Hayat bazen sandığımız daha karmaşık ve öngörülmez olabiliyor. Yaşam denilen şu tuhaf uğultu tüm belirsizlikleri karşımıza dikiliyor. Kontrol edemediğimiz olaylar dizgisi peşi sıra karşımıza çıkıyor. Zaman akışında sapmalar oluşuyor, yaşamla kurulan bağlar zayıflıyor. Böyle anlarda hayatla yeniden güçlü bağ kurabilmek için doğru bağlantıları kurmak gerekiyor; mekânlar, insanlar, müzikler bu bağlantıların frekans noktaları oluyor. Bahsi geçen frekansların tesisi için de doğru yere bakmak, doğru iletişimi kurmak gerekiyor. Çağdaş dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Haruki Murakami külliyatının en önemli temaları hayatla kurulmaya çalışılan bağlar, yalnızlık, belirsizlik, yaşamın döngüsüdür. 21. yüzyıl insanın içerisine düştüğü belirsizlik ve yalnızlık halleri yazarın her daim irdelediği unsurlar. Hayattaki yönlerini bulamayanlar, gerçekle rüya arasına sıkışıp “eve dönmenin” yollarını arayan karakterlerin hikâyeleriyle uzunca bir süredir yazarla birlikte yolculuk yapıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap’tan Ali Volkan Erdemir çevirisiyle yayımlanan Dans Dans Dans da bilindik Murakami temaları üzerinden ilerleyen bir roman. Dans Dans Dans, Murakami’nin fare üçlemesinin son halkası ve Yaban Koyunun İzinde kitabının bir devamı niteliğinde. Hikâye boyunca yalnızlık, arayışlar, şık bir müzik seçkisi ve gizemli olaylar zinciri bize eşlik ediyor.
Hayatın döngüsü
Dans Dans Dans’ta 34 yaşında, karısı tarafından terk edilmiş, yakın dostunu kaybetmiş, çeşitli gazete ve dergilere lokantalar üzerine yazılar yazan ve birkaç yıl önce Yunus Otel’de başına garip olaylar gelmiş bir karakterin hikâyesine eşlik ediyoruz. İsimsiz karakterimiz tek düze bir hayata sahip, gündelik hayatta yanından geçerken fark etmeyeceğiniz tipte birisi. Karısının aniden kendisini başka birisiyle terk etmesinden sonra yapayalnız kalmış ama Yunus Otel’de yaşadığı olağanüstü olayları ve yine aynı otelde beraber olduğu Kiki’yi unutamamış birisi aynı zamanda. Tüm bu tek düze ve tek başına hayatın sürüp gittiği bir dönemde içindeki sese uyup Yunus Otel’e yeniden gitme kararı alıyor. Lakin Yunus Otel bıraktığı gibi değildir tamamen değişmiştir. Yine de burada kahramanımızı çeken ve kalmaya zorlayan bir şeyler vardır en azından hissiyatı öyledir. Bu otelde önce resepsiyonist Yumiyoşi işle tanışır sonra da ilk göz temasıyla birbirleriyle garip bir bağlantı kuran 13 yaşında gün boyu rock parçaları dinleyen Yuki ile tanışır. Bu karakterler ve kahramanımızın okul arkadaşı şimdilerinin ünlü oyuncusu Gotanda ve yıllardır kayıp olan Yuki arasında tarifi zor bir bağ söz konusudur. Tüm düğümler ise otelin içerisinde gizlenmiş Koyun Adam’dadır. Bu bağların gizemi ve hayatın onlara sunduğu işaretleri bir şekilde çözmeleri gerekmektedir; çünkü olaylardaki sis perdesi peşi sıra gelen cinayetlerle daha da karmaşık bir hal alacaktır. Kahramanımız ise Koyun Adam’ın öğütlerini uygulamalı ve adımlarını sıklaştırıp çok iyi dans etmelidir. Bütün düğüm ve olayların sırrı buradadır. Koyun Adam ona aynen bu söylemiş, çok iyi dans edip hayatla bir şekilde yeniden bağ kurmanın yollarını sağlaması gerekmektedir. Peki ama tüm bu dans etme ve söylediği diğer semboller neyi ifade etmektedir? İşte kahramanımızın önünde aşması gereken en önemli engel budur dahası çözmesi gereken bir de gizemli bir cinayet vardır. Dünyanın en sıradan adamı için çözülmesi zor bir kaostur söz konusu olan. Gerisi hayat, bir takım cevapsız sorular ve rayına oturan bir hikaye; en nihayetinde hayatın bir döngüsü vardır. Zamanla her şey bir şekilde dengesini bulur, yeter ki doğru yere doğru şekilde bakılsın.
Her şey olur her şey geçer hayat kalır
Dans Dans Dans, çok katmanlı bir hikâye örgüsüne sahip; bir taraftan polisiye romanlarını hatırlatan gizemli cinayetler diğer taraftan yolunu ve istikametini kaybetmiş yalnız karakterler. Polisiye, varoluşsal sorunlar ve rüya ile gerçeğin birbirine girdiği tipik Murakami akışına sahip bir anlatı. Özellikle yalnızlıkla baş etme yaşamın döngüsü ve kendi hikâyeni yazma temaları Murakami’nin romanın alt metnini oluşturuyor.
