“Her silah ayrı bir sesle patlar
Tabanca: Dann! Tüfek: Bum!
Top: Gümm! Bomba: Bomm!
Ama öldürdükleri çocuklar
Neresinde olursa olsunlar dünyanın
Aynı acıyla bağırırlar: Ahh!..”
İsmail Uyaroğlu’ya ait bu dizeleri her okuduğumda benim de çocuk olasım gelir, onları anlamak, onlar gibi koşulsuz mutlu olmak, onlarla aynı acıyı duymak isterim. Çocuklar sadece acıda ortak değildir hiç şüphesiz, onları buluşturanlar arasında sevinçler, oyunlar ve kitaplar da vardır. Çocukluk günlerimizin kaygısız ve dolaysızlığında elimizde, çantamızda, yatağımızda, bir dost dokunuşunda kucaklaştığımız kitaplar acaba bizim kendi çocuklarımız için de benzer manalar ifade edebilecek midir? Kitapkurdu olmasa bile kitap okumaktan haz duyan bir birey olabilecek midir? Bu konuda ne yapalım? “Mum dibine ışık vermez.” “ Terzi kendi söküğünü dikemez.” “Kelin ilacı olsa başına sürer.” diyen büyük büyük atalarımızın sözlerine kulak asmayıp kendi göbeğimizi kendimiz mi keselim?
Anne, baba, öğretmen ve insanlığın geleceğinden kendini sorumlu hisseden pek çok kişinin okuyan, düşünen ve sorgulayan bireyler yetiştirmek için gösterdiği mücadeleye önemli bir katkı sağlayacak olan “Merhaba Ben Kitap” Tudem etiketiyle okuyucuyla buluştu. 65 yazar ve 30 çizerin katkılarıyla oluşan kitabın fikri Sevgili Aytül Akal tarafından ortaya atılmış. Sayıca oldukça geniş bir kadronun bir araya gelip gönüllülük esasıyla işi kotarmış olması takdire şayan. Mavisel Yener, Mehmet Atilla ve Yunus Bekir Yurdakul’un editör olarak yer aldığı kitabın telifi Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’ne ait olacak. Dernekleşmenin, unuttuğumuz ancak bizim yaşantımızın değerlerinden imecenin canlanması açısından ortaya çıkan bu çalışmanın çok kıymetli olduğunu ifade etmek isterim.
Kitabın yazarlarının çocukluk yıllarından başlayan okuma deneyimlerini okumak keyifliydi. Kimini gardıroba yerleştirilen gece lambası ve paltoların eteğinin altından mütevellit kendine ait bir odada buldum, kimini kendine ait kitaplığını maviye boyarken.
Ahmet Günbaş sınıfın tek gazete alan çocuğu, Alper Akal annesinden farklı hayvanların farklı masallarını isteyen bir çocuk. Asuman Portakal’dan güzelliğin ve mutluluğun okumakla ilgili olduğunu öğrendim. Avram Ventura okumaya hiçbir zaman geç kalınmış olunmayacağını ifade ederek lisedeki edebiyat öğretmeninin yeni ufuklara yönlendirmedeki etkisinden bahsetmiş. Ayşegül Dede okumaya ve dinlemeye sabrı olmayan çocuklara bir mum aracılığıyla somutlaştırılarak yapılacak bir öneriyi dile getirmiş. Doğan Gündüz’ün çakırdikenden Yaşar Kemal’e uzanan okuma serüveni ve İzmir inatçısı Hacer Kılcıoğlu’nun araya hayatın girmesine izin vermediği Ayşe’sinin inadıyla yeşillenen okuma tutkusu, Mehmet Atilla’nın anne ve babasından miras sezgisi ve sağduyusuyla sonradan okuma saati dendiğini öğrendiği saatlerde tefrika romanları ailesine okuması… Kendi aydınlığını etrafındakilerle çoğaltan şahsiyetlerin dokunduğu hayatlar yıldız geçidine dönüşüp bir okur olarak benim de ruhuma ışık saçtı.
