Yeniden gülmelerin muammasına adanmış öyküler | Likya Bademci

Kasım 11, 2020

Yeniden gülmelerin muammasına adanmış öyküler | Likya Bademci

“Yeniden gülmeyi başarabilen insanların muamması” için öyküler diye yazıyor Şermin Yaşar’ın Doğan Kitap’tan yayınlanan yeni kitabının arka kapağında. En son geçtiğimiz sene yine bu zamanlarda Gelirken Ekmek Al kitabıyla okurlarla buluşan Yaşar, bu kez 16 öykülük yeni kitabı Deli Tarla ile okurlarıyla buluşuyor.

Yaşar’ın şimdiye dek yayınlanan öykülerinin ortak noktası hayatından içinden, dileğini kalbine gömmüş, hep anlaşılmayı beklemiş, biraz mahcup, biraz mağrur, kendi halinde insanların hikayelerini, başkalarına anlatamayıp gözlerinde sakladıkları hüzünlerini, sırlarını okurlarıyla buluşturuyor olması. Sade anlatımı kadar her ne kadar hüzünlerden bahsediyor olsa da içinde saklı neşesini diri tutan, kelime oyunlarıyla, şakacılığıyla umudunu yitirtmeyen bu hikayeciliğini yeni kitabında da sürdürüyor yazar. Bir yandan merhamete muhtaç kalpleri anlatırken bir yandan da beklenmedik, coşkulu şaşırtmacalarıyla yine sarıp sarmalıyor okurunu.

Tıpkı hikayelerindeki karakterin şefkate muhtaç olması gibi, belki okurlarını da aynı şefkatle kucaklıyor. Bunu biraz da bilerek yapıyor. Zira aslında anlattığı her hikâyede hayal kırıklığı düşlerinden büyük karakterleri kadar, hayatın içinde de bu duyguyu tatmış ruhlara dokunmasını iyi biliyor. Onun hikayeciliğini kendine has kılan en önemli özelliği de bu oluyor belki. Bu yüzden arka kapakta yazan “yeniden gülmeyi başarabilen insanların muamması” cümlesi çok anlamlı geliyor kulağa. Gülüşü yüzünde solmuş insanların bir şekilde bunu yeniden başardıklarında dahi göz bebeklerinin derinlerinde gizlenen gölgeler, Yaşar bu gölgeler arasında geziniyor. Oraları iyi tanıyor.

Kitabın ilk öyküsü kitaba da ismini veren öykü, Deli Tarla. Ortada anneden kalan, istenmeyen bir tarla ve miras tartışması var. Gidenin ardında bıraktığı şey her zaman güzel hatırlanmıyor elbette, bazen de kötü anıları çağrıştırıyor. O kötü anılara, kederin bıraktığı ağırlığa kim sahip çıkacak, istese de istemese de o yükü kim sırtlayacak? İkinci öykü Adieu Hala yine benzer bir aile mirasını sırtlıyor. Bu kez bir tarla değil, bir terk edilmişlik mirası mevzu bahis. Terk edilmenin ve yalnızlığın ağırlığı. Gidenleri bir gün geri dönecekler umuduyla beklerken insanın kendi kendini atıllaştırıp iyiden iyiye yalnızlaşması, hareketsizleşmesi…

Sahaflarda büyük fotoğraf bavulları olur, içlerinde tanımadığınız, hayatınız boyunca da tanışmayacağınız insanların yüzlerce fotoğrafı. Her fotoğraf aslında bir hikâye anlatır. Meraklıları çok iyi bilirler ki hem merak uyandırır hem de sorularınızın yanıtını asla bilemeyecek olmanın beraberinde size aklınızdan hikayeler yazdırır bu fotoğraflar. Cebimdeki Osman da tam da böyle bir yerden fırlamış, belki tüm kitap içindeki en muzip, en oyunbaz hikayesi Yaşar’ın. Ama Öyle Olmadı ise tam olarak ismiyle müsemma, hep planlanan, düşlenen, olması beklenen şeylerin arasında hiç de planlandığı, düşlendiği gibi olmayan oldurulamayan şeylerle geçip giden bir ömrün tanığı.

Dünya Ahiret Abimsin şu cümle ile açılıyor “İnsanlar öyle tahmin ettiğiniz gibi iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılmazlar. İyiler var, kötüler var, bir de tesadüfen iyi olanlar var. En zoru da bu üçüncülerin işi.” Hikâye de tahmin etmenin zor olmayacağı şekilde tam olarak bu üçüncü gruptaki insanlara adanmış. Zaten iyilik ya da iyi insan olmak nedir, bunun bir formülü var da iyiler ona göre mi iyi oluyor? Kolay mı öyle iyi olmak? Muazzez ve Yelkovan Çetesi ise yine bir terk edilmişliği anlatıyor ama bu kez sırtlayamıyor da ona isyan ediyor. Yalnızlıkla sınanan geçmek bilmeyen zaman diliminde kafasının içindeki seslerle kavga ediyor.

Deli Tarla’daki öykülerin her birinde hayatın gizlediği yerden tekrar görünür olmak isteyen insanların hikayelerinin tanıklığı var. O bıyık altı gülüşlerde, mühürlenmiş ağızlarda, ketum yüreklerde, kelimelerin dilsizliğinde, hiç düşülmeyen yollarda, hep beklenen aşklarda ve hiç beklenmedik sonlarda gizli hayat hikayeleri birer okurunun önüne dökülürken, bir yandan da kendi haline baktırıp güldürmeyi başarıyor Yaşar.

Likya Bademci – edebiyathaber.net (11 Kasım 2020)

Yorum yapın