“En ağır yükü istiyordun kendin için ve sonunda kendini buldun.”
Nietzsche
Hamdi Oğulhan Tünay 2000 doğumlu bir şair. İlk şiirlerini 2014 yılında kuralsız dergisinde yayımlar. 2019 yılında ilk kitabı “Sezaryen” Subpress tarafından basılır. 2020 yılında “Big Babol” Bozuk Yayın ve “Cleveland 1973” yine Subpress yayınevi tarafından kitaplaştırılır. Yeni kitabı “Candy ve Peter” 2021 yılının Mart ayında 160. Kilometre yayınevi tarafından basılarak okuyucusu ile buluşur.
Ben, Hamdi Oğulhan’ı 2016 yılında Beyoğlu’nun kör sokaklarından birinde dostu Berat Ök aracılığıyla tanıdım. Her zamanki gibi Beyoğlu’nun sevdiğim kör sokakların o tuhaf ama cezbedici yalnızlığında nefes alırken karşıma geçip karşılıklı mırıldanmaya başladık. Derken dördüncü kitabı Nisan başında elime ulaştı. Hala yazıyor, üstelik bu sefer kitapla karşıma çıkıyor, dedim ve gülümsedim.
Son çıkan kitabı “Candy ve Peter”i okuduktan sonra daha önce çıkardığı üç kitabını da yeniden okuma gereği duydum. Bu kez notlarımı alarak okudum. Kitaplarını okurken zaman zaman gülümsedim, zaman zaman durdum, zaman zaman da öfkesine ve çatışmalarına ortak oldum. Sezaryen kitabında:
“felsefenin yaşam için gerekli olduğunu
yüzünü dağıtmak istediğinde öğrendim”
Dediğinde işte o an evet, felsefenin böyle bir işlevi de varmış dedim. Ardından bir de şu ifade:
“hem bak çok felsefe adamı dine döndürürmüş
öyle diyor, Francis Bacon gözlerin dolmasın”
İlk şiirlerini 14 yaşında dergilerde somutlaştıran ve 20 yaşında dört eser ortaya koyan bir delikanlıdan/şairden bahsediyorum.
Hamdi Oğulhan Tünay’ın şiirleri kendi gibi mücadeleci bir tavra sahip; kaçma, bulunduğu çevreyi terk etme eğilimindense tam tersi içinde olmayı/kalmayı ve kavga etmeyi tercih ediyor. Sorumluluklarından kaçarak değil, yeni sorumluluklar da alarak yaşadığı/hissettiği ortamlarda yerini genişleterek girdiği çatışmaları aktarıyor. Zaman zaman acı zaman zaman haz alarak anlatımını genişletiyor.
çoktandır yazacaktım ben bu şiiri
ben bir adaptasyondan doğdum
tercih edilmeyen ne varsa hep onu sevdim
gta5’deki zenciye çok acıdım bir zamanlar
depresyondan kurtulsun diye yoga yaptırdım bisiklete
bindirdim
bunlar bende bir boka yaramadı
kola çok zararlı demelerine rağmen daha çok içtim
ambulans sirenlerinden nefret ettim
çünkü bana ölümü hatırlattılar / ben ölüm geldiğinde
onunla tanışmak isterdim
anksiyete yeni moda hastalığı diye alay ettiler
ben şakalarına değil kendime güldüm
her işi ciddiyetle yaptım
yaptım yaptım yaptım
pişman değilim
(sezaryen-2019)
Yaşamında ve şiirlerinde girdiği çatışmalar sosyolojik olduğu kadar psikanalitiktir. Bunu ne kadar bilinçli yaptığını ya da yapmadığını şiirlerinden anlıyoruz. Ama daha çok Hamdi Oğulhan Tünay’ın iç güdüsel yaptığını da söyleyebilirim.
Hamdi Oğulhan Tünay’da, id/üst-ben çatışmasından da bahsedilebilir. Bu ihtimali kendisini de tanıdığım için göz önünde bulunduruyorum şiirlerinde. Bunu daha açık ortaya koyabilmem için id/ben/üst-ben üçlüsünden bahsetmem gerekir. Adı geçen mekanizma iç içe geçmiştir. Ama benim Hamdi Oğulhan Tünay’ın şiirlerinde gördüğüm daha çok id/ben çatışmasıdır.
Ben, id’in karşısında bu dünyanın temsilcisidir. Şairin bu dünya ile iletişime geçme ihtiyacından doğmuştur. Ben ile id arasındaki çekişmede aklı ben, tutkuları ve sonsuz isteği id karşılar.
“tutuk
…
annemin korkularına sarılmış
cenin pozisyonunda buluyorum kendimi
evren o an ikiye ayrılıyor;
bıraktığı gibi bulmayı umanlar
gazeteyi sadece bulmaca eki için alanlar”
(sezaryen-2019)
Sınır tanımaz isteklerle dış dünya arasında aracı olan şair, id’in dürtülerini kontrol altına almakla uğraşırken, Hamdi Oğulhan Tünay bu yükümlülüğü taşımak istemez. Denge işlevinden uzaktır şair. Çünkü dünyanın/yaşamın dengesizliğini deşifre eder. İd’i ve üst-ben’i memnun etmek gibi bir derdi de yoktur.
Gündelik hayatın şaşı gözlerini şiirleriyle yansıtıyor.
