Monark Kelebek nedir hiç duymuş muydunuz? Bu kitabı elime alana dek ben bilmiyordum. Monark Kelebekler, adeta bir masal kahramanının sahip olduğu mucizeye sahipler. Çünkü hayret verici bir göç hikayesinin baş kahramanları. Doğan Egmont’tan yayınlanan Sepin İnceer imzalı Noa, Monark Kelebekleri ve Her Şey bir yandan bu mucizeyi anlatırken bir yandan da ebeveynlerin çocuklarla konuşmak konusunda en çok kaçtıkları konulardan birini gündeme getiriyor.
Sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de baş etmesi zorlu ve hep üzerine konuşmaktan çekinilen bir konu olan ölüm ve yas süreci teması, aslında yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Bir yanıyla döngünün son basamağı. Bu haliyle aslında doğal ve kaçınılmaz bir durum. Böyle anlatıldığında her ne kadar çok rasyonel duyulsa da işin içine duygular ve yaşantılar girdiğinde kabullenilmesi ve yüzleşilmesi basit olmayan soyut bir kavrama dönüşüyor. Hal böyle olunca zaten ebeveynler için bile zorlayıcı olan bu süreci çocuklara aktarmak ve onların anlayacağı biçimde onlara anlatmak bir meseleye dönüşüyor. Tam da bu yüzden pek çok yetişkin için bu çocukların yanında konuşurken dikkat edilen ve hatta konuşulmamasına gayret edilen bir durum olarak kalıyor. Sepin İnceer kitabında bu konuda gizli bir rehber ışığıyla hareket ederek, okurlarına bu konunun da hayatın doğal akışında çok doğal bir şey olduğunu anlatıyor.
Monark Kelebekler bu noktada çok anlamlı bir sembol. Zira her yıl Meksika’dan Kuzey Amerika’ya yolculuğunu birkaç nesil döngüsüyle tamamlayan bu türün çocukları gidilmek istenen yere varan mirasçılar olurken, doğanın süreklilik döngüsünde de önemli bir zincirin birleştiricisi. İnceer’in kendisine esin kaynağı olan bu kelebeklerle tanışması, aktivist, öğretmen, yazar ve çiftçi Stephen Jenkinson sayesinde olmuş. Tanıyanların bileceği üzere derinden yaşama ve insan kültürü üzerine incelemeler yapan Jenkinson bu alanda pek çok önemli çalışmanın da sahibi.
Doğanın mucizelerinden ilhamla
Türkiye’de ilk kez bu kitap vesilesiyle bir önsöz kaleme alan Jenkinson, önsözde ebeveynlere şöyle sesleniyor: “Çocuklar, anne babalarının bazen yaşamın gidişatı karşısında bozguna uğradığını görmeyi hak ederler. Anne babalarının, endişelerini, korkularını dindirmek için tasarladıkları acımasızca geçici bir el çabukluğu açıklamasıyla kendilerine sadakatle yalan söylemelerini hak etmezler. Sen ne dersen de yine de endişeleri ve korkuları olacak. Bilmemenin gölgesinde senin de onların yanında, onlarla birlikte olduğunu, yaşamın muazzam gizemlerinin çözülmesi gereken sorunlar olmadığını bilmeleri gerekir. Anlamadığın şeylere minnet, bilgedir, insandır, cesurdur ve zaruridir.”
Serhat Gürpınar’ın çizimleri ile zengin ve derin anlatımına yeni bir boyut eklenen kitap, yalnızca çocuklara değil aynı zamanda yetişkinlere de Monark kelebeklerinin hayret verici göç yolculuğu üzerinden hayatın ölümden beslenişini anlatıyor. Kitap, ölümü merak eden tüm çocuklara ve yetişkinlere ona dair sorular sorarken arkadaşlık ederken, dürüstçe ama aynı zamanda şiirsel bir anlatımla da cevap veriyor. Yaşamın doğal akışı içinde olanı olduğu haliyle kabul edip, onunla olduğu haliyle barışabilmeyi ve daha da önemlisi onu anlayabilmeyi mümkün kılan kapılar açıyor.
Hayat, tıpkı Monark kelebeklerinin bize gösterdiği gibi bir yolculuk ve bu yolculuk ancak ölümün yaşama ve yaşamın ölüme dönüşmesiyle mümkün oluyor derken, aynı zamanda ölümün korkulacak bir konu olmadığını gözler önüne seriyor. Bunu yaparken de doğanın mucizelerinden besleniyor ve onun ilham verici gücünden güç alıyor.
Likya Bademci – edebiyathaber.net (30 Kasım 2020)