Geçtiğimiz hafta sonu bayramdı. Bayram deyince hemen hepimizin aklına gelen coşkudur aslında. Biraraya gelmek, sarılmak, kucaklaşmak… Bu defa böyle olamadı ama. Kısıtlamalı bir bayramda dijital kucaklaşmalar yaşadık. Neyse ki… Neyse ki diyorum çünkü o dijital olanakların da olmadığını düşününce yaşananların zorluk katsayısı artıyor. Böyle bir günde her zaman yaptığım gibi yine çocukluğumla bugünün çocuklarının yaşadıklarını karşılaştırdım. Bunun için epey zamanım vardı nasıl olsa. bir bayram öncesindeki günün gecesinde uyuyamayan bir kuşağız aslında. Yeni alınmış bayramlık giysilerimizi başucumuza serip ayakkabılarımızı yatağımızın önüne koyarak yatardık. Tarifi hâlâ olanaksız sevinçlerdi bunlar. Bir de o günlerden izi silinmeyen bir ayrıntı, ütülü mendillerimizdir. Şimdiki gibi kullan at mendiller yaygın değildi o zaman. Sadece kullan at mendil de değil, tüketim kültürünün hiçbir öznesi yaygın değildi. İçtiğimiz bir şişe gazozun bile değeri çok başkaydı bizim için. Dönüp bunları düşününce de masal gibi geliyor şimdi. Bir daha hiç yaşanamayacak günler, anlatmakla bitirilemeyecek masallar gibi. İstedim ki ben de bu kısıtlamalı bayram günlerinde, çocuklara masal gibi günler yaşatamıyoruz madem, şiir tadında bayram olsun. Gelecek günlere de bulaşsın bu şiir tadı.
Raflarımda uzun süredir bekleyen bir şiir kitabını aldım önüme. En azında üzerinde şiir kitabı olduğu yazıyordu. Turta Kitap etiketli, Nazmi Ağıl imzalı “n’olur ödev ver öğretmenim.” Resimleyen de Burcu Yılmaz.
Çocuklar için yazmak, yazmaların en zorudur bana göre. Hele onlar için şiir yazmak… Çünkü en büyük yanılgı tekerleme tadında yazıldığında çocuklar için şiir yazıldığının düşünülmesidir. Oysa ki bir yetişkine şiir yazmakla bir çocuğa şiir yazmak arasında hiçbir fark yoktur. Teknik olarak farklı bir yöntem kullanmak hatadır.
“… Geldiği gibi yazdım, kızacak ne var bunda?/ Korkma saçmala sen de, ölüm yok ya ucunda/ Ya şundadır ya bunda. Güzelmiş lahmacun da/ Anneannem bize gelse, kuş olsa avucumda.”
Geçtiğimiz günlerde Kadir İncesu, Çiğdem Sezer ile gerçekleştirdiği bir söyleşide “Çocuk şiirinin farklı ilkeleri, nitelikleri olmalı mı?” diye sormuştu. Sezer’in yanıtı ise çocuklara şiir yazmak isteyenlerin, yazıp duvarlarına asmaları gereken bir yanıttı. “Yaş, ilgi alanları, okuma düzeyleri vb. konulara dikkat etmeli elbette ama temel şiir ilkeleri konusunda bir farklılık yok. Hece ölçüsüyle ya da basit sözcüklerle yazınca çocuk şiiri yazmış olmuyorsunuz. Yine imge kullanıyorsunuz, yine sözcüklerin çağrışımlarına, anlamlarına dikkat ediyorsunuz. Tüm bunları yaparken unutmamanız gereken tek şey, okurumuzun bir çocuk olacağı…”
Kitapta yer alan metinler tam olarak şiirsel özellikler taşımasa da eğlenceli dizeler olduğunu söyleyebilirim. Buradaki itirazım, şiirle tanışmasını istediğimiz çocukların, şiiri yanlış tanımasına neden olacağıdır. Yoksa şu dizeleri okuduğumda çokça keyiflendiğimi de söylemeden edemem. “N’olur ödev ver öğretmenim, yüzlerce problem ver, traktör, tarla gönder, gece gündüz çözelim/ Projelere boğ bizi lütfen, bir an bile nefes aldırma, insaf edip de kaldırma, gölgeni üstümüzden./ Sınav yap Allah’ın günü, her derste sözlüye çek, bilemeyeni azarla ve tek, bir gün görmeyelim güldüğünü/ Notla tehdit et, korkut, aç defteri, otur, sıfır, kes cezayı, kalemi kır, tatillerde okulda tut./ Sen böyle yaptığın zaman, onu çalıştırdım diye, usulca sokulup Gaye, yine öper yanağımdan.”
Nazmi Ağıl kitabı sunuş yazısında şunları söylemiş. “Merhaba, ben Nazmi Ağıl. 1964 yılında Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinde dünyaya gözümü açtım. Sakarya nehri boyunda minik balıkları kovaladım, eşek arılarından kaçtım. Kurbağaları, kuşları, her türden börtü böceği gözleyerek büyüdüm, bir yudum serin sudan içtimse göğün mavisinden içtim bir yudum. İlk şiirimi bir kavak ağacının gölgesinde yazdım, bir yaz ikindisi. O kadar zevk aldım ki duramadım ve büyükler için çeviriler yaptım, kitaplar yazdım ciltler dolusu. Ama tık tık tık! Siz çocukların da kapısını çalıyorum artık. Mesleğim öğretmenlik fakat niyetim ders vermek değil bu kez. Tek isteğim bu şiirleri okurken eğlenmeniz.”
Yazarın/şairin bu satırlarını okuyunca da tamam dedim kendime. Amacına ulaşmış. Çocuklar okurken eğlenirler. Fakat okuduklarının şiir olmadığını da bilsinler.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (1 Haziran 2020)