“BigBabol
…
olur da
günün birinde
bir boğa tarafından kovalanırsan
kendini sakın matador sanma
fanteziler rahatlamak için vardır”
(BigBabol-2020)
İd, şairde bilinç dışını temsil ediyor ve sınır tanımaz eğilimlere yöneliyor. Bilinçsiz ve ilkesizdir, bu da şiirlerinde günlük hayatın iniş-çıkışlarına karşılık gelir. Toplumun yansıttığı bireyin beklentileri üzerinden bir çıkışın hikayesini ve çatışmalarını yansıtır şiirlerinde…
“Cleveland 1973
…
her gün etrafa farklı kokular yayan
ten ve organlara sahibim
farklılıklar, bulunduğum yere göre değişkenlik
gösterebilir
tekli koltukta otururken köpek maması gibi kokarım
otobüste seyahat ederken saç boyası gibi kokarım
çiçekleri sularken kavun gibi kokarım
duyduğum her koku beni
içimde on binlerce farklı formun olduğu gerçekliğine
inandırıyor
en çok da
keskin sidik kokusunu seviyorum”
(clevland-2020)
Candy ve Peter kitabına Aleister Crowley’in sözüyle girer:
“Fakat bizim işimiz eşyanın kalbiyledir. Eğer bir ruhu mesken tutmak istiyorsak, doğanın çiğ fenomenlerinin ötesine geçmeliyiz.”
Ben ile id arasındaki çatışmanın boşluklarında yer almak yerine bu boşlukları genişletmeyi önceliyor şairimiz. Boşlukta kalmak duygusundan nefret eder. Kendine özgü ve özgür söylemleriyle görünür ve görünmez bağlardan, kurallardan, baskılardan, ezberlerden çıkılabileceğimizin şarkısını söyler. Bunu zaman zaman aşk, zaman zaman da cinsellik ile tepkiselleştirir.
“revolution poem
bir şeyler değişir
ve siz de buna kızmamalısınız
dans etmek isteyen bir kazı engellemek zordur
içinde dans etme isteği olan
birden fazla kazı durdurmak ise imkansız
oyun değişiyor ve kurallar
şehir tabelalarında yazılı değil
bazen geri dönmek seni ileri götürebilir
çini halılarıyla koca bir gökdeleni kaplayabilirsin
…
üzgünüm ve söylemek zorundayım ki
bu ölü şairler orkestrasıyla
ve onların içi geçmiş şiirleriyle
kimse dans edemez”
(Candy ve Peter-2021)
Yaşama ait yaşamın içinde doğal olanları şiire ait şiirin içindeki doğal deyişlerle bir araya getirir, Candy ve Peter kitabında şair. Şiirlerdeki sözcükler kuşkusuz her yerde karşılaşılan sözcüklerdir: Doğallıkla bunlar hayatın her alanında karşımıza çıkar.
“beni ziraat mühendisi yap
…
hızlı şiir yazanlardan haz etmem
daha hızlı şiir yazanları severim
hatırladım seni ilk kez bir ormanda görmüştüm
orası vahşi insanların yaşadığı ilkel bir yaşam merkeziydi
odaklanma problemimi yendik
çünkü beni ormandan alıp modern tıbba transfer ettin
dört gün süren ilaç tedavisinden sonra
hasta yatağına gaz pedalı taktırdım
dikiz aynama türkiye proleter bir ülkedir yazdırdım
ve son gaz ilerledim”
(Candy ve Peter-2021)
Bazı şiirlerinin kimi ilginç parçalarını düzyazının dili olarak görebiliriz. Ve bu bölümlerde dile getirdiği şeyler kanıtlama yükünden değil aksine genel değerler ve inançları destekleyenlere karşı bir red durumudur.
“süzülerek yaşam
onun bir maaşı var
benim yok
herhangi bir işimin olmayışı gibi
ama ben haftanın yedi günü tatil yaparım
günün yirmi dört saati sadece yaşarım
tasam kaygım ve gelecek korkum yok
sürekli hazza yatarım ve
istikrarım çok”
(Candy ve Peter-2021)
Yazdığı şiirler, şiirin büyük bir parçası olan dili değil yaşanan ya da olanın diliyle içselleştirilmiş çatışmaların bir göstergesidir.
Yalın, zaman zaman anlatımcı bazen bir sözcük bazen de bir tümce parçacıklarıyla varoluşun sancılarını dillendirme çabasındadır Hamdi Oğulhan Tünay.
Yeni çıkan Candy ve Peter adlı kitabından bir şiirini paylaşıp sözü okuyucuya bırakıyorum.
“ben bir düzmecedir
dün ölmüş olabilirdim
anlıyor musun
demek ki kozmos evren ve doğanın o anlık planına
dahil değilmişim
şanslıydım yani bazen öyle olduğumu düşünürüm
özellikle sarhoşken ve koridordaki üç kapıdan hangisi tuvaletti
acaba derken
tuvaletleri çok severim büyük ve geniş olanlara bayılırım
şimdi oldukça parlak bir aynanın karşısındayım
buraya gelmeden önce bir alarma takıldım
bir kadına ve siyahi cansız bir mankene
aman ne hoş
…
Salih Aydemir – edebiyathaber.net (27 Nisan 2021)