Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ayşegül Bayar Kaya’yı, arkadaşı Münire Çalışkan Tuğ ile konuştuk.
1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını genelde mutfaktaki masada yazar. Yazacak başka yeri olmadığından değil bir kez orada başlamış ya, mekânı kolay kolay değiştiremiyor. Yazdıkları üzerinde sık sık konuşuruz ama bazen haftalarca süren bir sessizliğe bürünür, aramaz, sormaz. Böyle zamanlarda yeni bir öykünün ardına takılıp gittiğini, kendini satırlar arasında gönüllü bir kayboluşa bıraktığını anlar, o arayıncaya kadar ben de sessiz kalırım. Bazen gecenin bir vakti, yazdığı bir öyküyle ilgili, kendisiyle konuşuyormuş gibi yazar bana. Cevap bile beklemez. “Sesli düşünüyorum şu an,” der. Yazma anlarına ilişkin ilginç bir anımız yok ama Gece On İki Sancıları’nın oluşumuyla ilgili unutulmaz bir süreci paylaştık.
Bir gün bana bir öykü gönderdi. Öyküdeki yan karakterlerden biri olan Deli Nuri, çöpten bulduğu bozuk radyosunu kulağına dayamış, sokak sokak gezip radyodan türkü dinlediğini iddia ediyor. Kendisinden bir ya da iki cümle ile söz edilmesine rağmen benim için o kadar somut, o kadar canlı ki bir film şeridi gibi yerleşti belleğime. Gözümü her kapattığımda Deli Nuri canlanıyor kafamda. Ayşegül’e “Nuri’nin de öyküsü yazılmalı,” dedim. Önce itiraz etti, sonra yazdı. Nuri de başka öykülere yol açınca Gece On İki Sancıları çıktı ortaya.
2) Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Yazı konusunda hep sesli düşünür, kendine kızar, olmadı, der. Yazdıklarını siler, bozar, yıkar, yeniden kurar. Bütün bunları yaparken bolca fikir alışverişi halinde oluruz. Okuma konusunda da sevdiğimiz, beğendiğimiz kitapları birbirimize öneririz. Beraber okuduğumuz kitaplar üzerinde tartışırız. Onat Kutlar’ın İshak’ı bu kitaplardan biri örneğin. Günlerce konuştuk İshak’taki öyküler üzerine. Göçmüş Kediler Bahçesi de beraber okuyup üzerine konuştuğumuz kitaplardan.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdığı her metnin ilk okuyucusu benim. Bazen bir öykünün on değişik versiyonunu okuduğum olur. Öykünün adından tutun da kurgu, geçişler, dil özellikleri gibi her konuda fikir alışverişi yaparız. En çok da öykü finalleri üzerine tartışırız. Yazdığı metinlerin finallerini önceden belirlemez. Metin kimi zaman onu birkaç finale birden götürür. O zaman en etkili finale yoğunlaşmasında yol gösterici olmaya çalışırım. Aklına yatanı metnine yansıtır.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Kulaklıklarını takar, piyano eserleri dinler genellikle. Yazdığı öykünün ruhuna uygun müzikler seçer. Gece On İki Sancıları’nı Bach’ın eserlerini dinleyerek yazdığını biliyorum. Kulağında devamlı müzik olduğu için gürültüden pek etkilemez ama etrafında dolaşan olursa yazmaya odaklanamaz.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
En son, Oğuz Atay’ın kitaplarını yeniden okuduğunu biliyorum. Bu aralar birlikte Selçuk Baran kitapları okuyup tartışıyoruz.
edebiyathaber.net (5 Kasım 2020)