Kalem ve küçük notluklar tutkusu olduğu için her yer bunlarla doludur. Nilgün çocukluğundan beri yazar. İlk başlarda şiir yazardı. Şimdi rahmetli oldu bir arkadaşımız vardı ortak. Onunla beni gece gündüz hiç fark etmez esir alıp “yeni bir şiir yazdım, size okuyacağım” derdi. Geçmişteki o esir alındığımız günler şimdi gerçekten anı. Şiirler zamanla öykülerle yer değiştirdi, öyküler de ödüllerle renklendirildi. Ancak ilginç olan bir konu daha var. Yıllar önce ben bir arkadaşımın tezini daktilo ediyordum. Konu gerçekten sarsıcıydı. Nilgün’e bahsetmiştim. O konu yani ensest, yıllar sonra “Gelenler” kitabında benzer bir öykü olarak karşıma çıktı. Açıkçası o öyküyü bana okutmamıştı çok etkilendim.
2) Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?Ben de kitap okumayı çok seviyorum. Hem yerli hem yabancı yazar okuyorum. Nilgün benim kaliteli bir okur olduğumu söyler. Nilgün ile okuduğumuz kitaplar hakkında çok konuşuruz. Fikir alışverişinde bulunuruz. Nilgün, her türlü kitabı okuyabilirken, ben roman okumayı severim. Okuduğum romanlarda beğendiğim cümleler var ise Nilgün’e söylerim ilham olsun diye. Nilgün zaman zaman yazma tekniklerini anlatır. Meğer bilmediğimiz ne kadar çok şey varmış yazma konusunda!
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazacağı öyküleri tasarı halindeyken bana anlatır, sence bu öykünün sonu şöyle bitecek, etkili mi? diye sorar. Öyküleri konusunda çok heyecanlıdır. Hatta şöyle bir anımı anlatayım, Eczacıbaşı firmasının düzenlediği bir yazı yarışması yapılmıştı. Sanırım 1999 yılıydı. Bizi sonuçlandıktan sonra İstanbul’a davet ettiler. Fakat derecemizi söylemediler. İstanbul’a giderken molada öyküyü bana okuttu. Okumam bitince “İçin titredi mi?” diye sordu. “Evet” dedim. Davet edildiğimiz otele girdik. Program başladı. Beşinci, dördüncü, üçüncü açıklandıktan sonra Nilgün “Abla ismim yok galiba neden davet edildik ki?” diye hayıflanırken ikincinin ismi okundu ve birinciyi anons edecekler durdular. Sanırım birkaç saniye sürdü. Sonra Nilgün’ü anons ettiler, Nilgün birinci olmuştu. Ben de o zaman ona sordum: “İçin titredi mi” diye. Öykülerindeki o duygunun okura geçmesini önemser. Ve peşine düşer Öykülerini okuttuğu kişinin tepkisi çok önemli Nilgün için. Öykünün yerine oturup oturmadığını öyle netleştiriyor kafasında.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Kahve… Her çeşidi… Yazdığı zamanlarda, masasına mutlaka kahvesi ile oturur. Önceleri yazarken sigara elinden düşmezdi. Son 1 aydır sigarayı bırakmaya çalıştığı için yazıları biraz ağır gidiyor galiba. Bir de kedisi önemlidir. Kedisiyle konuşur, hatta kedisi onunla konuşur. Bir kedinin konuşmalara cevap verdiğini Nilgün’ün kedisinde gördüm. Kediyi konuşturan kadın diyorum ona. Yazarken onun sesinden ilham alıyormuş.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Bu ara bolca Yaşar Kemal okuyor. Binboğalar Efsanesi var elinde. Ve birkaç tane Yaşar Kemal kitabı da sipariş verdi. Ancak geçen ay okuduğu Faruk Duman’ın Kaptan Kanca ve Diğer Yeni Öyküler isimli kitabından çok etkilendiğini biliyorum. 2019 da dilinden düşürmediği yine Faruk Duman’ın Sus Barbatus! isimli kitabı.