“The Aviator” filmi: Hughes’in “k-a-r-a-n-t-i-n-a” obsesifliğinden “geleceğin yolu”na evrilişi | Nurhan Oto

Ekim 15, 2020

“The Aviator” filmi: Hughes’in “k-a-r-a-n-t-i-n-a” obsesifliğinden “geleceğin yolu”na evrilişi | Nurhan Oto

The Aviator-Göklerin Hakimi, çok tempolu, 2004 yılı yapımı biyografik-drama bir filmdir. Tarihsel temalar, girişimcilik, ikonlar, havacılık ve film endüstrilerinin 20-30-40’lı yılları ve Howard Hughes’in zihinsel sağlık sorunları üzerine örülü.

Yönetmen, yapımcı, girişimci, yenilikçi, havacı Hughes’in hayatını konu alan film, Martin Scorsese’nin yönetmenliğinde, John Logan’ın harika bir senaryosuyla bir dönem filmi olarak havacılık / film endüstrisinin etkileşimini-gelişimini yansıtıyor. Hughes’in güçlü yanlarını, tutkularını, zayıf yanlarını ve kırılma noktasını ortaya koyuyor. Çok sayıda; 1927-1957 arası 40 film üreten, 1935’de kendi tasarımı uçakla 352 mph ile hız rekoru kıran, inovasyonları ile endüstrileri nasıl değiştirdiğini ve yaptığı her şeyi başarmak için iyi-kötü hangi riskleri almak zorunda kaldığını, bunların tarihsel akışını sorgulatıyor izleyicisine. Hughes havacılığa katkıları, çabalarına karşın önüne çıkan engeller yönüyle de; Türk havacılığında Hürkuş / Alan / Demirağ dönemlerini anımsatıyor.

Hughes’in hikayesi ihtişamlı yıllarından / odaya kapanmasına evriliyor. Hughes’i her detayıyla anlatıyor. Hastalık korkusu, takıntıları, isteklerini canlandırıyor. Film 1920 – 1940 yılları arasında bir teknikle çekilmiş ve renklendirilmiş gibi görünüyor.

Film Oscar Ödüllünü beş dalda (Best Cinematography, Best Film Editing, Best Costume Design, Best Art Direction, Best Supporting Actress), Altın Küre Ödülünü üç dalda (en iyi film (dram), en iyi erkek oyuncu, en iyi müzik) almıştır. Başlıca Oyuncular Leonardo Di Caprio (H.Hughes), Cate Blanchett (K.Hepburn), Gwen Stefani (J.Harlow),  Kate Beckinsale (A.Gardner), John C. Reilly (Noah Dietrich), Alec Baldwin (Juan Trippe)’dir.

Varlıklı bir ailenin oğlu, “obsesif ve kompulsif kişilik bozukluğu (OSD)” olan Hughes’in (Di Caprio) aile servetiyle yapımcılığını yaptığı “Cehennem Melekleri / Hell’s Angels” adında 1. Dünya Savaşında uçakların havada dalaşını gerçekçi bir şekilde yansıtan ve eşi olmayan bir filmi çekmesi ile Hollywood’da kazandığı şöhreti anlatıyor film. Hughes’un amansız mükemmeliyetçiliğiyle tamamlanması üç yıl sürer, öyle ki Hughes’in, 24 kamerası varken çekimleri için 2 tane daha bulmaya çalışır. Hava sahnelerinin gerçekçi olmasını ister ve bunu sağlamanın tek yolu savaşta kullanılan avcı uçaklarıyla çekim yapmaktır. Ekibi, aylar boyunca Avrupa’yı dolaşır ve uçakları toplar. Hughes’in filosu büyüdükçe, adeta bir havaalanı oluşur. Bir sahnede, pilottan çok alçaktan uçmasını ister, sonunda kameralardan birine çarptığı görülür. Uçakların hızı anlaşılsın diye arkada büyük bulutlar olsun ister, aylarca bulutlanma bekler. En sonunda bütün seti Oakland’a taşır. Bulutların önünde istediği sahneleri çekmeyi başarır. Film hit olur, eksantrik mucit Hollywood’da meşhur olur. Film 1929’da gösterime girmeden hemen önce ilk sesli film çekilmiştir. Hughes, filminin başarısızlığa sürükleneceği kaygısıyla sahneleri sesli olarak yeniden çektirir, dublaj revizyonları yapılır. 3,95 milyon/60 milyon dolara eşdeğer harcanan o zamana kadar yapılmış en pahalı filmin hasılatı 213.741.459 $’olur.

Di Caprio karakteri canlandırırken duygusal değişim ve davranış bozukluklarında çok başarılıdır. Hikaye boyunca büyük ölçüde artan en büyük zaafı germo-fobidir. Stresli durumlar hastalığının, kötüye gitmesine yol açar. Mikroplara karşı OCD’si artar, uçak direksiyonunu selobantlarla sarar, restoranda tabağına dokunulduğunda yemeden bırakır, yanında sabun taşır, kapıya dokunamadığı için restoran tuvaletinden çıkamaz, geleni bekler.