Çizimleriyle tanıdığımız Mustafa Delioğlu’nun çocukluğundan kitaplığındaki Kuyucaklı Yusuf’un anısına uzanan okuma serüveninde dikkatimi çeken, çocuğu okumaktan ve kitaptan uzaklaştırmayacak detaylar içermesi oldu. Nihan Temiz’in yazısında bugünün annesi, babası; yarının ninesi, dedesi dedim. Dedeler ve ninelerin hayatın zorunluluklarından arınmış yaşamlarında torunlarının dünyasını zenginleştirme fırsatları anne ve babalara göre daha fazla. Yani ileriki günlere bugünden yatırım yapmanın yollarını aramaya başladım bile.
Fatih Erdoğan’ın Nedret Ablası, Yunus Bekir Yurdakul’un dergi ve resimli romanlardan sonra İrfan Abisiyle(!) başkalaşan okuma aşkı, bireylerin okuma serüvenlerinde farklılık yaratan kişilerin rolünü göstermesi açısından kitabı okuyan herkese yol gösterecektir.
Miyase Sertbarut’un dikkatimizi yönelttiği bir gerçek var: “Çok çabaladığın halde çocuk hâlâ kitap okumayı sevmiyorsa durumu kabullenip onu başka açılardan zenginleştirmelisin.” Bu konuda bir tanıdığımdan örnek vermek istiyorum ben de. İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’nı birkaç kez okuyup anlayamayan bir arkadaşım kitabın çizgi roman halini okuyunca zihninde pek çok şeyin yerini bulduğunu söylemişti. Demek ki çocuğa haşlama yumurta ye diye ısrar etmemek yağda seviyorsa buna fırsat vermek gerekiyor. Çizgi roman deyince, babasının önemli işlerinin bir parçası zannettiği kara ciltli kitaptan Avanak Avni karikatürlerinin çıkması ve yetişkin eliyle(!)yuvasından sökülen bin bir hayalin başka bir yetişkin eliyle tek tek yerine işlenmesi arasındaki yaşam hikâyesiyle çizgi roman okuduğu için neredeyse cezalandırılan tüm çocuklara ve Özge Bahar Sunar’a on yüz bin baloncuk gönderiyorum.
“Çok Gezen mi Bilir Çok Okuyan mı?” tartışmasında “çok gezen bilir” savını kurada çekip ironik bir şekilde çok okuduğu için kazandıklarını belirtmiş Çiğdem Sezer. Onun şiir dünyasının zenginliğini, taşınmakta olan bir komşularının kapının önüne yığdıkları eşyalar arasından istediklerini alabileceklerini söylemesi üzerine sahip olduğu ve hala kitaplığında sakladığını söylediği “Düşten Güzel “ adlı kitapta aramak, hiç de yanlış olmaz.
Kitabın içinde yazılanları ispatlarcasına gördüğüm isimler var: Alper Akal-Aytül Akal, Miyase Sertbarut-Çınar Dize Sertbarut analı oğullu-analı kızlı yazıp çizen bir yol arkadaşlığı onlarınki. Armut dibine düşmüş çünkü onlar “ağaca çıkan keçinin oğlakları” .
Yazarların hepsinin hayatında kitaplarla tanışmalarına imkân veren ailelerin varlığı, kütüphanelerle kurulan ve günümüzde bir hayli ihmal edilen yakın ilişki ve onların kitap sevgisini bir adım ileriye götüren öğretmenlerin varlığı belirleyici olmuş. Bu nedenlerle “Merhaba Ben Kitap” yaşsız ve zamansız bir başucu kitabı. Okuru sarmalayan güzel adıyla tanıştıktan sonra okurdan cevap bekleyen yankısı var: Sahi siz kimsiniz?
Kitabı okuduktan sonra bunca değerli insanı böyle güzel bir vesileyle buluşturan Sevgili Aytül Akal’ın kitapla ilgili olarak neler söyleyeceği merakı oluştu bende. Bu amaçla onunla yaptığımız söyleşinin verilen emeği ortaya çıkaracağını düşünüyor ve kitabın fikir annesinin sözleriyle baş başa bırakıyorum sizi.
Yazar ve çizerleri böyle anlamlı ve meşakkatli bir işte bir araya getirme fikri sizden çıkmış. Fikrin doğuşundan son haline varıncaya dek nasıl bir süreç yaşandı?
Hepimiz nice fikirlerle doluyuz. Akla bir fikir düşmesi ve bir proje oluşturmak, çok da zor değil. Asıl önemli olan, o fikri uygulamaya geçirmek. Yani işin zor kısmı, o projeyi sahiplenip en mükemmel şekilde sonlandırabilen yetkin ekiptedir.
