Yönetmenliğini Fatih Ürür, yapımcılığını ise Hakan Tunga Kalkan’ın yaptığı “Milyon Dolarlık Afiş” belgeselinin fragmanı yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Sizi etkileyen ilk film afişini hatırlıyor musunuz? Belki de iki film arasında kaldınız ve birinin afişi diğerine baskın geldi. Tercihinizi belki de “daha renkli” olan afişten yana kullandınız.
Fragmanların, televizyon reklamlarının, internetin olmadığı ve yapımlara dair herkesin bu kadar farklı tonlarda fikirler beyan etmediği yıllarda, beğenilerimiz üzerindeki en etkili güç film afişleriydi. Filmden önce tasarlanan ve yapımcılar için ilk fikri verecek olan afişler… Coğrafi bölgelere ve kültürlere göre farklı farklı tasarlanan afişler. Çocukları etkileyen afişler… Büyükleri etkileyen afişler…
Bir filmin afişine sahip olmak demek, bir noktada filmin kendisine sahip olmak anlamına gelmez mi zaten? Film dokunulabilir bir forma bürünür. Kimliğimizin bir parçası haline gelir. Odamıza astığımız her afişle birlikte, insanların bizleri nasıl görmek istediklerini tasarlamış oluruz.
“Milyon Dolarlık Afiş” belgeseli, yönetmen Fatih Yürür ve yapımcı Hakan Tunga Kalkan’ın çıkmış olduğu bir bellek yolculuğu aslında. Sinemanın o en ihtişamlı günlerine duyulan özlemi, salonlara sinen o ruhu aramalarının hikâyesi. Ülke sınırlarında satılmış olan en pahalı afişi peşinden gitmek bahanesiyle, kendilerini bir anda derin bir kültürün kalbinde buldukları, Yeşilçam’ın harikalar diyarına samimi bir yolculuk.
Aslında “kayıp” olmanın daha da ötesinde “dağınık” olan bir ülke sinemasının, etrafa yayılan münferit parçaları arasında keyifli bir gezinti. Nostalji yasına tamamen kapılıp gitmeden ama aktüel olanın rahatsız edici dinamiklerini de esgeçmeden, sinema sevgisi üzerine okunan bir şarkı… Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman da kendisinden beklenmeyecek kadar neşeli.
Yaklaşık 2 senelik bir çabanın ürünü olan ve her adımında gerilla ruhunu korumayı hedefleyen “Milyon Dolarlık Afiş” belgeseli; toplayıcısından, koleksiyonerine; satıcısından, illüstratörüne; sinefilinden, yönetmenine kadar son derece kalabalık bir kadronun, afişler ile olan derin bağına eğilirken, geçmişin aslında sanıldığı kadar karanlık olmayan koridorlarına da ışık tutmayı hedefliyor.
Belgeselin, özellikle de pandemi döneminde sinema salonlarının kapanmasının ardından, sinema film izleme alışkanlığını özleyen herkesi, çok daha eski ve daha ihtişamlı dönemlere götürebilecek güce sahip olduğuna inanıyoruz. Tek bir görsel tasarımın hemen hemen her türden reklamın önüne geçtiği bir dönem olmanın ötesinde, sinemanın altın çağına tanıklık etmiş olan isimlerin, o bildiğimiz ama jenerasyon olarak asla tadamadığımız coşkuyu dillendirme açısından da yolculuğun değerli olduğunu düşünüyoruz.
Açıkçası “Sinema Öldü mü?” sorusu, uzun yıllardır sinema sevdalılarının büyük bir tedirginlikle kendilerine tekrarladıkları bir soruydu. Bizler, bu sürecin bir çeşit “form değiştirme” ya da “yeni ve belki de çok daha cesur stiller yaratma” aşamasının ilk adımı olarak değerlendirmek istiyoruz. Fakat her neye evrilecek olursa olsun, hem kültürel anlamda hem de konsept bağlamında bazı şeyleri geride bıraktığımız da bir gerçek. Bu sebeple “Milyon Dolarlık Afiş”i, koruyamadığımız, arşivleyemediğimiz ya da kolektif hafızalarda muhafaza edemediğimiz her şeye, layık olduğu şekilde veda etme biçimi olarak değerlendirmeyi uygun buluyoruz.
Bütün o güzelliklere son bir defa bakmanın ötesinde, dönüp bakmak isteyen herkes için bir çeşit vitrin olmasını hedefliyoruz.
edebiyathaber.net (18 Şubat 2021)