Dört şato, bir dava ve Julian Assange | Hatice Balcı

Nisan 5, 2021

Dört şato, bir dava ve Julian Assange | Hatice Balcı

Julian Assange: “Ben aktivistim, gazeteciyim, yazılımcıyım, insan hakları savunucularını korumak için sistemler tasarlamakta uzmanlaşmış bir şifre bilimi uzmanıyım.”[1]

Julian Assange: “7 Aralık 2010’da tutuklandım ve o günden bu yana gözaltında bulunuyorum.  Beni ABD’deki 11 Eylül saldırılarının sonucunda çıkmış bir yasa kapsamında tutukladılar. Avrupa’da ve Birleşik Krallık’ta insanları tutuklamayı ve iade etmeyi kolaylaştıracak yasalarda ileri gittiler. Herhangi bir suçlama olmadan ya da herhangi bir delil sunmadan birilerinin suçlunun iadesi kapsamına alınması da buna dahil. Birinin suçlunun iadesi kapsamına alınabilmesi için delil sunmak … zorunluluğunun bulunduğu daha önceki duruma göre çok büyük bir değişiklik.”

Mayıs 2019, Nils Melzer, BM İşkence Raportörü: “Savaş, şiddet ve siyasal zulüm mağdurlarıyla yaptığım yirmi yıllık çalışmalar boyunca bir grup demokratik devletin tek bir bireyi kasıtlı olarak tecrit etmek, şeytanlaştırmak ve o kişiye acı çektirmek için bir araya geldiğini; bunu bu kadar uzun süre devam ettirirken insanlık onuruna ve hukukun üstünlüğüne neredeyse hiç saygı göstermediğini görmemiştim.”

A7’nin Ocak ayında, inceleme kategorisinde yayımladığı kitabı “Julian Assange’ı Savunmak” elime geçtiğinde merakla okumaya başladım. Assange davasında, ABD’nin uluslararası hukuku hiçe saydığından haberdardım; onun başına gelenleri az çok biliyordum. Fakat kitabı okudukça, Julian Assange’e yapılanlardan dolayı dehşete kapıldım: İngiltere, İsveç, ABD, Avustralya hükümetlerinin (sonradan bu dörtlüye Ekvador da katıldı) ve paralı medyanın elbirliğiyle, birbirlerinin sırtlarını sıvazlayarak Assange’e zulmettiklerini şimdiye dek gözden kaçırmıştım. Kendi açımdan baktığımda bilgisizliğim utanç vericiydi. Yazdıklarım/yazacaklarım hakkında düşünüp durdum. Değinmeden geçilemeyecek öyle can alıcı noktalar vardı ki karmakarışık bir haldeydim. Konuyla ilgili filmler izledim, net’te son gelişmeleri takip edebildiğim bir iki makale yakaladım. Bu araştırma takviye bir egzersiz gibiydi. Sonunda metnin vurgusuna adım adım yoğunlaşarak, ama bir yandan da onu sadeleştirerek, kritik dönüm noktalarıyla, belirli bir kanat açıklığından sunmaya karar verdim. Böylece meraklı okur, bu çok önemli kitabı edinmek isteyecek -ki tüm içtenliğimle umuyorum bunu-, hakikati ayrıntılarıyla kitaptan okuyabilecekti. Ben yalnızca hakikatin orada durduğunu gösterecektim. Bunu, WikiLeaks’in, yeni çağda, halkın interneti idealini nasıl da büyüttüğüne dikkat çekerek yapabilirdim. Assange’in, tam da bu nedenle cezalandırıldığını gözden kaçırmayarak yapabilirdim.  Chris Hedges’dan Noam Chomsky’ye, Patrick Cockburn’den Slavoj Zizek’e, Renata Avila’dan Caitlin Johnstone’a, Jennifer Robinson’a, Sreçko Horvat’a ve adını anamadığım daha bir dolu gazeteci, yazar aktivistin sözleri, tanıklıkları, değerlendirmeleri, bunların hepsi önemliydi, okunmalıydı. Her şey kitaptaydı.

