Bir bakışı solduran zaman (16): Noktürnler (IV) | Feridun Andaç

Ağustos 4, 2020

Bir bakışı solduran zaman (16): Noktürnler (IV) | Feridun Andaç

15./ Aramızdaki söz yolculuğu      

Pasajla buluşup yazmanızı, fotoğraflar çekmenizi iyiye işaret aldım. Böyle giderse yakında kurdele takacağız size!       

Üstelik Türkçe yaşayıp, Almanca düşünüp, İngilizce yazan kurdeleli bir “öğrenci” olacaksınız!        

Merak ediyorum gözlemlerinizin yansıyacağı yazıları/fotoğrafları.       

 Size baktıkça, düşündükçe varlığınızı size bakma yolculuğunu daha da içselleştiriyorum. Çok ince bir çizgiye taşıyorum bunu.       

Karşıma anlamlar okyanusu çıkıyor.        

Duygulanım elbette ki var. Hatırlayış, anlam verme, görme, söze dökme, varoluşu anlama, imgenizin yansıları…        

Bireylik durumunun algılama düzeyi…        

Ve bir aşk söyleminin dillenişi. Bir tür keşif yolculuğu da diyebilirim buna.         

Gördüğüm şu ki; sizi  yalnızca yazıda konumlandırmıyorum. Düşünme, bağlanma, algılama, hissetme biçimi olarak da yaşıyorum.           

Bir içuyanışı da diyebilirim buna. Ki, o uyanıştır bağlılık yolunu açan. Yoksa bağımlılık kötüdür, hastalıklı bir durumdur.         

Kuşkusuz bir görüntü olmaktan çıkıp imgeye dönüşüp, sonra da varlığın/sözün dili oldunuz. Uzaklık, hep besleyicidir. Özleyişi, hatırlamayı içerir çünkü.      

Sabah uyandığımda, başucumdaymışçasına bana bakıyordunuz! Elimi uzatıp teninize dokunacakmış gibi oldum… Hiç de “cadı” gibi değil, uysal bir “melek”tiniz! Tutundunuz parmak uçlarıma. Yanıma uzandınız…teninizin sıcaklığı, kokusu ruhuma sinmişti bir ânda….Amber  gibiydiniz, buğulamıştınız duyularımı, tenimin alevini kesmiş; nar ateşi gibi dudaklarınızı avuçlarıma bırakmıştınız…bir başdönme, kaybolma ânıydı bu sabah sizinle yaşadığım. Arzu taşması, ten esrimesi, bedenin keşfi…bunları da aşan bir esinti olarak dolanmıştınız ruhumda…          

Bu, garip bir uyanıştı!          

Öngörücü bir bakışla bakıp, gözlerinizi gözlerime dikerek şunu söylemiştiniz:         

“Acele etmeden, yudum yudum keşfetmek, tenin gizemini aralamak gerek!”           

Bir düştü bu, evet. Siz o kadar yakınımdaydınız ki; gözlerimi açmak istemiyordum bu büyü bozulmasın diye!         

Yatıştırıcı bir öpüşle dudaklarınızı dudaklarıma dokundurup, o narlı ateşi tenime yayıyordunuz. Parmak uçlarım saçlarınızdaydı, boynunuzda, omuzlarınızda, belinizde…            

Sarmaşmadan taşıdığınız nefes yeni bir ruh üflüyordu bedenime sanki!             

Sizleşerek uyanmıştım işte o ân…              

Ve teninizin amber kokusunu derinden hissetmiştim… Bu koku bütün gün benimleydi…              

Kuşkusuz, sizsizlik bir sanrı haline dönüşmüştü içimde. Günlerdir taşıdığım imgeniz, sonunda rüyalarıma taşınmıştı.

16./ Gecesin sen

Kuytuluklarda bakışların, gecesin sen.

Avazlanan sesin yabanındasın, saklı sözsün.

Celâllenen bakışın sırrısın, dağın iklimi, gözün ağrısı…

Gecesin sen, kapalı gök; divane bakışsın.

Karın ipiltisisin, soğuğun ateşi…

Çözülmez söz, erişilmez yıldız burcu,

Geçilmemiş deniz, açılmamış mühürsün.

Görülmemiş düşsün; zaman ötesi sessin bana.

17./ Yıkıntılarda

Çözülen hayatın duraklarından geçiriyorum bakışlarımı. Her bir yıkıntının anlattığı zamanları taşıyorum gözlerimde. Çözüntü ötesi bir boşluk, hiçlik yaşatıyor her biri bende. Ağrım, sanrım belki de bundan. Gözlerime mil çekilmişçesine, ağulu bir zamana bakıyorum…Yıkıntıların tanımladığı kentin kaybolan zamanına dönüyorum yüzümü.

18./ Sizinle, gözlerinizle taşınan

Burada, dilime yansıyan bir başkalaşımın gözü oldunuz. Sizinle bakıp, sizinle görüp, sizinle yol alırken kentimin sokaklarında; yazılacak zamanın notlarını taşıyordum belleğime. İşaretler, izler; biliyordum ki bir süre sonra yeni imgelerle buluşturacaklardı beni. Ve oradan size dönük bir yolculuğa çıkacaktım üstelik.

Galiba, bu zaman aralıklarında siz susarak, bense yazarak anlatıyorduk birbirimizi birbirimize.

19./ Geçişler, durulmalar, yansımalar

Doğrusu, sizi merak ediyorum. Hatta tanımak istiyorum. O imgenizin yansımalarından bakarak kurduklarımın da ötesine geçerek, size varmak istiyorum.

Yaşadıklarımız, bize, her geçiş zamanında taşıdıklarıyla yeniden yeniden bir bakış kazandırır. Hem hayata dair, hem de yaşantımızın seyrine dair yeni şeyler gösterir/öğretir bize. Bu nedenledir insandan insana gitmenin her daim bizleri zenginleştirmesi. Bunun bir paydası var mı? Ya da öylece de adlandırılmalı mı? Sanmıyorum! Gene de bir çıkış/bakış/bağlanma yolu için gerekenler olmalı diye düşünürüm. Sizin başka/bilinmeyen gezegene ait olmanız, gezgin ruhunuz, neşeniz, yazma arzunuz, okuma uğraşınız benim için ilk adımda sizi “yeni kıta” kılıyor gözümde!  Kaşif miyim? Kolomb’un hırsını değil de ufkunu severim. Ama keşfetmekle öğrenmek bir arada büyütür beni;  siz de bulduklarımı  (keşfettiklerimi mi demeliyim yoksa) yazsam! İçsesiniz, sanki, “orda durun” der gibi!

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (4 Ağustos 2020)

Yorum yapın