Daha önce de Hani Her Şey Oyundu, Yol Boyunca Renkler, Bebeğimi Seviyorum Ona Kitap Okuyorum, İlk Aşk gibi projeler yaptım. Her projede yanımda özveriyle çalışan ve o işe sahip çıkan bir ekip vardı. Benim asıl başarım fikir üretmek değil, kim neyi daha başarıyla ve hakkıyla yapabilir, o konuda en yetenekli ve uyumlu kişiler kimlerdir, onları seçip bir araya getirmekte. Ardında güçlü bir ekip olmasa, fikirler ne kadar parlak olursa olsun, kaybolur gider.
Bu projede de öyle oldu. Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) Yönetim Kurulu’ndaki çalışma arkadaşlarım Fatih Erdoğan, Doğan Gündüz, Füsun Çetinel ve Esra Alkan kendi alanlarında çok başarılı olmanın ötesinde, bir arada uyum içinde çalışmayı becerebilen çok yetenekli arkadaşlar. Dernekte özveriyle birçok proje yapıp gerçekleştirdik. Merhaba Ben Kitap da, bu çalışmalarımızdan biri…
Projeyi hayata geçirmeye karar verdikten sonra, çalışmanın editörlüğünü yapacak güçlü ekibi oluşturduk. Yunus Bekir Yurdakul, Mehmet Atilla ve Mavisel Yener… Derlemenin adını Fatih Erdoğan koydu: Merhaba Ben Kitap.
2018 sonlarıydı, bütün üyelerimize yazılı duyurularla çağrı yaptık. Ayrıca 2000’li yılların başında kurduğum, yazar ve çizerleri bir araya toplayan “Cocukyazını” diye bir yahoo yazışma grubumuz vardı, orada da duyurduk. Duyanlar duymayanlara da haber verdi. Çağrılarımız 2019 boyunca, hatta 2020 başına kadar sürdü. Böylece 65 yazar ve 30 çizere ulaştık. Instagram hesabım üzerinden anne babalara da çağrı yaptım, çocuklarına kitabı nasıl sevdirdiler, kendileri nasıl sevdiler diye paylaştılar. Onların yorumlarını da kitabın sonuna ekledik.
Metinler üç editörün süzgecinden geçerken, bir yandan görseller için ressamlara çağrı yapıp çizimleri ayrı dosyalarda biriktirmek, yazar ve çizerlerin teliflerini derneğe bağışladıklarına dair yazılı izinlerini toplamak, kitap basıldıktan sonra örnek kitaplarını kargolamak için adreslerini almak da ayrı bir çaba oldu. Hele 95 kişinin 250 boşluklu vuruşla yazılmış ölçüdeki özgeçmişleri toplamak, en yorucu işlerden biriydi…:)
Metinler ve görseller tasarımcı Hüseyin Özkan’ın elinde PDF’ye dönüştüğü anda, iki yıllık çalışmamızı ilk kez bir kitap formatında gördük, hepimiz için çok heyecanlı bir andı. Artık yayınevlerine teklif etmeye hazırdık. Öncelikle ÇGYD üyesi olan yayıncı arkadaşlarımıza önerdik. Tudem Yayınları talip oldu. Kısa sürede de yayımlandı.
Kitabın okura ulaşmasından sonra nasıl bir seyir takip edeceğini düşünüyordunuz? Ne gibi dönüşler gelmeye başladı?
Doğrusu aklıma gelmemişti -ama tabii ki gelmeliydi- 95 yazar çizer varsa kitapta, en az 95 ayrı sosyal mecrada kitabın tanıtımı olurdu ki oldu da. Bu, kitap için çok olumlu bir şey. Katılımcı yazar ve çizer dostlarımız da kitaba kendi kitapları gibi sahiplendiler. Her alandan çok olumlu tepkiler alıyoruz.
Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği adına yürütülen bu çalışmanın bir kitap olarak okura ulaşmasında payı olan destekçilerinizi de öğrenmek isteriz.
Destekçilerimiz, dernek yönetim kurulu, editör ekibi, metin veren yazarlar, görsel hazırlayan çizerler, tasarımcı arkadaşımız, Tudem Yayınları ve kitabı yayına hazırlayan Hülya Dayan.
Ayşe Yazar – edebiyathaber.net (15 Aralık 2020)