Halkın İnterneti

WikiLeaks 4 Ekim 2006’da İzlanda’da tescil edilmişti.[2] Aynı yılın Aralık ayında ilk belgesini yayınladı. Bu belge Somali’deki hükümet yetkililerine suikast düzenlenmesine yönelik  gizli bir karardı. 2007’de Guantanoma belgelerini, 2008’de İsviçre bankası Julias Baer’in Cayman Adaları’ndaki yasadışı faaliyetlerine ilişkin belgeleri yayınladı. Yine 2008’de Sarah Palin’in (dönemin cumhuriyetçi başkan yardımcısı adayı) hesabından sızdırılan e-postaları yayınladı. 2009’da İzlanda finansal krizi arifesinde Kaupthing Bank belgelerini, 2010’da Reykjavik 13 belgelerini yayınladı. Nisan 2010’da, ABD ordusuna ait Apache helikopterinin 12 Temmuz 2007 tarihinde silahsız sivilleri hedef aldığı ve iki Reuters muhabiriyle birlikte on iki sivili öldürdüğünü, iki çocuğu yaraladığını gösteren gizli videoyu yayınladı. Bu video WikiLeaks’in dönüm noktalarından biriydi. Haber çok büyük yankı uyandırdı ve WikiLeaks yayıncılığı gündeme oturdu. Er Chelsea Manning, sohbet odalarından birinde videoyu WikiLeaks’e kendisinin gönderdiğini söyledikten birkaç hafta sonra Mayıs ayında tutuklandı.

WikiLeaks, 2010 Temmuz’unda Afgan Savaş Günlükleri’ni, Ekim’de Irak Savaş Günlükleri’ni yayınladı. Bu belgeler, on beş binin üzerinde Iraklı sivilin ölümlerinin raporlara geçmediğini, sistematik işkence, kötü muamele, tecavüzler, cinayetlerle ilgili raporların göz ardı edildiğini ortaya çıkarıyordu. Kasım 2010’da başka medya kuruluşlarıyla da iş birliği yaparak Cablegate yayınını başlattı. Bu yayınlarda gün yüzüne çıkan yazışmalar ABD’nin yıllardır BM liderlerini gizlice dinlediğini gösteriyordu. Aralık’ta Julian Assange İngiltere’de tutuklandı. WikiLeaks yayınlarını sürdürüyordu. Aralık 2011’de, kitlesel gözetlemelerin dünya çapında nasıl büyük bir endüstriye dönüştüğünü ortaya çıkaran Casusluk Dosyasını yayınladı. 2013 yılında Edward Snowden’ın[3] sızdırdığı NSA belgeleri ise ABD’nin müttefiklerine ve kendi halkına yönelik casusluk faaliyetlerinin boyutlarını açığa çıkarıyordu.

WikiLeaks Trans-Pasifik Ortaklığı gizli taslağını Kasım 2013’de, tüm dünyada Suudi büyükelçiliklerindeki yazışmalara yansıyan şaibeli işlemleri açığa çıkaran belgeleri Haziran 2015’de yayınladı. Temmuz 2016’da Demokratik Ulusal Komite (DNC) kaynaklı e-postaları, aynı yıl Ekim ayında Hillary Clinton  e-postalarını, Kasım ayında da Yemen’deki iç savaşa dair dosyaları yayınladı.

Dipnotlar Önemlidir

WikiLeaks’in, bugüne değin, dünya kamuoyunun dikkatine sunduğu binlerce sayfayı içeren belgeler küresel/sanal bilgi arşivini oluşturuyor. Yıllardır makale ve akademik çalışmalarda alıntılanıyor.  Uluslararası Adalet Mahkemesi de dahil olmak üzere, insan hakları savunucuları tarafından hukuk davalarında kullanılıyor. Açık kaynaklı belge sunum sistemleri, pek çok haber kuruluşu ve insan hakları örgütünün “olmazsa olmaz”ı haline geldi.

