Norveçli kâşif, dağcı, yayıncı, yazar, sanat koleksiyoncusu, avukat Erling Kagge’nin sessizlik üzerine eşsiz güzellikte anlatısı “Gürültü Çağında Sessizlik-Dünyayı Dışarıda Bırakmanın Keyfi” Nezihat Bakar-Langeland’ın nitelikli çevirisiyle Norveççe aslından Türkçeye çevrildi ve Alfa Kitap etiketiyle yılın ilk günlerinde okurla buluştu. Güney Kutbu’nu yalnız başına keşfe çıkan ilk insan olmasının yanı sıra “Üç Kutup Noktası”nı –Kuzey, Güney ve Everest Dağı zirvesi- geçen ilk kâşif olan Kagge şehrin gürültü patırtısından, teknolojinin kulu kölesi olmuş zihinlerimizden kurtulup sessizlikle nasıl bir araya gelebileceğimizi, ona nasıl ve nerede ulaşabileceğimizi anlatıyor bu kısa, yalın ve derinlikli metninde.
Sessizlik nedir? Nerededir? Neden şu an hiç olmadığı kadar önemli? Kagge, bu soruların yanıtlarını bulmak için öncelikle deneyimlerinden yola çıkıyor. Saplantıya dönüşen sorularının peşinden giderek yazmaya, okumaya, düşünmeye başlıyor. Yanıt olarak otuz üç bölümden oluşan elimizdeki araştırma kitabını oluşturuyor, içerikle uyumlu enfes fotoğraflar eşliğinde sessizliğin gücünü hissetmemiz için zarif bir çağrıda bulunuyor. Okurlarına dünyayı dışarıda bırakmanın mümkün olduğunu göstermeyi başarıyor.
İnsan hayatı boyunca gürültüden kaçıyor ya da kaçmayı deniyor, kaçmak istiyor. Gerçekten kaçmak istiyor mu? Peki temel amaç ne? O ilk ve temel sessizliğe ulaşmak olabilir mi ya da temel seslere? Trafik, çevre yollarının uğultusu, evin içinden gelen sesler, beyaz eşyalar, inşaatların bitmek bilmeyen yıkım ve yeniden yapım sesleri, konuşan ve bağıran insanlar… İnsanoğlu bunu nereye kadar ve nasıl kaldırabilecek? Yoksa kentlerde yaşayanların temel derdi sessizlik değil de daha çok ses mi? Kagge’nin amacı sessizliğe ulaşmak… Yazarın Antarktika’da geçirdiği zamanlar, deneyimleri sessizliğe ulaşma konusunda onun için çıkış noktalarını oluşturuyor: “Antarktika bugüne kadar bulunduğum en sessiz yer. Güney Kutbuna tek başıma gittim ve tekdüze uzanan alanda kendi çıkardığım sesler dışında tek bir insan sesi yoktu. Büyük, beyaz hiçliğin en uzak iç kısımlarındaki buz üzerinde tek başıma, sessizliği hem duyabiliyor, hem de hissedebiliyordum.”
Her şeyin kökeninde merak duygusu var, neşenin en saf hali. Yazar için amaç bilim yapmak değil, küçük bir keşif gezisi yeterli, daha fazla bilgiye götüren bir tohum atmak gerek başlangıçta. Yolculuk, Norveçli şair Jon Fosse’nin bir dizesiyle başlıyor: “Kimsenin hatırlamadığı bir aşk vardır.” Bu aşk sessizlik mi yoksa? Doğru kelimeler zihindeki düşünceleri harekete geçirebilir. Şaire göre sessizlik beraberinde merakı getirir. İçinde büyük bir görkem taşır okyanus gibi, sonsuz karlarla kaplı bir plato gibi. Bu görkemi merak etmeyenler bundan korkar. Ve muhtemelen çok sayıda kişi sessizlikten korkar (ve bu nedenle her yerde ve her şeyde müzik çalınmakta). İnsan aslında kendini daha iyi tanımaktan korkar aslında.
Peki yazar sonunda sessizliğe ulaşmayı başarabiliyor mu?Sessizlik mümkün mü gerçekten? Geleceğin ve geçmişin anlamının yittiği, şimdide kendi hayatının içinde o anda var olduğunda, “Dünya, içine girdiğinizde yitip gider,” demiş Martin Heidegger, işte tam da bu olduğunda mümkün. “Antarktika dünyanın en büyük çölüdür, sudan oluşur ve Güney California’dan daha fazla saat güneş ışığı alır. Burada saklanacak bir yer yoktur. Uygarlık içinde anlattığımız günlük küçük yalanlar ve yarım yamalak doğrular, uzaktan bütünüyle anlamsız görünüyor.”
Kaynak: Gürültü Çağında Sessizlik, Erling Kagge, Alfa-Araştırma, Norveççe Aslından Çeviren: Nezihat Bakar-Langeland, 1.Basım:Şubat 2020, 122 s.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (2 Ekim 2020)