Filmde Hollywood’dan birçok ünlüyle olan gerçek yaşanmışlıklarını, etkileşimleri görürüz. Bir yıldız yaptığı Jean Harlow (G. Stefani) ve romantizm yaşadığı Katharine Hepburn (C. Blanchett) Hughes’u hiçbir zaman tam olarak kabullenmez. Başarıları sürerken Katherine’ın bir başkasını tercih etmesi, Hughes’dan ayrılmasıyla OCD ile derin yüzleşir. Öyle ki mental kompülsiyon gelişir, üstündekiler dahil tüm kıyafetlerini yakar. Konuşmalarında bazı frenlenemez kelime tekrarlamaları söz konusu olur. Çalışanlarını yabancı olarak algılar.

Film yapımcılığı sürerken uçak yapımı şirketine ortak olur. Yeni uçaklar tasarlama (H-1 uçağı), Atlantiği geçme gibi hava hız rekorları kırmaya, dünyanın etrafında uçmaya ve hayatını test uçakları için riske atmaya başlar. Uçakla üç gün-yirmi saatte dünya turu atarken, Trans-World-Airlines (TWA) hisselerini toplar. Bu dönemde uzun menzilli seyahatlere uygun uçak tasarım yatırımı tutkusu ile tüm finansal riskleri alarak dönemin havayolu devi Pan-Am ile rekabete girer. Her zaman “en”lerin peşindedir. Dünya üzerinde en yüksekten uçan, en hızlı keşif uçağı olmasını planladığı XF-11 uçağı ile 1946 yılında ilk uçuşunu yaparken üç evi yerle bir ederek düşer, ağır yaralanmıştır, ama pes etmez.

Cesur fikirleri ve eksantrik yaklaşımlarıyla, Pan-Am’ın Başkanı Trippe(A.Baldwin), Senatör Brewster (Alan Alda) gibi güçlü düşmanlar kazanır ve Hughes’in hükümetin milyonlarını israf ettiğini kanıtlamaya çalışırlar. Stresli durumlar, hastalığının kötüye gitmesine yol açar. Evine girilip arama yapılması, her yere dokunulmasının üzüntüsüyle hastalığı ile tekrar yüzleşir, ciddi bir kriz yaşar, kendini odaya izole eder. Q-u-a-r-a-n-t-i-n-e kelimesinin harflerini sıralama refleksini çocukluğunda annesinin “güvende değilsin“, “kapıdaki kırmızı işareti görüyor musun?” vb. söylemleriyle “salgın-hastalık korkusu” naveaşırı temizliğe teşvik etmesiyle edindiğini anlarız. Yeni izleyenlere bu yönüyle Covid-19 günlerinin etkisini düşündürür; teşvikleri aşırı değiştirilen çoçukları. Şu kelimeleri istemsizce tekrarlar; “Show me all the blue prints”, “come in with the milk” ve “the way the future”. Bu süreçler sırasında tüm projeleri askıya alınmıştır ve senatoda sorgulama geçirmesi gerekir, ancak hastalığı ölümcül boyuta çıkmıştır.

Hughes örneğinde; OCD’nin üstesinden gelmenin yolunun, kişinin kendi farkındalığı ve iradesiyle başlatmasıyla mümkün olduğunu, yakınlarının da desteğini gerektirdiğini anlarız. Ava Gardner (K. Beckinsale) destek verir. Her şeye rağmen zoru başarır, güçlüce döner. Aslında film boyunca havacılığın iyiliği için, birçok iç mücadelesini de başarır. El sıkışmaktan kaçınırken, kazanmak istediği senatörün elini sıkar. Halka açık yerlere çıkmaktan nefret eder, ancak kendisini “savaş vurgunculuğu” suçlamalarına karşı savunmak için senato önünde ifade verir. Halkı kazanmak zorunda kaldığında, aniden güçlü ifadesiyle çekici hale gelir.

Havacılık tarihinin en ünlü projelerden olan Hughes’in Hercules isimli deniz uçağının, Transatlantik uçuşlarda kullanılması planlanmıştır. Ancak inşası savaştan sonra bitter. 1947’de Hughes, kanat açıklığı futbol sahası genişliğinde olan 180 ton’luk uçağını uçurur. Bu rekor 2019’a kadar aşılmaz.

“Paranoyak, deli bir milyoner değilim… Ben bir milyarderim” ve “Mükemmeliyetçi doğam yüzünden, hiçbir şeyin yarım yapılmasına veya hiçbir şeyi yarım bırakmaya tahammül edemiyorum. Eğer hayatım boyunca bir hata yaptıysam bu da çok çalışmış ve her şeyi kendi ellerimle yapmış olmamdır” diyen Hughes bizlere hastalığının onun başarısını durduramayacağını kanıtlar.

Kaynaklar:

1.https://tr.wikipedia.org/wiki/Howard_Hughes

2.https://web.library.yale.edu/sites/default/files/files/Aviator%20Notes.pdf

3.Beck, Hunter Freeman (Spring 2016) “Howard Hughes and the Development of Cinema, Aviation, and Medical Science,” Tenor of Our Times: Vol. 5, Article 9. https://scholarworks.harding.edu/tenor/vol5/iss1/9

4.http://www.academia.edu/download/58838948/Howard_Hughes.pdf

Nurhan Oto – edebiyathaber.net (15 Ekim 2020)

““The Aviator” filmi: Hughes’in “k-a-r-a-n-t-i-n-a” obsesifliğinden “geleceğin yolu”na evrilişi | Nurhan Oto” üzerine 84 yorum

  1. Geri izleme: ROOFIX

Yorum yapın