Elsa Osorio, Buenos Aires’te doğdu. Madrid’de yaşıyor. İletişim ve yazma becerisi üzerine dersler veriyor. Film ve TV senaryolarının yanı sıra yayımlanmış birçok romanın da sahibi. Benim Adım Luz romanıyla Arjantin’de verilen Premin Nacional de Literatüre ödülünü kazandı. Romanı çok sayıda dile çevrildi. Radyo programları, bale ve tiyatro gösterileri ve İspanyolca öğrenimi için kaynak oldu. Bu roman sayesinde birçok yetişkin kadın ve erkek kökenlerini aradı ve buldu. Çocuklara el koyma suçunun sorumluları yargılandı, cezalandırıldı.
Dipnot Yayınları polisiye dizi danışmanı Merih Cemal Taymaz’ın belirttiği gibi (Cumhuriyet Kitap, 18 Temmuz 2019) Elsa Osorio, Benim Adım Luz adlı romanıyla Türkçeye ilk kez Cansu Akkoyun tarafından İspanyolcadan çevrilen Arjantinli bir yazar. Politik polisiye olarak da okunabilecek kitaplarının önemli bir kısmı, 1976 yılında Videla ve Arjantin ordusu tarafından gerçekleştirilen darbeyle açılan ve 1983’e kadar süren karanlık cunta dönemini konu alır. Cunta bu dönemde korkunç bir yok etme seferberliğine girişir. Plaza Del Mayo annelerinin ısrarlı direnişleri sonucunda elde ettikleri ve doğruladıkları bulgular; bu dönemde hemen hepsi ağır işkencelerden geçirilen yaklaşık otuz bin insanın izleri asla bulunamayacak arazilere gömülerek, yakılarak, açık denizlere atılarak kaybedildiklerini, sorguları sırasında hamile oldukları anlaşılan beş yüz kadının da doğum yapmaları beklenerek bebekleri çalındıktan sonra öldürüldüklerini ortaya çıkarmıştı. “Kayıplar kayboldular, artık ne burada ne de hiçbir yerdeler,” demişti Videla. Annelerin uzun yıllar süren mücadeleleri sonucunda Arjantin deneyiminden hareketle “Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesi”ne “Her çocuğun bir isim sahibi olma hakkı, kendi ismine sahip olma hakkı vardır,” maddesi kondu.
1970’li yıllarda Arjantin’de faşist cunta döneminde hamile siyasi mahkûmların doğurduğu bebeklerin alınıp devlet için çalışan yüksek rütbeli görevlilere verilmesi yaygın bir uygulamaydı. Böyle bir aile tarafından yetiştirilen Luz, kocası ve küçük oğluyla tatilini geçirmek üzere İspanya’ya gelir. Luz’un amacı biyolojik babasını bulmak ve gerçek kimliği hakkındaki sırları açığa vurmaktır. Luz’un geçmişini bilen üç kişi vardır: onu evlatlık edinen Eduardo, General Alfonso ve yolu Luz’un annesiyle bir şekilde çakışmış, yıllar sonra geri dönüp Luz’a doğruları anlatmaya baş koymuş seks işçisi Miriam. Romanda diktatörlük döneminde hastanede el konulan ve varlığından haberdar olunmadığı için kimsenin aramadığı bir çocuğun başından geçenleri okuyoruz. Başkarakter Luz çalınmış bir bebektir ve gerçek kimliği yok edilmiştir. Romana onunla başlarız, babasıyla buluşur, hızlıca 1976’ya geri dönüş yaparız. Bundan sonrasına başlangıç, failler ve gerçeğin ortaya çıkışı diyebiliriz özetle. Satırlar ilerledikçe Luz hakkındaki sır perdesi yavaş yavaş aralanır.
“Benim Adım Luz”da kimliğinin peşine düşen bir kızın kurmaca hikâyesini okuyoruz ve Luz’un temel sorusu şu: “Ailem benim gerçek ailem mi?” Dramatik olaylar, yalın dil, işlevsel diyaloglar, gerçekçi karakterler ve atmosfere uygun anlatıcı geçişleri sayesinde Luz’un arayışına katılan okur, kaybolan umutlarını geri kazanmak için bir güç bulabilir. Bu roman, acılarını unutturmamaya yeminli annelerin insanlık suçlarının üzerini örtmeye çalışan muktedirlerin yakasını asla bırakmayacaklarının kanıtı aynı zamanda.
Didem Görkay – edebiyathaber.net (27 Temmuz 2020)