Julian Assange ve WikiLeaks çok sayıda ödülün de sahibi: Avustralya’da Pulitzer’e eşdeğer görülen Walkley ödülü, İngiltere’de Martha Gellhorn Gazetecilik Ödülü, Sansür Endeksi ve Economist’in Yeni Medya Ödülü, Uluslararası Af Örgütü Yeni Medya Ödülü, Birleşmiş Milletler Mandela Ödülü bunlardan bazıları. Yanısıra Assange birçok kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

 Manipülasyonlar ve devlet şiddeti: “Şato”dakiler Assange’i haklarından mahrum bırakıyor

Anlaşılan oydu ki WikiLeaks yayıncılığı belli başlı güç merkezlerini çileden çıkarıyordu. Suçlamalarda bulunmalı ama bunun için de kılıf yaratmalıydılar. 2010 yılında İsveçli iki kadın Assange’le ilgili polise bir ihbarda bulunmuştu. Bu ihbarın içeriği, kondomsuz seksin neden olabileceği muhtemel sağlık sorunlarıyla ilgiliydi. İsveç polisi herhangi bir kovuşturmaya gerek görmedi, Assange ülkeden ayrıldı. Tam da o sıralarda, Wikileaks yayınları dolayısıyla Obama yönetimi “iç tehdit” programı başlatmıştı.[4] ABD, İsveç’ten olayın peşine düşmesini talep etti. İsveç Savcılığı, Ağustos 2010’da Assange’e tekrar sorgulanmak üzere İsveç’e dönmesi çağrısında bulundu; hakkında cinsel istismar gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarıldı.

Assange o sıralar İngiltere’deydi ve sorgulamanın, ABD’ye iade edilme ihtimaline karşı İsveç’e göre daha güvenli bulduğu İngiltere’de yapılmasını önerdi. İsveç, resmi olarak hiçbir suçlama yöneltemediği halde İngiltere’den suçlunun iadesi talebinde bulundu. İngiliz polisi duruşmalardan birine katılmadığı gerekçesiyle onu tutukladı. Assange önce cezaevine kondu, sonra ev hapsine alındı. Mayıs 2012’de, İngiltere Yüksek Mahkemesi, cinsel saldırı suçlamalarıyla ilgili olarak yeniden sorgulanması için İsveç’e iadesine karar veriyordu. Bütün bunlar olup biterken, doğup büyüdüğü Avustralya’da hükümet ABD’yle iş birliğine giderek kendi yurttaşını yalnız bırakmıştı. Ekvador Büyükelçiliğinden sığınma talep etti. Ekvador Başkanı ve büyükelçinin desteği moral açıdan önemliydi. Bu sırada İsveç soruşturmayı düşürünce İngiltere’de kefalet duruşmasına katılmamasının hukuki yaptırımıyla baş başa kalmıştı; küçük bir para cezası. Ancak Büyükelçilikten ayrılıp mahkemeye bildirimde bulunursa, ABD’nin, hakkında hazırladığı bir dolu suçlama içeren iddianameye dayanarak “suçlunun iadesi” talebinde bulunacağından korkuyordu. Ekvador Büyükelçiliği başvurusunu kabul etti, Assange 2012 yılından itibaren Elçiliğin küçük bir odasında doğal ışıktan yoksun, havasız bir ortamda yedi yıl kaldı. Hastalandığında dışarı çıkamıyor, muayene/tedavi için hastaneye gidemiyordu. Assange’in sürüklendiği tecrite rağmen WikiLeaks dünyanın farklı bölgelerinden gelen belgeleri yayınlamaya devam etti. 2018’de Ekvador Başkanı değişti. Yeni başkan Assange’i 101 numaralı odasından 11 Nisan 2019’da çıkartıp İngiliz polisine teslim etti. Julian Assange o gün bugündür İngiltere’deki Belmarsh Cezaevi’nde alıkonuyor.

Kitaptaki “Puzzle”

Wikileaks anti-otoriterdi. “Bilginin değeri” üzerine inşa edilmişti. Sansürle mücadele ediyordu. İtaatkâr değildi ve her türlü milliyetçiliğin karşısındaydı. Assange, şifre bilim uzmanlığı sayesinde belgelerin WikiLeaks’e güvenli bir ortamda sunulmasını sağlayan sistemi yaratmıştı. Böylece belgeler gizlilik içinde değiş tokuş edilebiliyordu. Bu sistem, yıllarca kendi türündeki tek yapı olarak kaldı. Ayrıca bu yapıda kaynak kişiler izlenemediğinden kimse onları bulamazdı; güvenle belgeleri gönderebilirlerdi. Yapılması gereken belgelerin gerçekliğini kontrol etmekti. WikiLeaks, gerçek olmayan tek bir belge yayınlamadı.