21. yüzyıl için çok şey söyleniyor söylenmeye de devam ediyor. Lakin bu yüzyıl insanı için sanırım en doğru tarif yalnızlık olacaktır. Günümüzde tekil yalnızlık tarifi de yapılıyor aynı evde ama yalnız, paylaşımsız ve arada bir bağın olmadı ilişki biçimleri. Murakami’de tüm romanları boyunca karşımıza çıkardığı karakterle yüzyılın yalnızlık hallerini resmediyordu bir anlamda. Dans Dans Dans’ta da benzer bir hissiyat söz konusu. 34 yaşında, hayatındaki herkesin bir şekilde ortadan kaybolduğu ya da terk ettiği bir karakterle karşı karşıyayız. İsimsiz kahramanın 34 yaşında olması burada kritik bir dönemeci imliyor. 30’lu yaşlar bir çok şeyin bitişini ve pek az şeyin başlangıcını imlemektedir modern dünyada. Geçip giden bir gençlik onun yerine de tünelin ucunda bekleyen yaşlılık. Dolayısıyla modern birey bu yaşlara az hata yapıp, ne olursa olsun birisini bulup hayatını düzene sokmaya çalışır ki; yolun yarısına geldiğinde bu yükle tek başına baş edebilsin. Romandaki baş karakter ise yolun yarısını yalnızlık ve kaosla karşılıyor. Tek düze hayat ve kendini zamanın boşluğuna bırakması nedeniyle hayatla sıkı bir bağ kuramıyor. Tüm bu sonsuz uğultudan çıkabilmek için hayatla doğru bir şekilde bağ kurmak gerekmektedir. Bunun için de dans etmek meselesi önemli bir metafor olarak karşımıza çıkmaktadır. En nihayetinde müzik değişince dans da değişir, adımlar hızlanınca ahenkle buluşunca dans da anlam kazanır. Hareket devinim aynı zamanda hikaye demektir; çünkü ancak yola çıkanların hikâyesi olur. Kahramanımız da bu durumun idrakına bir şekilde farkına varıyor içerisine düştüğü hikâyeyle olgunlaşarak, kadrajındaki sis perdesini kaldırarak bağlantıyı yeniden sağlıyor. Her şey olur her şey geçer hayat kalır…
Uzay boşluğunda dönüp duran mavi topun içinde yaşamanın manası nedir gerçekten? Klişelere düşmeden yanıt bulmak zor ya da yanıt aramak da zorunlu değil. Lakin burada akıp geçen sürede, yolculuğun anlamı nedir? Bu denli kaosu, uğultuyu, belirsizliği nasıl anlamlı kılabiliriz. Sevdiğin kişiyle aynı manzaraya bakıp bir ortak zaman dilimi yaratmak, güzel müzik dinlemek, muhabbet etmek, yola çıkmak, eve dönmek belki de… Standart ve sınırları belirli bir hayat izleği ama tüm bunları yaparken de yanında sevdiğin biriyle bunları paylaşmak anlamlı kılıyor tüm bunları. Yalnızlık insanı özgürleştiriyor, bir tarafıyla cesur kılıyor. Kimseye ihtiyacım olmadan her şeyin üstesinden gelebilirim hissi veriyor. Lakin bu özgürlük hissi de aidiyet duygusunu zedeliyor. Bütün hikayeler eve (somut bir mekandan bahsetmiyorum) dönmekle ilgilidir, biriktirdiğiniz hikayeleri anlatacağınız bir eviniz yoksa, şayet; bu özgürlük sizi esir alır. Aidiyet önemli çünkü birine, bir şeylere… Biraz kişisel bir hat üzerinden gidecek olursam, tıpkı Murakami gibi tek çocuk olarak büyüyen biri olarak yalnızlık kolayca aşılabilen, üstesinden gelinebilen hatta bazı anlarda fena da hissettirmeyen bir şeydir. Lakin işi tek kötü tarafı bunun bir alışkanlığa dönmesidir. İşte bu yüzden bağlar, çoğulluk önemlidir. Dans Dans Dans’ın da tüm o varoluşsal arayışının çıkış yolu da buradadır. Yolun yarısına gelmiş, yalnız ve tek düze yaşayan romanın kahramanın da adımlarının ahenkli olabilmesinin tek koşulu da budur zaten.
Dans Dans Dans, yalnızlık hallerinin, gizemin, rüya ile gerçeğin, kapitalizmin, modern hayat çıkmazının, kadın erkek ilişkilerini, aşkı, dostluğu, kayıp zamanı kısaca 21. yüzyılın kısa özetini harika rock ve caz parçaları eşliğinde anlatan, incelikli bir roman. Ali Volkan Erdemir’in özenli çevirisiyle mutlaka okunması gereken bir roman.
edebiyathaber.net (19 Eylül 2020)