“Bir kitap okudum, hayatım değişti,” diyenlerden değilim, ama çok kitap okuyan bir insanın değişeceğine, buna koşut olarak yaşamının da değişeceğine inanırım. Çok kitap okumanın ne tür yararları var, o konuya girmeyeceğim. Ama Orhan Tüleylioğlu’nun “50 Maddede Mutluluk” (Karakarga Yay.) adlı kitabını okuduktan sonra “mutluluk”a olan bakış açım değişti diyebilirim. Şimdi eskisinden daha mutluyum ve mutluluğa ulaşmak için artık hiçbir şey yapmıyorum. Biliyorum ki onu kovalamama gerek yok; gelirse kendi gelir, gelmiyorsa da kendi bilir.
Orhan Tüleylioğlu, diğer birçok kitabında olduğu gibi çok araştırmış, çok okumuş ve elimizdeki bu kitap için adeta damla damla süzmüş yazılanlarını. Kitabı okuduktan sonra, “Mutluluk nedir?” in yanıtının; kişiden kişiye, bölgeden bölgeye, dönemden döneme değiştiğini öğreniyoruz. Kişiler derken, yazarların, şairlerin, filozofların, sanatçıların, bilim insanlarının yaşamı ve mutluluk için düşünceleri mercek altına alınmış.
Filmlerinde mutluluğa ancak iyiliğin izini sürerek ulaşılabileceğini anlatan Chaplin; “Tutsaklığın en kötüsü, mutluluk umudu…” diyen Carlos Fuantes; mutlu olmak için sade yaşamanın yeterli olduğu görüşündeki Tolstoy; yapıtlarıyla mutluluğun Sibirya’da bile olduğunu kanıtlamış büyük öykücü Anton Çehov; mutsuzluğu tatmadan mutlu olunmaz görüşünü savunan Jules Verne; mantık ve matematik alanında çığır açıcı çalışmalar gerçekleştiren ve yaşamı boyunca “Mutluluk için neler gereklidir?” sorusuna kafa yormuş Bertrand Russell; “Mutluluk, rastlantısaldır, devamı olmaz” diyen John Berger; gerçekte yaşlılığın mutsuzluk kaynağı olmadığını, tersine üstünlükleri olduğunu ve bu üstünlüklerin verdiği mutluluğu anlatan Cicero; Mutlu Ölüm romanıyla, “Parayla mutluluk olmaz”, “Mutluluk parayla satılmaz” gibi sözlere karşı çıkarak herkesçe bilinenleri tersyüz eden Alber Camus; mutluluğu tembellik hakkında arayan Paul Lafargue; mutluluk sevgidir, sevebilen mutludur diyen Herman Hesse kitapta yer alan birbirinden ilginç yazılara konu olan yazar, sanatçı, bilim insanı ve filozoflardan yalnızca birkaçı.
Rosa Luxemburg’un yaşamından bir kesitin anlatıldığı bölüm, kitabın en ilgi çeken bölümlerinden biri. Alman radikal sosyalist hareketinin ve I. Dünya Savaşı öncesi savaş karşıtı hareketin en önemli isimlerinden Rosa Luxemburg, yalnız insan hakları ve sosyal adalet için değil, sevdiği adam Leo Jogiches için de aynı tutkuyla mücadele etmişti. Leo için neredeyse günah değerinde bir boşa harcama anlamını taşıyan kişisel mutluluk, Rosa’nın gözünde, uğrunda savaş verdiği ‘herkesin hakkı olan mutluluk ve doyum’un doğal uzantısıydı. 17 Mayıs 1898 tarihli mektubu, bu görüşünü dile getirdiği onlarca mektubundan biriydi: “(…) İşte yine başladık! Ne dersin! Ayrılmadan önce bana bütün söylediklerine rağmen, o eski türküyü çığırmadan edemiyorum, kişisel mutluluktan dem vuruyorum gene. Evet, lanet olası bir özlem duyuyorum mutluluğa ve kendi payıma düşen gündelik tayını koparabilmek için bir eşek inadıyla direneceğim. Ama bazen bu direnci de yitiriyorum. Duyduğum istem mutluluğun cam gibi berrak daha doğrusu, mezar gibi karanlık olanaksızlığı karşısında yok olup gidiyor. Sevinçsiz mutluluk olmaz ya da belki, bizim yaşamımız, yani ilişkimiz (bence ikisi aynı şey) sevinçten yoksun, kasvetli. Yaşamın kişiye bir daha bırakmamacasına el koyabileceğini anlamaya başladım, yapabileceğimiz pek bir şey yok.”
Yıllar önce bir söyleşide, usta bir öykücü katılımcılara bazı kitapların, birden fazla okunmayı hak ettiğini söylemiş ve örnek vermişti: “Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanını dört kez okudum. Her okuyuşumda ıskaladığım yerlerin farkına vardım.” Sizlere tuhaf gelecek ama ben de 50 Maddede Mutluluk’u ilk okumamda, iki kez okumuş oldum. Madde madde her bölümü sonuna kadar soluksuz okuduktan sonra, bu defa önemli yerlerin altını çizmek için ikinci kez okudum. Bu denemeyi yazmak için, hiç olmazsa altını çizdiğim yerleri yeniden okuyayım, dedim. Anladım ki usta yazarın dediği gibi, bir kitap; üçüncü, hatta dördüncü kez okunmayı hak edebiliyor. Abartılı bulmazsanız, “50 Maddede Mutluluk, defalarca okunabilir,” diyebilirim. Hadi o zaman, okumaya yeniden başlayayım…
Dr. Muhsin Boz – edebiyathaber.net (7 Ağustos 2020)