Yirmi birinci yüzyılın sıradan insanları, bizler, kilometrelerce öteden gözleniyor olduğumuzdan şüphelensek de öfkelenmek yerine düğmelerimizi iliklemeliydik. Evlerimizin içinde dahi pek öyle yayılmamalı, sandalyelerimizin kenarına ilişip sus pus oturmalıydık. WikiLeaks bu durumu tersine çeviriyordu. Büyük güçlerin baskı araçlarını kırıyordu. Bunu bilgiyi anonimleştirerek başarıyordu. Doğrudan demokrasiyi mümkün kılabilecek böylesi bir yapı, o güne dek hayal edilenlerin ötesindeydi. Halkın gücü yükselişe geçebilir, dünyayı ultra-zenginlerin, onlara hizmet eden politikacıların ve çıkar gruplarının ellerinden alabilirdi. Tabii ki gözlerken gözetlenen olmaktan, gizlilik ağlarının yırtılmasından hiç hoşlanmadılar. Ulusal çıkarlar adı altında maskelenen hak ihlallerini, yolsuzlukları açık eden Wikileaks’e ve Assange’e karşı yoğun bir karalama süreci başladı. Assange’in malvarlığı mütevaziydi, sigara da kullanmıyordu. Uyuşturucu veya vergi skandalları benzeri manipülasyonlara başvuramazlardı; üçüncü yolu seçtiler: Cinsel içerikli bir suç dosyası yaratmaya çabaladılar. Olmadı.

Sızdırılan Bilgi ve Belgelerin Sahte Olup Olmadığını Kontrol Ettikten Sonra Yayınlamak Gazeteciliktir

İnternet seçimleri manipüle etmek[5], yalan haber yaymak, siyasi çıkarlarla bilgileri gizlemek, kişi haklarını ve mahremiyetini ihlal etmek gibi kötücül niyetlere hizmet etmek yerine demokratik katılımı güçlendirmeli, hak ve özgürlüklerin alabildiğine gelişmesine katkı sağlamalıydı. Bütün bu temel değerlerin hiçe sayıldığını gösteren bilgileri yayınlamak ise gazetecilikti ve en fazla “siyasi bir faaliyet” olarak değerlendirilebilirdi. İngiltere bugüne dek siyasi nedenlerle tutuklu bulunanları hiçbir ülkeye iade etmemişti. Julian Amerikan vatandaşı bile değildi. ABD Assange’in iadesini hangi iddialarla isteyecekti? Evrensel hukuk ilkeleri gereği, suç teşkil eden herhangi bir iddiayı ispat külfeti, iddia makamına aittir. İşte o noktada, “Amerikan kurumlarının bilgisayarına yasadışı yollardan girerek korsanlık yaptığı” manipülasyonuyla işe giriştiler. Chelsea Manning’den, yalan ifade vererek Assange’i suçlamasını istediler. Bunu reddettiği için Manning hala hapiste. Bir türlü ispat edemedikleri iddialarını 1917 tarihli Casusluk Yasası’na dayandırdılar. 11 Eylül’den sonra çıkardıkları bir başka yasadan da yararlandılar. Bu yasaya göre, iade edilmesi talep edilen şahısların, suç işledikleri yönünde haklarında bir delil bulunması bile gerekmiyor. Assange’ten alıntı yapacak olursak:” Bilgilerin büyük çoğunluğu ulusal güvenliği değil siyasal güvenliği korumak için gizli tutuluyor.”[6]

Konuyla İlgili Sorulara Yanıtlar Kitapta

Böylesine pervasızca Assange’i kilit altında tutabilmeleri için onun ve Wikileaks’in itibarını zedelemeleri gerekiyordu. Medya ve özellikle de sol liberallerin gazetesi Guardian bunu nasıl, ne şekilde yaptı? WikiLeaks dünya ölçeğinde yayıncılığı, gazetecilik anlayışını nasıl dönüştürdü? İngiltere, ABD, İsveç ve Avustralya birlikte nasıl çalıştı? Assange’in kişiliğine dair neler söyleniyor? Büyükelçilikte kaldığı yıllarda Assange’in ziyaretçilerinin mahremiyetleri nasıl çiğnendi, eşyaları nasıl didik didik edildi? Ortak alanlarımızı kontrol eden özel şirketler ve devletin gizli kuruluşları arasındaki karanlık ilişkiler nasıl işliyor? BM, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları Mahkemeleri olan bitenlere nasıl tepki verdiler? WikiLeaks’te yayınlanan belgelerin demokrasi mücadelesindeki yeri ve yankıları nelerdir? ABD’nin, yayıncıya yönelttiği suçlamalara dair göndermede bulunduğu 1917 tarihli Casusluk Yasası ile 11 Eylül’den sonra güvenlik gerekçesiyle hayata geçirilen yasaların içeriği nedir? Bu yasaların doğurduğu çok büyük sakıncalar nelerdir? Assange ABD’ye iade edilirse basın özgürlüğü açısından nasıl bir karanlığa sürükleniriz?

