“Hepimiz aynı yazarın kaleminden çıkmıştık. Onun roman kahramanlarıydık. Yazar bu! Bir gün karakterleri mezarından uyandırıp göğün altına serpiştirebilir. Kim bilir? Keşke burada sonlansaydım dedim kendime. Sahi son neydi?”
Roma’da başlayan Bari’de devam eden, sonrasında İstanbul’da geçen ve nihayetinde tekrar Bari’nin sokaklarında biten bir roman “Arafta Zaman”. Şair-yazar Halil İbrahim Polat’ın Klaros Yayınları tarafından yayımlanan ve kısa sürede üçüncü baskıya ulaşan ödüllü ikinci romanı. Okurken sanki olayların geçtiği şehirleri sokak sokak geziyoruz. Aynı zamanda mimar olan Polat, bu kentleri kurmacanın gerektirdiği açılardan anlatırken yer yer yeni nesil mimari eserleri eleştirmeyi de ihmal etmiyor. “Mimarlık tarihi insanlık tarihidir,” veya “Çünkü mimarlık ahlaklı adamların mesleğidir,” diyecek kadar mesleğine tutkuyla bağlı olan yazar, Viyolonsel (2014)’den sonraki bu roman denemesinin başkarakterini de hem mimar olarak kurgulamış hem de ismini Mimar Sinan’a ithafen “Sinan” olarak vermiş. Romanın adı olan Arafta Zaman ise, ressam kahraman Alev’in romanın başkahramanı Sinan’a ithafen yaptığı tablonun adı.
Yazar geleneksel-modern, kapitalist-sosyalist karşıtlığını okura geçirebilmek için her alanı kullanmış. Kent kültüründe, kadın erkek ilişkilerinde, hatta mutfakta pişen yemekte… Daha önce yazmış olduğu ödüllü şiir kitapları bulunan yazar romanın içine şiirsel cümleler serpiştirmiş yeri geldiğinde. Nilnur’a yazılmış şiirler mesela: “Dudağına sığınan gamzelerin aralığına limanlar çizdim.” “Nilnur’u ömrümün rıhtımlarına mıhlayan yazgıya inanmak istiyorum.” “Ben ki yeryüzüne o eşsiz yapıları diken mimarların sonrasıyım. Onların ardında bu kadim derdi, kalbimin ve parmaklarımın izin verdiği yere kadar çizmek istiyorum. Ama şimdi anladım ki, seni gördükten sonra yeraltını da düşlemem gerekiyor. Kazıp kazıp en derin köklerden üreyen çiçek dallarının bir mart sabahı gibi kokmasını istiyorum.”
Arafta Zaman; Sinan, Alev ve Nilnur arasındaki üçlü ilişkiyi merkeze alıyor. Ancak klişe iki kadın bir erkek denkleminden kahramanların derinlikli yazılmış karakterleri, gizemli olaylar ve sürprizli sonuyla kurtulmayı başarıyor. Sinan’ın yedi yıllık sevgilisi Alev, Mimar Sinan Üniversitesi mezunu bir ressam. Roman boyunca Alev üzerinden “Sanat nedir?” tartışması da yapılıyor. Sanatın yorumlanamayacağını hatta bir sanatçının eserinin ne anlattığının sorulması durumunu entelektüel ahlaktan yoksunluk olarak değerlendiriyor anlatıcı. Alev, Boğaz kıyısında bir yalıda, her fırsatta yurt dışına gezmeye ve eğitime çıkan çok zengin bir ailede büyümüş. Sinan ise ev hanımı bir anne ve öğretmen bir baba tarafından büyütülmüş. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden sonra Üsküdar’da yaşayan, bir erkek kardeşe sahip ve tipik çekirdek ailede büyümüş mimar bir genç. Denkleme sonradan dahil olan Nilnur, Beyazıt Kütüphanesinde çalışıyor, annesi ve ablasıyla Fatih’te küçük bir dairede yaşıyor. Sinan, kendisini Alev ve Nilnur arasında öylesine sıkışmış hissediyor ki “Tanrı her şeyin arasında kalmaya izin verseydi de bir tek iki kadın arasında bırakmasaydı biz erkekleri,” diye yalvarıyor.
Roman boyunca çevre betimlemeleri çok başarılı biçimde yapılıyor. Mekânlar işlevsel ayrıntılarıyla anlatılıyor, bazen mimari terimler kullanılıyor. Olayların geçtiği yerleri sokak sokak, bina bina anlatıyor anlatıcı. Her fırsatta mimariyi övüyor. Hikâyenin geçtiği bütün şehirlerde birkaç filmden bahsediyor. Roman, sanat, mimari üzerinden hayatın her alanında hâkim olan çarpık kapitalist sistem eleştirisini kurmacanın gerekleri doğrultusunda yapmayı da ihmal etmiyor. Kahramanımız roman boyunca Eleni Karaindrou’nun piyonada çaldığı “By The Sea” şarkısını dinliyor, sanki bize de okurken dinlememizi salık verir gibi.
Halil İbrahim Polat, 2017 TUDEM Roman ödülünü kazandığı son romanında hayatın her alanında modernite ve gelenekseli karşılaştırarak, şiirsel bir dille ve gizemli bir biçimde kurgulamış olay örgüsünü. Romanın içinde roman yazılması, yazılan romanın intiharla olan bağlantısı kurguyu güçlü kılmış. Faruk Duman, Feyza Hepçilingirler, Hakan Bıçakçı, Kemal Varol ve Özcan Karabulut’tan oluşan ödül jürisi esere birinciliği şu gerekçeyle vermiş: “İtalya’nın Bari kentinden İstanbul’a uzanan katmanlı bir aşk hikâyesi. Romanın duygusal etkisi çok güçlü. İlk cümleden son cümleye merak unsuru başarılı bir şekilde oluşturulmuş. Metin, okur açısından farklı alımlamalara ve üretimlere açık görünüyor. Okur, aşk karşısında farklı bir bakış açısı edinebiliyor. Romanın dil özeni dikkat çekici. Etkileyici bir atmosfer yaratılmış.”
Arafta Zaman, çağdaş Türk edebiyatında iz bırakacak bir eser olarak anılacaktır kanımca…
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (7 Ekim 2020)