“Of, of, of ki ne of…” diye merak uyandıran bir girişle başlayan bir kitapla birlikteyiz. Kitabın hemen ikinci cümlesinde küçük bir çocuğa bu kadar ‘of’ dedirten şeyin ne olduğunu öğreniyoruz.
“Eldivenlerimden birini kaybettim.
Hiçbir yerde bulamadım.”
Hikayenin tamamını bir çocuğun gözünden görüyor, olayları onun dilinden dinliyoruz. Bir kayıp öyküsü okuyacağımızın sinyalini alır gibi olup okumaya devam ediyoruz. Buradaki “eldiven” metaforu hikayeye oldukça derinlik katıyor. “Tek” ve “çift” olma durumlarını gözden geçiyoruz. Bir çift ayakkabı, bir çift eldiven, bir çift göz, tek bir çocuk, tek bir ağaç vb… Tek başınayken anlam kazananlar, çift olduğunda anlam kazananlar… Teki olmayan bir eldiveni kullanmak özel durumlar haricinde pek tercih edilen bir durum değildir.
Kırmızı eldiveninin tekini bulamayan çocuk kayıp eşya bürosuna gider. Eldiveninin tekini orada da bulamayınca orada bulduğu, kendisininkinden farklı bir ‘yeşil’ eldiveni alır. Üstelik bu yeni eldiven eskisinden daha da iyidir.
“Birbirinin aynısı olmayan iki eldiven daha orijinal.” diye düşünürken yeni bir çatışma yaşanır:
“İyi ama diğerleriyle aynı olmadığın ya da orijinal olduğun zaman insanlar sana gülüyor. Ya da daha kötüsü, senden rahatsız oluyorlar.”
Çocuk maruz kaldığı bu durumun yalnızca eldivenler yüzünden olmadığının farkında olduğunu cesurca, çekinmeden okura söyler. Tanıdığı insanların her şeyi “birlikte” yaptığını örneklerle açıklar. Sıra kendisine gelince, kendisi hakkında:
“Ben “münzevi” türde dedikleri biriyim. Her şeyi tek başıma yaparım. Bunun canımı sıktığını sanmayın.” diyerek tek başına yaptıklarını görselleriyle okumaya devam ederiz.
Diğerlerine benzemeyen bir çocuksanız, pekala arkadaş seçiminiz de diğerlerinden farklı olabilir. Herkes kendi türünden bir canlıyla arkadaşlık yaparken siz farklı bir canlı türüyle iyi bir arkadaş olabilirsiniz. Bunun da bir seçenek olduğunu unutmayın. Kitabın ana karakteri çocuğun da bir arkadaşı var. Çocuğun arkadaşı yaşlı bir meşe ağacı, üstelik her canlı gibi onun bir adı bile var: Bertolt.
Çocuk ağacına tırmandığında, ağacın dallarından kimsenin onu göremediğini ama kendisinin herkesi görebildiğini söyler. Herkesi görürüm diyerek geçiştirmez ve gördüklerini açıklama gereği hisseder. Kendisi görünmezken gördükleri ise çok ilginçtir: Fırıncının güneşlenen karısı ve o esnada güya klivyalarını (kafir zambak) sulayan papaz efendi, başkasının ağacından kiraz araklayan yaşlı bir kadın, bir çift gencin öpüşmesi, bakkaldan boş şişe çalıp sonra onu tekrar satacak olan ikizler, tren vagonuna grafiti çizen bir adam, çimleri ilaçlayan beyefendi, avlanmanın yasak olduğu yere av için tuzaklar kuran postacı ve mısır tarlasındaki mısır koçanlarını kemiren keçi…
Tüm bunların yanı sıra çocuk, ağacında yalnız olmadığını, orada başka canlı türleriyle ağacını paylaştığını söyler. Bertolt onun için güvenli limandır. Kuvvetli fırtınalar bile Bertolt ile birlikteyken masal tadındadır.
Çocuk, her yıl ilkbaharın gelişini sabırsızlık ve heyecan içinde bekler. Bir gün beklediği ilkbahar gelir, bütün ağaçlar tomurcuklanır, dalları yeşillenir; Bertolt hariç! Çocuk günlerce sabırla ağacının yeşermesini bekler hatta bunun için dua bile ettiğini söyler. Uzun günlerin ardından ümidini keser.
“Artık Bertolt ölmüştü.
Bir kedi öldüğünde bunu anlarız.
Aynı şey bir kuş için de geçerli.
Ama bir ağaca baktığınızda bunu hemen anlamazsınız…“
Bertolt, yakılacak bir oduna, mobilyaya ya da bir kürdana dönüşmeden önce bir şey yapmak ister. Aklına bir fikir gelir. Koşarak önce kendi okulundaki kayıp eşya bürosuna sonra da bütün okullardaki bürolara gider. Kitabın buradan sonraki bölümlerinde sözcükler bitiyor sadece görseller üzerinden hikayeye devam ediliyor. Ama nasıl heyecanla bakılıyor o görsellere, sayfalar nasıl büyük bir coşku ve merakla çevriliyor, görmeniz lazım diyerek kitabın devamını anlatmıyorum.
Her yaştan okurun kendisinden bir şeyler bulabileceği sadeliğin derinliğinde olan “Canım Ağacım” kitabında; farklılıklar, arkadaşlık, geri dönüşüm, sevgi, kendini tanıma, yaşam ve ölüm, aidiyet, birliktelik, kayıp vb. olası kavramlar üzerinde çocuklarla tartışılabilirsiniz.
Oldukça dokunaklı ve hassas konuları bu kadar az cümle ve abartısız çizimlerle zorlamadan anlatan “Canım Ağacım” kitabı Mehmet Erkurt’un çevirisiyle Can Çocuk Yayınlarından çıkmıştır.
Meryem Ermeydan – edebiyathaber.net (31 Ağustos 2020)