En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Geçtiğimiz Ağustos ayından beri Enis Batur’un şiir kitaplarını okuyor ve üzerine yazmaya çalışıyorum. Bu kitapları çıktığı yıllar itibariyle okumuş biri olmama rağmen, bu toplu okuma beni bambaşka sonuçlara götürdü. Türkiye’de benzeri olmayan bir yazar, şair, denemeci, romancı, gezi yazarı… Kalem oynatmadığı alan, konu neredeyse kalmamış. Büyüklüğü devamlılıktan geliyor. Onu hayran olmadan okumak, serinkanlılıkla okumak zor. Şu anda Koma Provaları’nı okuyorum, 1990 baskısı. Bazen sıcağı sıcağına yapılan okumalar yetmez sevdiğiniz bir yazar için. Bazen günlerin yapamadığını yıllar yapar. Ve elinizdekinin zamana dayanmış bir metin olduğunu hemen anlarsınız. En büyük izlenimim, tanıklığım otuz yılı devirmiş bu şiirlerin kalıcılığını görmek oldu.
Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?
O kadar çok dize var ki alıntıladığım, hangisini seçeceğimi şaşırdım.
Koma Provaları’ndan:
“Benim yitirdiğim şeyi kazanamaz ki başka biri.” diyor mesela.
“Kafatasımda durmadan çözülüp kurulan bir deli gömleği,” diyor.
“Zenon’u görmüş sevgilim, siz demiştiniz ya: Kendimi / yıllar yılı Zenon sanmıştım– o da bir şey mi: Ben kendimi/ nicedir kendim sandım:…”
Bilmem fikir verir mi?
Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Kitabına göre üçünü de değerlendiririm. Kitap ekleriyle gündemi takip etmek tek başına yetmeyebilir. Aldığım edebiyat dergilerindeki yorumları da dikkate alırım. Tabii bunları kimin yazdığı da çok önemli. Etrafımdaki iyi okur ve yazarların tavsiyeleri de es geçilecek gibi değil. Yani okumak için hem bahane çok, hem bahane yok. Serseri bir okurdum gençliğimde, oburcasına okurdum. Artık daha az zamanım ve çok güzel kitaplar var. Dolayısıyla zaman da belirliyor seçimlerimi. Daha az yanılmak istiyorum kitaplar hakkında. Şunu da itiraf edeyim. Eskiden başladığım kitabı bileğimi kessem bitirirdim. Artık beğenmediklerimi bırakıyorum. Zaman bana da acımasızlığı öğretti, ne yazık.
Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Cortazar’ın “Sek Sek”i, Faulkner’in “Ses ve Öfke”’si, Perec’in “Yaşam Kullanma Kılavuzu”, Tanpınar’ın “Huzur”u, Orhan Pamuk‘un “Kara Kitap”’ı PÇok var aslında… Tabii birebir aynılarını yazmazdım.
Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
Babam öldüğünde gün ışığına çıkardım, ne demekse bu gün ışığı!? Aylarca şiir yazdım, 18 yaşındaydım. Sonra bir cesaret edebiyat öğretmenime götürdüm. Haftasına okumuş ve şöyle demişti: “Bunlar Attila İlhan! Şiir değil bunlar.” dedi. Kıpkırmızı kesilmiştim. Yıllarca yazmadım. Tabii sadece bu nedenden dolayı değil. Bir yazarın iki kişiye ihtiyacı vardır. Birincisi, kitabı yayınlanmadan iyi bir editör. İkincisi, kitabı yayınlandıktan sonra iyi bir eleştirmen. Yazarın başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Yayınladığım kitaplarımı anlayacaklarını düşündüğüm çevremdeki yazar arkadaşlarıma okutuyorum. Bazen arkadaş editörden yeğdir…
Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Zaman içerisinde kendi kendine değişen, gelişen bir yazma alışkanlığım oluştu. Yaşam koşullarım belirledi bunu. Örneğin İstanbul’da senaryo, öykü yazarken, her yerde yazabiliyordum. Kafelerde, meyhanelerde, boğazdaki banklarda, parklarda… Her türlü gürültünün içinde de yazabiliyordum. İstanbul’un keşmekeşini görmezden gelmek kolay değildir, ama nasıl yapıyorsam artık öyle yazıyordum. Şimdi gecenin sessiz saatlerinde yazmayı seviyorum. El ayak çekilmesi beni belli bir huzura ve kendime taşıyor. Bir de uzun yazdığım saatler içerisinde havamı değiştirmek için yazı masamda parfüm, kolonya bulundururum.
edebiyathaber.net (26 Mart 2021)