Son Romanı Veba Geceleri’nde Atatürk’le alay ettiği ettiği iddia edilen Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk OT Dergisi’nden Dündar Hızal tarafından yapılan söyleşide salgın ve karantina ilişkisi hakkında konuşurken “Amerika’da ya da Avrupa’da kiliseler Pazar günü, Pazar ayinine açıkken burada kapatıldı. Burada dünyaya izah etmek zor. Siyasal İslamcı denen bir hükümet sırasında A) Siyasal İslamcılara bu konuda ‘Nasıl camimi kapatıyorsun?’ diyen daha radikal olanlar var. Seslerini çıkaracak bir özgürlükleri yok. B) Daha radikal olmayanların ve bütün ülkenin devletten gelen emre itaat eden bir ruhu da var milletimizin. Devletten gelen sese uymak, ölüm korkusu da olduğu için, uyuluyor. Ama bir üçüncü sebebi ise bence, Kemal Atatürk övülmeli bundan; Kemal Atatürk’ün laikliği en sonunda milletin derinlerine gitmiş.” dedi.
Pamuk, 16 Mart’ta yapılan ve OT dergisinin nisan sayısında yayımlanan söyleşide son romanı Veba Geceleri’nde Osmanlı modernleşmesini sürükleyen ve Cumhuriyeti kuran düşüncenin, modernlik karşıtlarının utandırıcı boyuta gelen itirazları karşısında ne kadar fedakârca yol almaya çalıştığı anlattı. OT Dergisinin nisan sayısında yayımlanan söyleşinin ilgili kısmı şöyle:
– Bugün karantina teşkilatının başına geçseydiniz neyi farklı yapardınız? Bu soruyu henüz genç bir talebeyken Vali Paşa’nın arkadaşlarıyla yatığı “Devletin başında sen olsan” konuşmasından hareketle soruyorum.
Bugün karantina teşkilatının başına gelseydim hemen istifa edip romancılığa devam ederdim. Birincil dürtüm bu. Gerçekten ben bu romanı yazdım ama tıp, karantina gibi konular çok da sevdiğim konular değil. Bir de karantinacı doktor, şu romanımdan da anlayacağınız gibi çok çileli bir iş. Neden? Hastalık tehlikesinden değil, aslında hem insanlara iyilik için kendinizi tehlikeye atıyorsunuz hem de insanlar hayatlarını, alışkanlıklarını bozduğunuz için size sinir oluyorlar. Ben zaten bu ikilem yüzünden, bu ilginç ikilik yüzünden romanı birazcık da Jön Türkler’e, modernleşmecilere, Kemal Atatürk’e benzediği için bu insanlar, bu romanı yazdım. Aynı şekilde ama sabah akşam “ah doktorlar, vah doktorlar” deniyor ama sonra o karantinacı doktorlardan aslında kahramanlığı, cesareti fikri olarak ya da soyut bir şey olarak kullanılıyor, alkışlanıyor ama doktor da oraya buraya gitmediği için sinirleniyor tabii sana tatlı tatlı konuşacak artık, süpermen değil, dinlemiyorsun onlar da sana biraz sert konuşunca onlara da hayatlarını kurtardığı insanlar o doktorlara kızarlar. Karantina da bu çarpıcı ikilem gerçekten utandırıcı bir boyuta ulaşır yani.
Kitap Türkiye modernleşmesinin sorunlarıyla uğraşıyor. Bunu farklı temalar üzerinden bize anlatmaya çalışıyor. Örneğin aktar-eczacı, eski saat-yeni saat, yeni kanun ve nizamnamelerin çıkmasına rağmen eski hayattaki alışkanlıklar bir şekilde hayatta kalmaya devam ediyor. Ne yardan vazgeçebiliyoruz, ne serden. Türkiye modernleşmesi bu zeminde mi kalacak?
Yalnız Türkiye değil bütün dünyada modernleşme böyle olur. En sonunda devlet modernleşmeye karar verir ve çoğu zaman askeri ve tıbbi sebeplerle sonra mühendislikle askeriyenin bir parçası olarak görür. Ve yukarıdan modernleşme dayatılır, halkta bir şekilde buna uymaz. Ya itikadına inancına uymadığı için, ya alışkanlıktan, ya tembellikten, ya da gıcık olsun inat olsun diye. Bu inat olsun dürtüsü yaşlandıkça bende daha tarihsel şey olarak da kafamda yer ediyor. Aslında madem bunu sordunuz kitaba başlarken ilk düşüncem buydu. 35- 40 yıldır düşünüyorum, 5 yıldır yazıyorum. Doktor Nuri’nin konumu modernleşmeci. Türk Halk Partili, İttihat Terakkili, Cumhuriyet Halk Partili birinin bakışına yakın. Yani hem ülkesinin modernleşmesini istiyor, hem modernleşmezse insanların ülkesinin daha da çile çekeceklerini daha da fakir olacak/kalacaklarını, ya da karantina konusuysa hastalığa yakalanıp karantina uygulamazlarsa öleceklerini düşünüyor. Ama bir yandan da halk onlara “ya sen bu Hıristiyanlarla fazla birliktesin” diyor. Yani çünkü doktor olduğu için onlarla düşüp kalkıyor, onlarla arkadaşlık ediyor. Onların eğitiminden geçmiş, onların dilini biliyor. Ayrıca onların yapılması lazım dedi. Ölüleri yıkamak yerine kireçlemek gibi dinlerine uymayan şeyleri de söylüyordu modernleşmeci Doktor Nuri. Ona bir karşı çıkıyorlar. Benim için psikolojik olarak, hem sen halk için kendini tehlikeye atarak bir şeyler veriyorsun. Karantinaya uyun diyorsun. Onlar istemiyorlar, sen onlardansın sen gelme diyorlar. Senden nefret ediyorlar. Sen gene de onları sevdin, onları kurtardığın için doktorları gibi yine de gidiyorsun. İşte bu ikilem bu ruh halinde diye girdi bu romana. Sonra roman bir ağaç gibi büyüdü.
Memleket bürokrasisi ve karantina ilişkisi…
Amerika’da ya da Avrupa’da kiliseler Pazar günü Pazar ayinine açıkken burada kapatıldı. Burada dünyaya izah etmek zor. Siyasal İslamcı denen bir hükümet sırasında A) Siyasal İslamcılara bu konuda “nasıl camimi kapatıyorsun” diyen daha radikal olan var. Seslerini çıkaracak bir özgürlükleri yok. B) Daha radikal olmayanların ve bütün ülkenin devletten gelen emre itaat eden bir ruhu da var milletimizin.Devletten gelen sese uymak, bir ölüm korkusu da olduğu için uyuluyor. Ama bir üçüncü sebebi ise bence, Kemal Atatürk övülmeli bundan; Kemal Atatürk’ün laikliği en sonunda milletin derinlerine gitmiş.
edebiyathaber.net (14 Nisan 2021)