1967 yılında Adıyaman Besni’de doğan Doğan Doğan doksanlı yılların ikinci yarısında Frankurt’ta bulunan Goethe Üniversitesinde hukuk okudu. İki binli yılların ilk yarısında ise yine Frankurt’ta bulunan dünyaca ünlü güzel sanatlar akademisi Stadelschule’de sanat eğitimi aldı. Bu sırada bir dönem New York’ta bulunan Cooper Union’da eğitim gördü. Akademiyi master yaparak bitirdi, ardından Berlin’e yerleşti. Sanatçının bu güne kadar çok sayıda kişisel sergisi açıldı, işleriyle grup sergilerinde yer aldı.
Akaretler Sıraevler’de 3-22 Eylül tarihleri arasında geçtiğimiz yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Artweeks@Akaretler’de Merkür Galeri’ye ayrılan bölümde Doğan Doğan’ın altı işi sergilenmişti. Tuval üstüne dikilmiş kumaş ve yağlıboya, karışık teknikle üretilmiş işlerdi bunlar. Dikkatle incelendiğinde işlerin kırkyama tekniğiyle yapılması dikkat çekiyor. Kırkyama, özellikle savaş yıllarında yoksul kesimlerin giyim ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli bez parçalarının bir araya getirilmesi ve değişik biçimli desenler üzerinden dikilmesi yoluyla varolmuş ve dönüşmüş geleneksel bir el sanatı tekniğidir. Üretimi yoğun emek ve zaman ister. Kendi başına bir işe yaramayan, artık kumaş parçalarının bir araya getirilmesi, değiştirilip dönüştürülerek yeniden kullanıma sunulması söz konusudur. Bu çevreci üretim israfı önler, tutumluluk çağlarının tekniğidir, gösteriş çağında ise farklı türden endüstriyel üretimlerin hizmetine girmiştir.
Doğan Doğan’a işlerinde kullandığı kumaşları bir kadın arkadaşı vermiş. Aslında arkadaşı bu kumaşları atacakmış. Kumaşları sanatçının yaşadığı Berlin’e göndermiş. Bu arada kumaşların üretildiği yer Hindistan… Bu altı çalışmasında sanatçının doğada var olan her şeyin değişip sanata dönüşerek eşsiz biçimde varlığını bir süre daha sürdürmesi yaklaşımına göndermeler yaptığını düşünüyorum. Tozdan-noktalar, puanlar- bütüne, bütünden-dikilerek bir araya getirilen bütün parçalar, onları bütünleyen dikişler, izler- toza doğru bitmek bilmeyen bir döngü var. Bu, evrim aslında.
Sanatçının bu işlerinde puantizm ve kübizm etkileri hissediliyor. İşlere verilen “insan gözünden gökyüzü, dünya çapında gökyüzü” isimleri, bütün renklerin kullanımıyla noktalar yüzeyde bütünleştiğinde yaşam sevinci veriyor. Doğada varolan bütün canlılar, farklı renkleri ve biçimleriyle, zayıf ya da güçlü dikişler aracılığıyla birbirine bağlı, bir tür ağ bu aslında. Ancak insan denen varlık, sınırlar ve çitler çekerek, çerçeveleme yaparak bu yüzeye sürekli müdahalelerde bulunuyor. Belirsizlikleri azaltmaya, doğayı kontrol altına almaya çalışıyor.
Doğan Doğan nesneleri gereksiz yere çoğaltmıyor, kumaş artıklarını güncel sanatın nitelikli ürünlerine dönüştürüyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (14 Eylül 2020)