Tüm bu soruların yanıtlarını kitapta bir araya getirilen yazılardan çıkarabilirsiniz.

İçerdekiler, Dışardakiler

Yönetimlerin şeffaflığının, hesap verilebilirliğinin bilgi edinmenin kanalları açık kaldığında mümkün olabileceğini gösteren gazeteci, bilgisayar programcısı, yazar, şifre bilimci ve aktivist Julian Assange[7] cezaevinde. WikiLeaks’in ortaya çıkardığı savaş suçları, kirli pazarlıklar ve insan hakları ihlallerinin sorumluları ise aramızda.

Peki ne olacak? Toplumdaki önemli karar alma süreçleri ekonomik-politik gücü elinde bulunduranların gözetimi, denetimi altında mı yürüyecek, yoksa demokratik teamül ve kurallar içselleşebilecek mi? Güç, yarattığı suç ağlarıyla birlikte kara delikler gibi belli ellerde toplanmayı sürdürecek mi, yoksa kâğıda işleyen mürekkep gibi her yana dağılabilecek mi? Bu kitapta yazılarıyla bir araya gelen entelektüeller Julian Assange’e yapılanlara dikkat çekerken bunları da tartışıyorlar. Zira Assange’in cezaevinde geçirdiği her bir dakika, onun şahsında, bizim özgürlüklerimize yönelik saldırıların da anbean arsızlaşması demek.


[1] Epigraflar, Julian Assange’i Savunmak, sırasıyla, syf.266,219,145

[2] Bu başlıktaki paragrafları, olayların kronolojik sunumunun yapıldığı sayfalardan uyarladım. Bkn: Julian Assange’i Savunmak, A7, Editörler: Tarık Ali, Margaret Kunstler, Çev: Aylin Kürkçü, Ocak 2021, syf.29-35

[3] Konuya dair çekilen kurgusal filmlerden biri Oliver Stone imzalı Snowden,2016,gerilim,dram,biyografi,134 dk. Filmde WikiLeaks ileri gelenleri ve dolayısıyla Julian Assange’in, Snowden’in  güvenliğini sağlamadaki rolünden bahsedilmemiş.

[4] Age.syf.78

[5] Seçmenlerin kişisel verileri kullanılarak seçimlerin nasıl manipüle edildiğine yakın tarihli örnek Trump kampanyası için çalışan Cambridge Analytica örneği. Konuya ilişkin belgesel film için bkn.”The Great Hack”, 2019, Yön: Karim Amer, Jehane Noujaim, Netflix’te yayında.

[6] Age, syf.139. Ayrıca bkn:” Birleşik Krallık hükümetleri, gizlilikten çıkarılması ve kamuya açılması gereken tarihi hükümet belgelerini düzenli olarak imha etti. Bilgi Edinme Özgürlüğü kapsamındaki talepler rutin olarak “ulusal güvenlik” gerekçesiyle geri çevriliyor. Dış politika yapımına dahil olan ve bilgi sızdıran birkaç kişi önemli sırları açığa çıkardı. Dolayısıyla WikiLeaks modeli, bu tür ifşalara son derece ihtiyaç duyan Birleşik Krallık için özellikle önemli”. Syf.333, Mark Curtis, Mart 2019.

[7] Bkn: Assange’in gençlik yıllarından kesitler sunan “Underground The Julian Assange Story” filmi, Yön: Robert Connolly, 2012, Avustralya, dram biyografi, 94 dk.  

Hatice Balcı – edebiyathaber.net (5 Nisan 2021)

Yorum yapın